Haziranda ölmek
Yarın Nâzım Hikmet’in 52. ölüm yıl dönümü. Geçen yıl Moskova’da Anıt Mezarının önünde bir süre çakılıp kaldım. Kendime rehber edindiğim bu büyük sanatçının gömütlüğünü olsun görmeye neden bu denli geç kaldığımı sordum durdum kendime. Bir an Nâzım Hikmet’in şiirleriyle ilk karşılaştığım yıllara daldım gittim, “Salkım Söğüt” ,”Bahri Hazer” “Büyük İnsanlık” şiirlerinin birer kopyasını bulduğumu anımsıyorum. 1955/56 yılları olmalı. Yasaklı Nâzım Hikmet’i yurt dışından yayın yapan “Bizim Radyo” da kendi sesinden dinleyebilmek mutluluktu bizim kuşak için. Sonraları kimi yasaklı sanatçılar gibi Nâzım’a konulan devlet ambargosu da kalktı. Ne yaman çelişkidir ki “Komünistler Moskova’ya” diye meydanlarda haykıranlar şimdi siyaset kürsülerinde, alanlarda Nâzım’ın dizelerine sığınıyorlar. Siyasetçiler, bir zamanlar adını ağızlarına almaktan ürken iş adamları şimdiler de mezarına çiçek koymakta yarışıyorlar. Peki, bütün bunlara bakarak Nâzım Hikmet’e uluslararası alanda verilen değerin Türkiye’de de karşılık bulduğunu söyleyebilir miyiz? Ne acıdır ki hayır. Devlet gözünde yalnız Nâzım değil, yaratıcı kimliğini uluslararasında da kanıtlamış nice müzisyen, yazar, çizer, şair, ressam, tiyatro sanatçısı ve film yönetmeni sakıncalı olmaktan kurtulamamışlardır. Büyük ustayı ölüm yıl dönümünde saygıyla, sevgiyle anarken onun Haziran 1959’da yazdığı “Giderayak” şiirini sizlerle paylaşmak istiyorum:
Giderayak işlerim var bitirilecek,
giderayak.
Ceylanı kurtardım avcının elinden
daha baygın yatar ayılamadı.
Kopardım portakalı dalından
ama kabuğu soyulamadı.
Oldum yıldızlarla haşır neşir
ama sayısı bir tamam sayılamadı
Kuyudan çektim suyu
ama bardaklara konulamadı.
Güller dizildi tepsiye
ama taştan fincan oyulamadı.
Sevdalara doyulamadı.
Giderayak işlerim var bitirilecek,
giderayak.
Edebiyatımızın iki önemli ismi, Öykü Yazarı Orhan Kemal, Şair Ahmet Arif de haziran ayında ayrılmışlar aramızdan. Tıpkı Nâzım Hikmet gibi. 2 Haziran 1970’de Orhan Kemal’i, 2 Haziran 1991 de Ahmet Arif’i yitirmişiz. Ortak yanları çoktu. Toplumcuydular, emeğin kutsallığına inanırlardı. Yaşamları boyunca ezilenlerin yanında zulmün karşısında oldular. Türkiye’de ödün vermeksizin yazı, şiir yazmak kolay değildir. Ağır bedeller ödetirler insana. Onlar da cezaevlerinde sızlanmadan bu bedeli ödediler, Ahmet Arif’in ünlü şiiri “Hasretinden Prangalar Eskittim” adlı şiir kitabı da böyle doğdu. Orhan Kemal’in birbirinden çarpıcı öyküleri de . Ayrıca cezaevi serüveni Orhan Kemal’e Nâzım Hikmet gibi bir ustayı ve onun dostluğunu kazandırdı. Devletimiz onlarla övünmeyi beceremedi ama ülke halkları bu üç yazın ustamızla da gurur duyuyor. Ne mutlu.
Evrensel'i Takip Et