Baraj(lar)ı aşmak ve ötesi
7 Haziran Genel Seçimine sayılı günler kalması sebebiyle esasında adaletsiz yüzde 10 seçim barajını aşmanın ne denli önemli ve yaşamsal olduğunu anlıyorsak da her alanda barajlı bir ülkede yaşadığımızı unutmamak gerekiyor.
Yaşamımızı barajlı hale getiren kurumlar ve oy hırsızlığı demek olan seçim barajı, 12 Eylül askeri faşist darbesinin ürünü olan 1982 Anayasası ile kurulmuştur. Söz konusu kurumların başında yüksek öğrenimi ve devletin güvenliğini ilgilendiren her alanı kontrol etme amaçlı kurumlar gelir. İnanç alanını kontrol eden diğer bir kurumun (seçim alanlarında epey tartışıldı) yetkileri ve kapsama alanı bu anayasa ile daha da genişletilmiştir.
1982 Anayasasında varlığını bulan bu devasa kurumlar dışında kırmızı kitaplarda ‘iç düşman’ diye tanımlanan topluluk, ulus, inanç sahibi ve diğer olası muhalif kesimlere uygulanan barajlar da söz konusudur. Özellikle Kürtler, Ermeniler, Aleviler, Êzidîler ile barış ve demokrasiyi savunan emekçiler bu bakış açısına göre her daim iç düşman/öteki olup devletin tüm olanakları kullanılarak bertaraf edilmek durumundadırlar.
İşte bu adaletsiz ve yüksek yüzde 10 seçim barajı ötekilerin meclise girip iktidara gelerek söz sahibi olmalarını önlemeye yöneliktir. Özünde darbe sonrası yapılan tüm milletvekili seçimlerinde oy hırsızlığı yapılmış ve tüm düzen partileri bu adaletsiz ve haksız baraja rağmen al gülüm-ver gülüm anlayışı içinde azami şekilde faydalanmanın çabası içinde olmuştur. Kuşkusuz bu adaletsiz ve haksız seçim barajından en fazla faydalanan AKP olmuştur. Yüzde 10 barajının kendisine sağladığı yararlar bir yanda dururken Kürtlerin yaşadığı coğrafyada birinci parti olduğunu bile defalarca ifade edebilmiştir.
Son dönemde düzen partilerinin hazineden aldığı devlet yardımı yaklaşık 350 (AKP), 150 (CHP) ve 80 (MHP) milyon TL olurken adaletsiz/haksız/yüksek seçim barajı sebebiyle mecliste temsil edilmesi engellenen ezilen ve sömürülen kesimlerin temsilcisi olan HDP’nin hazine yardımı almaması için her yol denenmiştir. Bunlar yetmezmiş gibi belirli bir merkezden planlanan saldırılar ve en son Adana ve Mersin’de görüldüğü gibi bombalı katliam girişimleri yaşanmıştır.
Dolayısıyla HDP ‘nin seçim barajını aşması sadece matematiksel/istatistiksel bir olay olmayıp yaşamımızın her alanını sınırlayan/boğan diğer barajların da yıkılması anlamına gelmektedir. Her dönemde barut fıçısı olan Yakın ve Ortadoğunun çok yakın komşusu olması sebebiyle her an bir savaşın içine çekilme riski taşıyan bir ülkenin bireyleri olarak çok akılcı davranmamız gerektiği ortadadır.
Irkçı, kutuplaştırıcı, savaştırıcı ve yalancı söylemlerle toplumu atomize etme üzerine kurulu yapıyı dönüştürmenin ilk ve akılcı yolu sürekli olarak ötekileştirilen kesimlerin mecliste temsil edilmelerini sağlamaktır. Bu adım Demokratik Türkiye Cumhuriyetine giden yolun kapısını aralayacağı gibi eşitlik, adalet ve özgürlüğün doya doya yaşanmasının olmazsa olmazıdır.
Unutmayalım: Sorunlarımızı çözmek için barışçı ve demokratik yollar dışında her yolu denedik. Yanlış yollar sorunların halı altına süpürülmesinden öte bir sonuç vermedi. Savaşçı ve demokrasi karşıtı yollar toplumu alabildiğine germiş durumdadır. Emekçi, kadın ve çocuk cinayetleri ile doğa katliamlarını da göz önüne alırsak büyük bir yıkım içinde olduğumuz açıktır.
O halde nefret yerine sevgi, savaş yerine barış, diktatörlük yerine demokrasi, ölüm yerine yaşam, yıkıcı olmak yerine yapıcı/birleştirici bir yaşamı özlüyorsak 7 Haziran 2015’te seçim sandığına giderek oyumuzu akılcı yönde kullanmak ve oylarımıza sahip çıkmak zorundayız. Küçük hesaplar yerine büyük düşünerek çocuklarımıza yaşanası bir ülke ve dünya bırakmak zorunda olduğumuzu da düşünmemiz önemlidir.
Hırsızlar ve katiller kodese, bizler HDP, bizler meclise!
Evrensel'i Takip Et