3 Haziran 2015

'Dert' büyük 'hemdert' de olmayınca!

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Davutoğlu’yu çok aşan bir “performans”la AKP’nin seçim propagandasını sürüklemekle de kalmıyor, siyaset sahnesinde gerilimi artırmakta da sınır tanımıyor.
Örneğin Cumhurbaşkanı Erdoğan, AKP’nin Genel Başkanı olarak ortalıkta dolaşan Davutoğlu’dan bile fazla ilden ile, üstelik devletin tahsis ettiği uçak ve araçlarla koşarken, işine geldiğinde de “Ben seçim kampanyası yapmıyorum, tesis açıyorum, halkla buluşuyorum” diyerek kendisini, seçim yasaklarının üstüne çıkararak, kendisine bağladığı YSK ve valileri de kullanarak partilerin seçim faaliyetlerini sınırlatıyor. Ama kürsüye çıktığında, “gönlündeki aslanı” ortaya salıp, ancak aşırı fanatik ve bir AKP’li “sorumsuz” militan üslubuyla muhalefete saldırıyor.
“Beni vatan hainliği dışında bir suçla yargılayamazsınız” diyerek, herkesi bağlayan bütün yasa ve Anayasa maddelerini, siyasi ahlakın gereklerini, teamülleri… çiğnemeyi kendisi için misyon edindiği anlaşılan Cumhurbaşkanı, hiçbir kurala, bağlı olmadan ilden ile, meydandan meydana, salondan salona sivil ve resmi demeden her kürsüde konuşuyor, yalan mı doğru mu, ahlaki mi değil mi demeden aklına, ağzına ne gelirse söylüyor! Muhaliflerini, medyayı, gazetecileri, aydınları; “çete”, “casus”, “ajan”, “vatan haini”... gibi ağır sıfatlarla suçluyor, tehdit ediyor!
Önceki gün ise Cumhurbaşkanı; hak-hukuk, etik-ahlak, “terbiye” sınırlarını tanımamakta kendisini de aştı!  
Cumhurbaşkanı Erdoğan, bir yandan “altın kaplamalı klozet tartışması” ile Kılıçdaroğlu üstünden “tuvalet temizleyerek” hayatını kazanan emekçilere, öte yandan da Iğdır’da kendisini protesto eden kadınlara da aşağılayıcı, hakaretamiz nitelemelerle saldırdı.
CHP Genel Başkanı’nın iktidardakilerin lükse, israfa batmış yaşamlarını eleştirirken kullandığı “altın klozet” örneğine takılan Erdoğan; “Ey Kılıçdaroğlu, sen Beştepe’deki Saraya gelip gezip gördün mü, oradaki tuvaletleri temizledin de mi gördün altın klozeti” diyerek Kılıçdaroğlu’yu olduğu gibi, yaşamlarını tuvalet temizleyerek kazanan on binlerce emekçiyi de yaptıkları işten dolayı aşağıladı!
Aynı günkü Iğdır’daki konuşmasında ise Erdoğan, kendisini arkalarını dönerek protesto eden Iğdır’ın HDP’li kadınlarına hakaret etti!
Kadınların, Cumhurbaşkanının AKP’nin bir militanı olarak Iğdır’da seçim kampanyası yürütmesine karşı tutumlarını belli etmek için kendisini protesto etmesine Erdoğan;  “Afederseniz, sırtlarını dönerek işaret ediyorlar. Ne anlama geldiği malum de edebim müsaade etmiyor. Siz anlıyorsunuz!” diyerek her tür ahlak ve terbiye sınırını aştı. Oysa Iğdırlı kadınlar sadece en demokratik haklarını kullanmışlardır.
Ve onun bu saldırgan, hakaret ve aşağılamaya dönüşen söylemi, elbette herkesin aklına o çok bilinen “imam… cemaat…” özdeyişini getirmektedir: “Cumhurbaşkanı böyle konuşursa onun her söylediğinde keramet keşfeden yandaşları neler söylemez, neler yapmaz!”
Cumhurbaşkanını böylesi hırçınlaştıran, ağzından çıkanı kulağı duymaz yapan elbette, siyaset ortamında esen onun hiç alışık olmadığı yeni rüzgarlardır. Çünkü söylediği yalanlara, demagojiye artık vatandaşın inanmadığının o da farkındadır ve bu yüzden de öfkelenmekte, tabiri caizse “kimyası bozulmakta”dır!
Nitekim bölge illerini dolaştıktan sonra Erzurum’da, çıkardığı sonucu ilan etmiştir: “Ama beni bu Kürt kardeşlerim anlamayacak mı diye de dertleniyorum!”
“Dert” büyük, üstelik “hemdert” de yok!
Bu yüzden de Cumhurbaşkanı, seçime bu kadar az bir zaman kalınca; “Yol uzun, zaman kısa, ben yorgunum” deyip, yakın hemşehrisi “Oflu Hoca”ya özenip ağzını bozmaktadır!
Ama bir farkla ki “Oflu Hoca” için mazeret olabilecek nedenler Cumhurbaşkanı için yoktur.

Evrensel'i Takip Et