'Milli irade' safsatası, 'milli bütünlük' salatası meselesi (1)

Kirvem,
Senin de bildiğin gibi, ülkemizin bir tek çakıl taşına,iki kürek toprağına, üç kova suyuna kazara da olsa göz diken dahili ve harici bilumum “hain”lerin karşısına dikilip, gerektiğinde bin, yetmezse on bin, o da yetmezse milyonlarca can feda etmeyi şiar edinmiş bir neslin ahvadı olarak “birlik ve dirlik” içinde yaşayıp giderken, zaman içinde, özellikle de şu son yıllarda memleket sathında gelişen irili ufaklı kimi olaylara bakılırsa; görünen o ki, üzerine titreyip gözümüz gibi korumaya çalıştığımız bu birlik ve bütünlüğümüz “masal”ı giderek “nanemolla” havalarına doğru yelken açıyor...
Osmanlı ecdadımızın ardından kurduğumuz ulus devletimizle birlikte, “padişah” efendilerimizin “kul”luk defterini dürüp, bunun yerine “vatandaş”lık sayfasını açıp, hemen akabinde de devreye soktuğumuz “anayasa”mızla geleceğimizi hesapça sağlam bir kazığa bağladıktan sonra; “Türk milleti zekidir, Türk milleti çalışkandır” düsturuyla işe koyulup, böylece evvelemirde her yaştan “on yılda on beş milyon genç” yaratıp, anayurdumuzu “demir ağlarla” örüp, ilkokul sıralarından itibaren “yerli malı yurdun malı, her Türk onu kullanmalı” aşısıyla, keza her fırsatta “Türk önde Türk ileri” marşıyla yeri göğü inletirken, aynı zamanda istikbalimizi de “Türk gençliği”ne “emanet”edip rahatladık!
Daha sonra?
Daha sonra, “zaman” denen o uçsız bucaksız “tünel”de yol alırken, kâğıt üzerinde yazılı cafcaflı lafları içeren gerek ilk, gerekse daha sonraki ve bugün bu saat yürürlükte olan “anayasa”larımızın da, her derde deva “gripin”den ziyade, tam aksine, neredeyse tümüyle “baş ağrısı” niteliğinde olduğunu yavaş yavaş nihayet anladık!
Anladık, çakozladık çünkü alt alta yazılı, tren katarları gibi uzayıp giden bilumum maddeleri,“vatandaş” olarak hepimize eşitçe “rol” biçip, dolayısıyla aramıza sözde ayrılık gayrılık koymamışken, güncel yaşantımızda bu hükümlerin genellikle lafta kaldığını, hatta sırf bu yüzden kendi aramızda bunun “kavga”sını şu veya bu şekilde verdiğimiz için milletçe iki yakamızın bir araya gelmediğini geç de olsa fark ettik çok şükür!
Nitekim şu günlerde en babayani, en “rafine” demokrasimiz gereğince milletçe “sandık”lara atacağımız oylarla Ankara’ya postalayacağımız “vekil”leri seçmeye hazırlanırken, vatandaş olarak çoğumuzun telaşı farklı...
Mesela öncelikle bittabii ki elhamdülillah T.C. “vatandaş”ı, şimdilerde de cumhurumuzun başı olan muhterem zata göre, kendi başbakanlığı döneminde AKP’ye oy verenler, yani“milli irade”yi temsil edenler, bu seçimde “başkanlık”tan yana aynı hassasiyeti gösterdiklerinde; ülkemiz hemen her alanda “patinaj”tan kurtulacak, aksi takdirde maazallah istikbalimiz kesinlikle güme gidecek!
Mesela yüzde on barajlı seçim sistemimizin bu antidemokratik engellerini aşıp, dolayısıyla milletin yüce meclisinde seslerini daha da gür dillendirmek isteyen HDP’nin, seçim meydanlarında giderek artan performansından rahatsız olan, daha da açıkçası gari neredeyse slogana dönüşen “Seni başkan yaptırmayacağız!” ifadesini bir türlü içine sindiremeyen cumhurumuzun başının telaşı, ehh bittabi ki bizim gibi sıradan “vatandaş”lardan hayli farklı...
Öyle ya da böyle! Önümüzdeki günlerde “milli irade”miz yine “Beraber yürüdük biz bu yollarda” şarkısı eşliğinde aynı minvalde “inşallah” tecelli mi edecek, veya cumhuriyetimizin ilk günlerindeki gibi “Dağ başını duman almış, yürüyelim arkadaşlar”marşıyla sil baştan uygun adımlarla devreye mi girecek, yoksa giderek kabak tadı veren milli irade, milli birlik ve bütünlük “safsata”larının, bu laf “salata”larının yerine; belki de “fikri hür, vicdanı hür vatandaşlar”ın saltanatı mı sürecek, kim bilir Kirvem!...

Evrensel'i Takip Et