Erdoğanların aile mahkemesi
Fotoğraf: Envato
Türkiye’de 7 Haziran seçimleri için artık geri sayım başladı ve bu, seçimler öncesindeki son yazı. O nedenle de bu yazıda seçimleri konu edinmeyi düşünüyordum ki, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar’ı yayımladığı haberden ötürü canlı yayında tehdit etmesi ve dün sabah Çağlayan’daki İstanbul Adliyesinde sadece bir duruşma salonunda tanık olduklarım öne çıktı.
Can Dündar’ın Suriye’deki cihatçı gruplara giden MİT TIR’larındaki silah ve askeri mühimmatları gösteren haberi; bu ülkenin bugünü ve geleceği ile ilgilidir. Doğrudan yurttaşları ilgilendiren bir haberin ‘devlet sırrı’ gibi sunularak, bu haberi yapan gazetecinin casuslukla suçlanması bir muktedir iddiası olmaktan öte bir anlam taşımaz.
Önemli bir mesleki referans metni olan TGC’nin ‘Türkiye Gazetecileri Hak Ve Sorumluluk Bildirgesi’nin, ‘Gazetecinin temel görevleri ve ilkeleri’ başlıklı bölümü şöyle başlar: ‘Halkın bilgi edinme hakkı uyarınca, gazeteci, kendi açısından sonuçları ne olursa olsun, gerçeklere ve doğrulara saygı duymak ve uymak zorundadır.’
Can Dündar’ın yaptığı da budur ve bundan ötürü suçlanması ve devletin gücünü arkasına alan Cumhurbaşkanı tarafından ‘Bunun bedelini ağır ödeyecek. Öyle bırakmam onu’ diyerek hedefe konulması, doğrudan gazetecilik mesleğine yönelik bir tehdittir.
Erdoğan açısından bunun artık bir rutin oluşturduğunu biliyoruz. Meslekte 45 yılını tamamlamış bir gazeteciye ‘Batsın senin gazeteciliğin’, bir kadın gazeteciye ‘namert’, bir başka kadın gazeteciye ‘edepsiz kadın’ ve başka meslektaşlarımıza bir dizi başka hakaretin ardından buraya gelindi.
Dün bu olayın sıcaklığını yaşarken, yine aynı yönetme tarzının sonucu olarak açılmış davaları izlemek, arkadaşlarımızın yanında olmak için Çağlayan’daydım.
İstanbul 2. Asliye Ceza Mahkemesinin kapısındaki listeye baktığınızda sizi şu gerçek karşılıyordu. Sadece bu duruşma salonunda Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından açılmış 3 dava, oğlu Bilal Erdoğan tarafından açılmış da 2 dava görülecekti.
Bu davalardan birinin sanığı olan Sanatçı Barış Atay, savunması sırasında kapıdaki bu listeye esprili bir üslupla atıf yaparak, ‘Burası artık bir aile mahkemesine dönmüş’ dedi.
Davaları arasında sohbet ettiğim bir avukat da, bu tablonun artık adliyelerin günlük rutini haline geldiğini, İstanbul Anadolu Adliyesinde de benzer durumun söz konusu olduğunu, kendilerinin bu davalara çok sık katıldıklarını söyledi.
Dünkü duruşmalardan ilki BirGün Yayın Yönetmeni Barış İnce’nin, akrostişli savunma metniyle Cumhurbaşkanı Erdoğan’a hakaret ettiği iddiasıyla hakkında 5.5 yıl hapsinin istemiyle açılmış olan davanın duruşmasıydı. Barış’ın iki genç avukatı çok iyi bir savunma yaptılar ve Erdoğan’ın avukatı bu savunmalar nedeniyle adeta müvekkillerinin burada yargılandığını söyledi. Ve bir adım daha ileriye giderek müvekkilleri Erdoğan’ın ‘mağdur’ olduğunu söyledi. Bu söz salonda gülüşmelere neden oldu. Sadece bu salonda bir günde bu kadar dava açtırabilmiş ilginç bir mağdur tipiyle karşı karşıyaydık. İnsanın sorası geliyor, o zaman muktedir kime denir?
Erdoğan’ın avukatları, Barış İnce’nin ‘Cumhurbaşkanı makamına hakaret ettiği, saygısızlık yaptığı’ iddiasıyla cezasının artırılmasını istediler. Barış da, bunun üzerine ‘Cumhurbaşkanı makamına saygısızlık yapan , o makamda bulunup politik mitingler yapan kişidir’ dedi.
Barışın davası ertelendikten sonra başka bir Barış’ın, Barış Atay’ın duruşmasına geçildi. Barış Atay’ın davasında üç müşteki vardı. Atay, Yasin El Kadı ve Bilal Erdoğan yönünden beraat ederken, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a hakaret suçlamasından ise mahkum oldu ve 7 bin 80 TL adli para cezası aldı. Mahkeme masrafları ile birlikte bu ceza 10 bin lirayı aşıyor. Barış, savunmasına ‘Genellikle sert üslubuyla tanındığını’ söyleyerek başladı ve her yurttaşın ülkeyi yönetenleri eleştirme özgürlüğü bulunduğunu o her zamanki öz güvenli tavrıyla anlattı.
Ardından gazetemiz yazarlarından Ender İmrek’in duruşması görüldü. Avukatı Yıldız İmrek, yaptığı ayrıntılı savunmasıyla ortada iddia edildiği gibi bir suçun söz konusu olmadığını belirterek Ender İmrek’in beraatini istedi. Bu talep kabul edilmezken, Yazarımız Ender İmrek’in davası da 20 Ekim’e ertelendi.
7 Haziran’a böyle bir tablo ile gidiyoruz. HDP’ye oy vererek barajı aşmasına katkı sunmak, duruşma salonlarını, birer aile mahkemesine dönüştüren bu muktedir zulmüne ve keyfiyetine dur demek açısından da önemlidir.
- Kürt meselesinde bir ihtimal daha olmalı 13 Aralık 2024 04:57
- Sınırımızdaki yeni Afganistan ve kaostan rant devşirmek 09 Aralık 2024 07:00
- Geniş atılan ağda çıkışı aramak... 02 Aralık 2024 06:55
- Türkiye zor bir değişimin ağır sancılarını yaşıyor 25 Kasım 2024 06:35
- Ebedi barış mümkün mü? 18 Kasım 2024 04:23
- İki güncel rapor eşliğinde Kürt meselesini tartışmaya devam 11 Kasım 2024 04:47
- 'Çöle çevirdikleri yere barış geldiğini söylüyorlar' 06 Kasım 2024 05:33
- Bir siyaset olarak 'terörle mücadele' 04 Kasım 2024 07:07
- Erdoğan’ın Mevlana vurgusunun hikmeti ne olabilir? 31 Ekim 2024 08:07
- Mayınlı bir süreç 28 Ekim 2024 05:10
- Yenidoğan çetesi: Çürümenin ekonomi politiği 21 Ekim 2024 05:00
- Barışa kapı açmak mı, süreci yönetmek mi? 14 Ekim 2024 05:00