21 Mayıs 2015

Metal mücadelesi öğretiyor

Renault’da başlayıp TOFAŞ, Coşkunöz, Mako, Valeo’ya yayılan direnişe önceki gün yine Bursa’daki Ototrim ve Kocaeli’deki Ford fabrikalarının işçileri de katıldı.
1) Bu eylemden dolayı işten atmama garantisi verilsin!
2) Türk Metal’in tabelası sökülsün. İşyeri temsilciliğine işçilerin sözcüleri otursun, patron sendika seçme özgürlüğümüzü kabul etsin!
3) Bosch sözleşmesinin, MESS-Türk Metal sözleşmesinin kapsadığı diğer işyerlerinde de uygulanması için protokol yapılsın talepleriyle eyleme geçen metal işçilerinin mücadelesi, her gün yeni katımlarla birinci haftasını dolduruyor.
Bugüne kadar Bursa Valisi ve patronların temsilcileriyle defalarca görüşen işçiler, patronların kendilerini bir an önce işe döndürmeye çalışarak “Taleplerinizi sonra konuşuruz” dediğini, Valiliğin de sürekli tehdit ettiğini söylemektedir.

METAL İŞÇİSİ DERS ÇIKARIYOR

Yaşadıklarından ders çıkaran işçiler, mücadele açısından çok net: “Ya üç talebimiz kabul edilir ya da direniş sürer” diyorlar. “Direniş ne zaman biter?” diyenlere de “Zaman yok taleplerimiz var” diyerek çok anlamlı bir yanıt veriyorlar.
Renault’un öne çıkmasıyla başlayan direnişin talepleri, bütün iş kolu için hayati olan talepler olarak görülmekte; bu yüzden direniş genişleyerek ilerlerken; akademisyenler, aydınlar, emek örgütleri, emekten yana çevrelerden destek giderek artmaktadır. Nitekim önceki gün İstanbul’dan, Kocaeli ve Bursa’dan üniversite öğretim üyeleri, direnen işçileri ziyaret ederek desteklerini açıklamışlardır. Direniş alanları akşamları her sektörden işçilerin ziyaret alanı olurken, buradaki tartışmalar her sektörden işletmelere taşınmaktadır.
İşçiler mücadelenin sıcağı içinde sermaye basınına sırtlarını dönerken Evrensel ve Hayat Televizyonu’nu kendi yayınları olarak görmeye başlamıştır.
Ve elbette direniş ilerledikçe, kimi “liberal-sol teoriciler”, “Gezi’ye benziyor gibi ama…” diyen teoriler üretmek için girişimler yapmaktadır; ama işçilerin “solcu” olmaması, örneğin 1 Mayıs’ta aynı alanda olmaktan bile rahatsız oldukları işçilerin böyle direnmelerini anlayamama sıkıntısı içindedirler.
Ama bütün bu gelişmeler içinde mücadelenin sınıf karakterinin de çeşitli yönleriyle ortaya çıktığını görüyoruz.

UYANIK FORD YÖNETİMİNDEN İTİRAF!

Ford fabrikalarının yönetimi, Ford işçilerinin de direnişe geçmek için toplandığını haber alınca alelacele fabrikada üretimi durdurma kararı aldı. Gerekçe olarak da “üretim için gerekli malzemenin sağlanamaması”nı gösterdi.
Evet, belki kararın acele alınması işçilerin fabrika içinde fiili bir işgal durumu yaratmalarını önlemekti, ama şu da bir gerçek ki, bu “üretim için gerekli malzemenin sağlanamamış” olmasıdır. Çünkü Ford fabrikalarındaki üretimin önemli pek çok parçası Bursa’da üretilmektedir. Dahası Renault’nun Fas, Romanya, İspanya tesislerinde de “parça ikmali” sorunu başladığı haberleri gelmektedir. Hatta direniş büyürse Almanya, Fransa gibi ülkelerde de “parça ikmali” sorunlarının ortaya çıkması beklenmektedir. Çünkü bu ülkelerdeki büyük işletmelerin pek çok “parçası” Türkiye’de TOFAŞ’ta, Renault’da ve diğer metal fabrikalarda üretilmektedir. Dolayısıyla direnişin işkolunda genel bir eyleme, genel direnişe dönüşmesi (ki bu uzak ihtimal değil) bütün Avrupa’da üretimin sekteye uğraması, dayanışma eylemlerinin yayılması sürpriz olmaz.
Mücadelenin geldiği boyut, çok önemli, işçilerin bilincinde sıçramaya yol açacak bir gerçeği daha ortaya çıkardı.

MÜCADELENİN ORTAYA ÇIKARDIĞI GERÇEKLER

TOFAŞ’taki direnişin Ford’da üretimi durdurma noktasına gelmesi, Türkiye’deki direnişin Avrupa’da üretim zorlukları ortaya çıkarması elbette ki işçilerin de dikkatini çekmektedir.
Sermayenin sözcüleri, ekonomicileri, iktisatçıları, direnişin Türkiye’nin dış imajını bozduğu, ekonomiyi zora soktuğu, ihracatı baltaladığı, büyümeyi olumsuz etkilediği, ulusal ekonomiye zarar vereceği… gerekçeleriyle işçileri bir an önce işbaşı yapmaya çağırmaktadırlar.
Söylenenler önemli ölçüde gerçektir ve direnişin çıkardığı fatura daha da büyüktür kuşkusuz. Ama “çözüm” diye önerilen “işçilerin işbaşı yapması” sadece patronları sevindirecek bir çözümdür.
Oysa ortaya çıkan tablo:
-    Bütün değerleri yaratanın patronlar, CEO’lar, gözü açık sermaye uşakları değil doğrudan işçiler olduğu, işçiler çalışmazsa ne üretim, ne kar, ne de ekonomik büyümenin olmayacağı (Özet: Bütün değerlerin yaratıcısı işçi sınıfıdır!)
-    Din, dil, milliyet… farklılığı olan işçiler gerçekte aralarında hiçbir çıkar ayrılığı olmadığı; tersine tam bir çıkar birliği olan aynı sınıfın fertleri olduğu (Özet: Her işçi, Türkiye işçi sınıfının bir ferdidir!)
-    Türkiye’nin işçi sınıfının, aslında dünya işçi sınıfının bir parçası olduğu, Bursa’daki işçilerin Fas, Romanya, Fransa ve Almanya’daki işçilerle çıkar birliği içinde oldukları, dünya işçi sınıfının birer üyesi oldukları (Özet: Her işçi aynı zamanda dünya işçi sınıfının bir ferdidir ve Türkiye işçi sınıfı dünya işçi sınıfının bir bölüğüdür!)
-    İşçilerin her fabrikada, tüm işkolunda, tüm ülkede ve tüm dünyadaki birliğinin sermayeye karşı mücadelesi için vazgeçilemez olduğunu metal işçileri son bir hafta içinde kendi yaşadıklarıyla gördüler. (Özet: Sermayeye karşı gerçek ve güçlü bir mücadele için işçilerin fabrikalardan başlayarak ülke çapında, hatta tüm dünya çapında birliği ve mücadelesinin ortaklaştırılması bir zorunluluktur!)
Mücadele ilerledikçe metal işçileri ve Türkiye’nin işçi sınıfı bunları daha da açıkça görecek, kendi kaderine sahip çıkma ve bir sınıf olarak davranma konusunda ileriye doğru ciddi adımlar atacaktır.
Ford patronunun, “parça ikmali” ile ilgili söyledikleri; direnişin uyandırdığı yankılar ve sermaye sözcülerinin “milli ekonomi”, “ihracatın baltalanması”, “kar-zarar” hesapları üstünden yaptıkları suçlamalar ve çağrılar, aynı zamanda yukarıda sıralanan gerçeklerin, tersten bakarak da olsa itirafıdır!

Evrensel'i Takip Et