03 Haziran 2015 01:00

Aşk, şiddetli bir sona yuvarlanmaktır: 'Romeo ve Juliet'

Aşk, şiddetli bir sona yuvarlanmaktır: 'Romeo ve Juliet'

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Bakırköy Belediye Tiyatroları 2014-2015 tiyatro sezonunu “Romeo ve Juliet” ile açtı.
Shakespeare’in, binlerce kez sahnelenmiş Romeo ve Juliet’ini, bu kere Mehmet Birkiye’nin yönetiminden izledik.
İtalya’nın Verona kentinde yaşayan iki düşman ailenin Romeo ile Juliet adlı çocukları, bir maskeli baloda tanıştı ve kendilerini olanaksız bir aşkın içinde buldu. Büyük tutkuların doğurduğu şiddetli bir sona doğru yuvarlandılar.

NUTKU ÜSTADIN ÇEVİRİSİ

Eseri dilimize kazandıran Özdemir Nutku, Shakespeare döneminin İngilizcesi ile bugünün İngilizcesi arasındaki farkı mutlak dikkate almış, Shakespeare’in iki anlamlı sözcükleri çok ustaca kullandığını da göz önünde tutmuş, bunun için iki ünlü Shakespeare bilgininin açıklamalı metinlerini rehber edinmiş. Peter Alexander’ın ve G.L. Kittredge’in derledikleri “Romeo ve Juliet” metinlerini bu çeviriye model seçmiş.
Bu güvenilir metinlerle yola çıktıktan sonra, oyunun manzum ve düzyazı bölümlerini değiştirmeden, sahne dili için gerekli olan konuşma kolaylığını sağlamış; oyuncunun sahne tasarımına yardımcı olmak için repliklerdeki anahtar sözcükleri ve hareket üreten sözcükleri yerli yerinde kullanmış. Ortaya örnek bir çeviri metni çıkmış.  

REJİ

Mehmet Birkiye, “Romeo ve Juliet” klasiğini Commedia dell’Arte ögelerinden yararlanarak sahnelemiş, bu arada gencecik aşıklar yerine yetişkin bir çiftin öyküsünü anlatmayı yeğlemiş. “Tutku”nun doğasını seyirci önünde tartışmaya açmış. Karnavalı andıran bir atmosferde komedya ile tragedyayı buluşturmuş. Daha doğrusu tragedyaya doğru komedyadan bir yol oluşturmuş.
Ali Rıza Kubilay ve Burak Dur duyumsanmayan black-out’lar içinde Keşiş Lawrence,  Mercutio, Tybalt, Capulet, Lady Capulet, Montague, Lady Montague, Paris, Benvolio, Prens Escalus, Keşiş John, Balthasar, Sampson, Gregory, Peter, Rosaline, yani oyun metninde hangi karakter varsa o karaktere bürünmekte.
Muhammet Çakır, Damla Karaelmas Gökhan ve Hüseyin Durak üçlüsü ikiliyi giydirerek role hazırlıyor ve kimi yan rollere de can veriyor
Mehmet Birkiye, kahramanları belli bir çağın moralitesinden bağımsız olarak materyalist formüllere dökerek baştan yaratmış. Sahne komünal-dini kökenine yabancılaştırılmış, seyirci nesnellik ile burun buruna bırakılmış.  

YARATICI KADRO

Koreograf Alpaslan Karaduman, koreografisini kodlarken, dikkat edilecek içgüdüsel hareketleri ve kodladığı hareketi çok iyi anlatmış.
Barış Dinçel’in dekor tasarımının varlığı hareketle birleşiyor, görüntü deneyini harekete geçiriyor ve en önemlisi yorumu aktarıcı bir işlev görüyor.  
Oyunun giysi tasarımını yapan Sadık Kızılağaç döneminden simgesel özellikler taşıyan kostümler yaratmış. Bu yaratı, yönetmenin ve koreografın özel yorum amacına hizmet etmiş. Tarihsel ve sosyal süreci çok iyi incelediği anlaşılan Kızılağaç, hayal gücünün ürünlerini sadece sembolik düzeyde değil, aynı zamanda teknik düzeyde de yansıtmış.
Sadık Kızılağaç’a bir eleştirim, boyun ve kulaklarda döneme uygun abartılı takılar kullanmamış olması. O dönem kadınının mücevher düşkünlüğü bilindiğine göre, hatta kumaş işlemeleri bile inci, altın ya da taşlarla süslü olduğuna göre tamamlayıcı eleştirimde haksız mıyım?
Işık düzenini kuran Yakup Çartık Usta, sahnenin bölümlenen her alanına birbiriyle bağlantılı ışıklar ayarlamış. Kostüm-Işık bağlantısını da iyi kurmuş. Kullandığı renk filtreleri kostümleri güçlendiriyor, belirginleştiriyor.  
Tolga Çebi’nın, kimi zaman tek amacı bir durumu tanıtmak olan, kimi zamansa birkaç notanın eylemi belirlediği akustik dekora dönüşen, müzikal bir motifle atmosfer yaratan müziği ise, hiç kuşkum yok ki oyuna destek veren ana unsurlardan biri durumunda.

OYUNCULUKLAR

Ali Rıza Kubilay ile Burak Dur’un işaret ve dayanak noktaları üzerinde eklemledikleri ve bedenlerini de katarak elde ettikleri yönlendirici devinduyumsal ve duygulanımsal şema harika. Kutlanması gerek. Özellikle Kubilay gövdesini çok iyi kontrol altında tutabiliyor. Her ikisinin de karakterleriyle özdeşleşmeleri mükemmel.
Muhammet Çakır, Damla Karaelmas Gökhan ve Hüseyin Durak gövdeleri ile ruhlarının iç aksiyonlarıyla dışa dönük hareketleri arasındaki uyumla dikkat çekmekteler.
İrem Sultan Cengiz ise alımlı-ılımlı sesi, düzgün fiziğiyle şarkılara can üflemekte…
Mert Asutay, Romeo ile içsel bağ kurmayı başarmış. Bu bağı doğrudan, sezgisel ve doğal bir biçimde oluşturmasıysa bence gerçekten övgüyü hak ediyor. Oyunculuğuna yaraşır bir biçimde konular arasındaki bağlantıyı kendince kurup, uygun yeğlemeleri yapıyor. Elde ettiği komik gerçeklerin altındaki dramatik yanı pek güzel ortaya çıkarıyor. Repliklerine de sözcüklerin yaşam yüklü içeriğini sesinin canlı melodisiyle işliyor.   
Juliet’te Gülce Uğurlu, tiyatro oyuncusunun iki anlatım aracını, yani bedensel ve sessel anlatımları iyi kullanıyor. Sözcüklerin ruhuna inebiliyor. Uğurlu, Juliet’in kişiliğine uymayan ve dolayısıyla zarar veren her türlü duygudan kendisini kurtarmış, övünebileceği kıratta bir oyunculuk veriyor.       
Mehmet Birkiye’nin “Romeo ve Juliet”i, sezonun iyileri arasına balıklama dalış yapıyor.

Yeni yılda Evrensel aboneliği hediye edin
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa