Metal mücadelesi ve önder işçilerin korunması
Fotoğraf: Envato
Metal patronları, kendi “fıtratları”nın gereğini yapmaktan geri durmuyor. Daha iki hafta önce verdikleri sözde durmayan patronlar, mücadelede önderlik yaptığını düşündükleri işçileri işten atmak üzere kolları sıvamış bulunuyor.
Renault gibi metal mücadelesinde öne çıkan en büyük işletmelerde işten atma girişimlerine karşı işçilerin tepkisiyle patronlar geri adım atsa da Koç Holding'e bağlı Türk Traktör fabrikasında mücadeleye önderlik eden 7 işçiyi daha direnişten hemen sonra işten çıkaran patron, “ücretsiz izine çıkardığı 18 işçiyi” de önceki gün işten çıkardı. Ford’da da Koç Holding’in işçi atmak için liste hazırladığı haberleri geliyor.
Evet, en azından mücadele eden işyerlerindeki “işten atmalar” sadece “bir ya da birkaç işçinin ekmeğiyle oynamak”tan öte mücadelenin öncüsü işçilerin işyerlerinden kovulması, işyerlerindeki işçileri “başsız” bırakarak kargaşa içine sürükleme, örgütsüz hale getirme amacı taşımaktadır. Dahası geri kalan işçilere, “Bakın hakkınızı ararsanız, işinizden de olursunuz” diyerek, mücadele eden işçileri sindirme amaçlıdır. Bu yüzden de eğer işçi mücadelesinde bir adım ileri atılacaksa bunun ilk şartı, hiçbir işçinin direndi diye işten atılmasına izin vermemek olmalıdır. İşçilerin patronların keyiflerine göre işçi alıp atmasını önleyecek taleplerinin arkasında birlik ve beraberlik içinde durmaları gerekir. Başka bir söyleyişle işçiler, patronların keyiflerince “işçi alıp atma özgürlüğünü” sınırlamak zorundadır.
Bugün mücadele eden işyerlerinde üç talebin başına, “Direniş nedeniyle kimse işten atılmayacak” şartını koymaları, işçilerin olup bitenin farkında olduğunu göstermektedir. Ancak bu “farkında olma”da işletmenin tüm işçilerinin talebi olarak mücadeleye dönüşmesi bakımından sorunlar yaşandığı da ortadadır.
Nitekim TOFAŞ işçisinin, temsilcilerin işten atılması karşısında başlattığı direnişte, Türk Metal’in yerine örgütlenmeye başlayan Çelik-İş tarafından “ikna” edilmesi göstermektedir ki, TOFAŞ işçisi, taleplerine sahip çıkmakta yeterince kararlılık göstermemektedir. TOFAŞ’ta muhtemelen eskiden beri ilişki içinde olan bir işçi çevresinin girişimiyle örgütlenmeye başlayan Çelik-İş’in ilk icraatı, direnişin sözcüsü işçilerin işten atılmasına karşı eyleme geçen TOFAŞ işçilerinin koyduğu direnişi kırmak olmuştur. Geçmişte böyle “direniş kırma” işlerini Türk Metal’le yapan Çelik-İş’le koklaşıp konuşmakta hiç yabancılık çekmeyecektir.
Ki, TOFAŞ işçisi, bu, “Çelik-İş’e geçme” sorununu bir kez daha düşünmeli, sorgulamalı, Çelik-İş’i getirmek isteyenlerin niyet ve amaçlarını da tartışmaya açmalıdır. Eğer bu yapılabilirse, Çelik-İş’in metal iş kolundaki büyük direnişin kazanımlarını yok etme ve talepleri için ayağa kalkan işçilerin mücadelesini bastırmada, metal patronlarının aleti olduğunu bütün işçiler görecektir.
Metal iş kolundaki son mücadeleler içinde açıkça görülmektedir ki, patronlar sadece birleşmiş işçi gücünü karşılarında görürlerse geri adım atarlar. Ve patronlar, eğer karşılarındaki işçinin bölündüğünü fark ederlerse, ne “verilmiş söz”, ne “işçinin ekmeği”, ne “hak, hukuk” tanır.
Metal iş kolunda başlayıp diğer iş kollarına da yayılma alametleri gösteren bu Türkiye’nin işçi sınıfı mücadelesinin son 45 yılının en önemli direnişi, karakteri itibarıyla bir ya da birkaç işletmede başlayan sonra da biten bir direniş değildir. Tersine, “bitti” dendiği andan itibaren yeniden başlayabilecek, “şurada bitti” derken “burada”, daha “başka yerlerde” başlayabilme özelliği taşıyan, birbiriyle ortak talepler gibi sağlam ve gerçek bağlarla bağlanan bir direniştir. Nitekim Renault’da da TOFAŞ’ta da patron her sözünde durmadığında işçinin eli şaltere gitmiştir. Bu yüzden de TOFAŞ işçisi de Çelik-İş araya girdi, direnişi kırdı diye umutsuzluğa kapılmamalı; her yeni bir şey öğrendiğinde onu cesaretle hayata geçiren bir tutum benimsenirse, Çelik-İş de Türk Metal gibi gerçek yüzünü gösterecek, işçilerin ayakları altında kalacaktır!
İşçiler, taleplerinin başına, “mücadelenin sözcüsü” işçilerin iş güvencesini sağlamayı koyarak” ve bu talebin arkasında durarak ilerlemek zorundadırlar. Bu talep mücadelenin devamlılığının ve kazanımlarının biriktirilmesinin de en önemli dayanağıdır.
Şimdiki direnişlerin de 15-16 Haziran 1970 tarihinde yaşanan büyük işçi mücadelesinin de en önemli dersinin, “Mücadelenin en önemli dayanağının, önder işçilerin korunması” olduğu görülmelidir.
- ‘Devlet benim’ demek yetmedi; ‘Türkiye benim, İslam benim’ diyor 28 Ağustos 2018 01:00
- Korkak kim, cesur kim; gerçek nerede? 24 Ağustos 2018 01:00
- 'Çocuk istismarı'na karşı mücadele 09 Nisan 2018 01:00
- İfade özgürlüğünün ne ‘alanı’ ne de ‘sınırı’ kaldı! 15 Şubat 2018 00:55
- Doların yükselişinin faturasını kim ödeyecek? 04 Aralık 2016 05:44
- Mücadeleye daha ileri bir bilinçle devam! 23 Kasım 2016 00:59
- Kılıçdaroğlu barışı mı savunuyor çatışmayı mı? 20 Ağustos 2016 00:58
- ‘Muhatap millet’ demek ‘muhatap yok’ demektir! 27 Ocak 2016 01:00
- Haritadan silerek birlik mümkün mü? 11 Kasım 2015 01:00
- Mücadeleyi yenileme zamanı! 07 Kasım 2015 00:56
- Bir kez daha; Birimizin derdi hepimizindir! 06 Kasım 2015 01:00
- ‘Sistem’ dayatıp ‘fiili başkanlığa’ razı etmek! 05 Kasım 2015 01:00