Suriye'de neler oluyor?
Fotoğraf: Envato
CHP Genel Sekreteri Gürsel Tekin’in 7 Mayıs’ta yaptığı “Türkiye 2 gün içinde Suriye’ye girecek” açıklaması büyük bir yankı uyandırmıştı. Aradan on gün geçmesine rağmen Türkiye, Suriye’ye askeri bir operasyon gerçekleştirmedi. Ancak hemen söyleyelim, Türkiye’nin Suriye’ye girmemesi, Suriye’de yeni arayışlar içinde olmadığı anlamına gelmiyor.
‘Suriye’de neler oluyor?’ sorusuna cevap vermeden şunu belirtelim: Türkiye’nin Suriye’ye girmek için uzun zamandan beri fırsat kolladığı bir sır değil. Fakat bu süreçte böyle bir maceranın sonuçlarının MİT Müsteşarı Fidan’ın daha önce dillendirdiği Suriye’ye birkaç füze sallayıp Süleyman Şah’a asker gönderme senaryosundan farklı olacağı da kesindir. Çünkü Suriye’de dengeleri değiştirmeye yönelik böylesi bir girişim kaçınılmaz bir şekilde yeniden Bölgesel savaş ve çatışmaları alevlendirecektir. Öte yandan Rojava’daki Kürt kantonlarını da tehdit edecek böylesi bir girişim, Kürtleri de yeniden ülke içinde ve Suriye’de Türkiye-AKP iktidarı ile karşı karşıya getirecektir. Dolayısıyla en azından bugün için Suriye’ye girmek Türkiye’nin öyle kolay göze alabileceği bir hamle değildir.
Şimdi gelelim sorumuza; Türkiye, Suriye’ye girmedi de eli kolu bağlı mı oturuyor?
Tabii ki hayır!
Tayyip Erdoğan, 28 Şubat’ta Riyad’a sadece yeni Suud Kralı Salman Bin Abdülaziz’i öpüp kutlamak için gitmedi. Türkiye ve S. Arabistan, Suriye’de muhaliflere daha güçlü destek için işbirliği konusunda anlaşmaya vardı. Bu yeni durumu Başbakan Davutoğlu, “S. Arabistan’la yeni kral döneminden beri ilişkiler çok olumlu seyirde izliyor” açıklamasıyla ifade etmişti.
Sonra ne mi oldu?
Önce S. Arabistan yanına Körfez ülkelerini alarak Yemen’de Şii Husilere karşı ‘Kararlılık Fırtınası’ operasyonunu başlattı. Türkiye, bu operasyonu desteklediğini açıkladı. Ardından Nisan ayında Suriye’deki radikal İslamcı muhalif gruplar Nusra Cephesi öncülüğünde ‘Fetih Ordusu’ adı altında birleştirildi ve Suriye’nin İdlib kentini ele geçirdiler.
Bu grupların İdlib’i nasıl ele geçirebildikleri kısa sürede anlaşıldı. Çünkü İdlib’i ele geçiren militanların Hatay’ın Yayladağı ile Altınözü arasındaki sınır bölgelerinden Suriye’ye geçiş yaptığı ve ayrıca Türkiye ile S. Arabistan tarafından ağır silahlarla donatıldığı anlaşıldı. Fetih Ordusu’nun İdlib’i ele geçirmenin ardından diğer önemli icraatı ise Cisr Eş Şuğur’da Alevi katliamı yapmak oldu.
İşte Başbakan Davutoğlu, bu gelişmeleri büyük bir müjde gibi veriyor. “Suriye’de dengeler süratle değişiyor” diyor. Davutoğlu, Gürsel Tekin’in iddiası için “Bunlar spekülatif şeyler” derken, aynı günlerde Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Koalisyonu (SMDK) Suriye’nin bir bölümünün “uçuşa yasak bölge”, yani “tampon bölge” ilan edilmesi için BM’ye başvuruda bulunuyor. Bütün bu girişimleri Riyad’ta Suud kralının çağrısıyla Suriye muhalefetinin yapacağı toplantı tamamlıyor.
Ancak bütün bu girişimlerin ne anlama geldiğini anlamak için Suriye savaşının diğer cephesinde olup bitene de bakmak gerekiyor.
Hatırlanırsa Ocak ve Nisan aylarında Suriye rejiminin en büyük destekçisi Rusya’nın girişimiyle Moskova’da rejim temsilcileri ile aralarında PYD Eşbaşkanı Salih Müslim’in de bulunduğu bazı muhalif gruplar arasında görüşmeler yapılmıştı. Bu görüşmelerin ardından BM’nin Suriye Özel Temsilcisi Steffan De Mistura, Suriye sorununa siyasi çözüm bulmak amacıyla rejim ve muhalefet güçleri ile soruna taraf ülkelerin temsilcileriyle Cenevre’de yeni görüşmeler yapmaya başladı.
Rusya gibi İran da bu dönemin öne çıkan bir diğer ülkesi oldu. IŞİD’e karşı mücadele sürecinde İran, Suriye ve Irak’taki varlığını meşrulaştırdı. Öte yandan Yemen’deki Husilere kadar bütün Şiiler üzerinde siyasi olarak belirleyici bir ülke haline geldi. Bu süreçte ABD ve İran arasındaki diyalog da yeniden başladı. İran, P5+1 ülkeleri (BM’nin beş daimi üyesi ve Almanya) ile nükleer faaliyetlerinin kısıtlanması ve denetlenmesi karşılığında ABD ve AB’nin uyguladığı ambargonun kaldırılmasını öngören bir “çerçeve anlaşması” imzaladı.
İşte Erdoğan ve yeni Suud Kralı arasındaki muhabbetin nedeni, İran’ın (ve Şii güçlerin) Bölge siyasetinde giderek belirleyici bir rol oynamaya başlamasından duydukları rahatsızlıktan başka bir şey değil. Cenevre’deki yeni görüşmelere radikal İslamcı ‘Fetih Ordusu’na desteklerini arttırarak ve muhalefeti toparlayarak, yani ellerini güçlendirerek gitmek istiyorlar.
Türkiye’nin bu süreçteki bir diğer hedefi de bu gruplar üzerinden Rojava kantonlarını sürekli tehdit atında tutmak ve ülkedeki “çözüm süreci”nde inisiyatifi Kürt hareketinin elinden almak.
Türkiye ve S. Arabistan’ın Suriye’de radikallerle hızlanan dansı, bizi Bölge’de sıcak bir yazın beklediğinin habercisi. Tabi bu gelişmeler, AKP Hükümeti-Erdoğan’ın sadece ülkede değil, Bölge’de de ülkeyi yeni felaketlere sürüklemesinin önüne geçmek için 7 Haziran seçimlerinde HDP’nin barajı aşmasının ne kadar önemli olduğunu bize bir kez daha gösteriyor.
- Kürtler arası ‘birlik’ arayışı ve Türkiye’nin müdahalesi 28 Ocak 2025 06:50
- Öcalan’ın mesajı ve Kırmızı Kitap 24 Ocak 2025 14:40
- Trump’ın kabinesindeki ‘dostlar’ ve ABD’nin Ortadoğu politikası 21 Ocak 2025 13:41
- Mesele sadece Erdoğan'ın adaylığı mı? 17 Ocak 2025 05:25
- Adsız süreç, çözümsüz barış! 14 Ocak 2025 05:00
- Trump, Erdoğan’ı niye övüyor? 10 Ocak 2025 04:40
- Türkiye-İsrail rekabeti ve Kürt sorunu 07 Ocak 2025 05:30
- Suriye’deki gelişmeler ve kapısı aralanan yeni ‘süreç’ 03 Ocak 2025 07:30
- Öcalan'ın mesajı ve yeni sürecin işaretleri 30 Aralık 2024 12:47
- HTŞ yönetimi ve Suriye'nin etnik-dinsel fay hattı 27 Aralık 2024 06:20
- Suriye ve yeni Osmanlıcılık 24 Aralık 2024 05:00
- Düğüm yine Kobanê'de çözülecek! 20 Aralık 2024 05:30