Gazeteci ve yurtsever olmanın sorumluluğu
Fotoğraf: Envato
Cumhurbaşkanı ve Başbakan günlerdir, aynı ağızdan, aynı pervasızlıkla Cumhuriyet gazetesine, onun Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar’a saldırıyor. Ajanlık, casusluk, vatan hainliği, ağızlarına ne gelirse onunla suçluyorlar.
Çünkü Can Dündar, bir gazeteci olarak, eline gelen 14 Ocak 2014’te Adana Cumhuriyet Savcılığının kararıyla Suriye’ye “yük” taşıyan MİT’e ait TIR’ların içindeki “insani yardım” denilen yükün “top mermisi”, “havan”; “ağır ve hafif makineli tüfek mermisi”… gibi silah ve askeri mühimmat olduğunu gösteren fotoğrafları Cumhuriyet’te yayımlama suçunu işlemişti!
Günlerdir meydanlarda, miting ve salon toplantılarında yeniden yeniden söyledikleri yetmiyormuş gibi önceki akşam çıktığı TRT’de Erdoğan; “Bununla ilgili ben avukatlarıma talimat verdim ve davayı anında açtım. Bu haberi yapan kişi bunun bedelini ağır ödeyecek. Öyle bırakmam onu!.. MİT’e yönelik o iftiralar bir ajanlık, bir casusluk faaliyetidir ve bu gazete de bunların arasına girmiştir” diyerek, sanki TIR’lar babasından kalma mülküymüş gibi avukatı aracılığı ile kişisel dava açarken, yargı yerine de ajanlık ve casuslukla ilgili “hükmü” vermiş, kalemi kırmıştır!
Cumhurbaşkanı ve Başbakan kükrüyor, ama MİT TIR’larının “durdurulup aranması” sonrasında basına sızan; “TIR’ların silah ve mühimmat yüklü”, olduğuna dair iddialar üstüne “Bunlar insani yardım malzemesidir. Suriye’deki kardeşlerimize gitmektedir” diyerek yalanlamıştı. TIR’ların aranmasını insani yardımı önleme amaçlı olarak suçlayan Erdoğan ve Davutoğlu, şimdi; “İçindekiler kimseyi ilgilendirmez. Bu TIR’lar Bayırbucak Türkmenlerine gidiyordu!” diyerek, MİT TIR’larının Suriye‘ye silah taşıdığını kabul etme çizgisine gelmiştir.
Peki, Bayırbucak Türkmenlerine silah göndermek, Türkiye’nin Suriye iç savaşına silah göndererek çatışmaları kışkırtmasını mazur gösterir mi?
Göstermez elbette!
Ama şu da bir gerçek ki, “TIR’lar Bayırbucak Türkmenlerine insani yardım götürüyordu” dendiği günlerde Suriye Türkmen Cephesi, kendilerine “Böyle bir yardım gelmediğini” açıklamıştı.
Ve dahası Türkmen Cephesi’nin böyle ağır askeri malzemeyi kullanacak bir askeri gücünün olmadığını da Suriye’de olup biteni izleyen herkes biliyor. Onun içindir ki Erdoğan-Davutoğlu ikilisi, diplomasiyi MİT’e havale ederek bölgedeki ülkelerdeki iç karışıklıklara “örtülü müdahaleler” yapan Türkiye’nin; IŞİD ve el Kaide’ye bağlı çeşitli cihatçı örgütlerle “iş tuttuğu” Cumhuriyet’te çıkan fotoğraflarla belgelenmiş olmaktadır.
Evet bu fotoğrafların ortaya çıkması Türkiye’nin dünyadaki imajına zarar verir, Türkiye’yi uluslararası platformlarda “zora sokar”, ama bunun sorumlusu bu gerçeği ortaya çıkaranlar değil, komşudaki iç savaşın taraflarından birine silah göndererek yangına benzin döken Hükümettir. Bu yüzden de suçlanması gereken birisi varsa, o da bu politikaların sahibi AKP Hükümetidir. Burada Cumhuriyet olsa olsa dünya demokratik kamuoyunda; “Türkiye’de insanlık suçu işleniyorsa da buna karşı çıkan insanlar, bunların üstünün örtülmesine göz yummayan gazeteciler ve özgür basın var!” denmesini sağlayarak, Hükümetin değilse de Türkiye’nin imajının düzelmesine hizmet etmiştir.
Gerçek yurtseverlik de budur herhalde!
Bu yüzden de Cumhuriyet ve Genel Yayın Yönetmenine yönelik “linç kampanyası” tamamen politik ve gerçeklerin üstünü örtme gayretinin ifadesidir.
Bu yüzden de Cumhuriyet ve Can Dündar’ın yaptığı gazeteciliktir ve bir gazeteci, o belgeler eline geldiği halde yayımlamazsa gazetecilik etiğine aykırı davrandığı gibi insansever ve yurtsever bir vatandaş olma çizgisinin de dışına düşer.
Bu yüzden de Cumhuriyet ve Can Dündar işlerinin, sorumluluklarının ve yurtseverliğin gereğini yapmıştır. Ama ülkeyi yönetenler, gerçeklerden rahatsız oldukları için Cumhuriyet ve Can Dündar’ı suçlayarak, haklarında davalar açarak, seçim kürsülerinden, televizyon ekranlarından tehditler yağdırarak, gerçekleri yazmakta ısrar eden tüm gazetecileri de sindirmek istemektedir.
Ancak Türkiye namuslu ve gerçek gazeteciler yetiştirmede çok mümbit bir toprağa sahiptir ve bu yüzden iktidar sahiplerinin işi çok zordur.
7 Haziran’da halk AKP’yi sandıkta sallarken, aynı zamanda kendi haber alma özgürlüğünü çiğneyen Erdoğan-Davutoğlu’ya da bir tokat atmış olacaktır!
- ‘Devlet benim’ demek yetmedi; ‘Türkiye benim, İslam benim’ diyor 28 Ağustos 2018 01:00
- Korkak kim, cesur kim; gerçek nerede? 24 Ağustos 2018 01:00
- 'Çocuk istismarı'na karşı mücadele 09 Nisan 2018 01:00
- İfade özgürlüğünün ne ‘alanı’ ne de ‘sınırı’ kaldı! 15 Şubat 2018 00:55
- Doların yükselişinin faturasını kim ödeyecek? 04 Aralık 2016 05:44
- Mücadeleye daha ileri bir bilinçle devam! 23 Kasım 2016 00:59
- Kılıçdaroğlu barışı mı savunuyor çatışmayı mı? 20 Ağustos 2016 00:58
- ‘Muhatap millet’ demek ‘muhatap yok’ demektir! 27 Ocak 2016 01:00
- Haritadan silerek birlik mümkün mü? 11 Kasım 2015 01:00
- Mücadeleyi yenileme zamanı! 07 Kasım 2015 00:56
- Bir kez daha; Birimizin derdi hepimizindir! 06 Kasım 2015 01:00
- ‘Sistem’ dayatıp ‘fiili başkanlığa’ razı etmek! 05 Kasım 2015 01:00