Koalisyon için iki koldan çalışıyorlar ama…
Fotoğraf: Envato
“Halk bize ana muhalefet görevi verdi” diyerek “koalisyona girme hesaplarının” dışında duran HDP bir yana bırakılırsa, Mecliste grubu bulunan diğer partiler, “koalisyona yanaşmayan”, bu yüzden de “memleketi hükümetsiz bırakan” ya da “erken seçimi zorlayan” parti olmamak için bin dereden su getiriyor.
MHP sanki kendisinin içinde olduğu bir koalisyon tarif etmekten kaçıyor gibi görünürken, AKP ile koalisyona en hevesli parti olduğunu hissettirmektedir. Nitekim AKP en zorda kaldığında “Ülke çıkarı böyle gerektiriyor” diyerek MHP’nin ona çok kez el uzattığı hatırlandığında, artık tüm diğer koalisyon seçeneklerinin bittiği anda, bir AKP-MHP koalisyonu mevcut seçenekler içindeki en olası koalisyon olarak da görülmüyor değil.
CHP ise, uzun zamandır “hükümet olamamış olma” duygusunu bir koalisyonla da olsa tatmin etmek istiyor görünüyor. Bu yüzden de ”her tür koalisyona açık” görünmeyi en azından şu aşamada benimsemiş görünüyor.
AKP ise; bir yandan koalisyon hükümetlerinin ülke aleyhine olduğunu göstermeye hazırlık da olmak üzere, AKP’siz bir koalisyonun olamayacağını kanıtlamak için çalışıyor. Ve dahası AKP’siz bir koalisyonun “Ülke bütünlüğünü temsil etme kabiliyeti olmadığını” çıkış noktası kabul ediyor. Çünkü AKP 75 ilden vekil çıkararak, bütün diğer partilerden geniş bir coğrafyaya yayılmış bir partiymiş!
Sözü edilen partinin bir önceki milletvekili seçiminden bu yana büyük bir oy kaybına uğradığı ve üstelik bu kayıpların çoğunun çok yakın bir zamanda olduğu dikkate alındığında, AKP küçülen, her geçen gün yaygınlığı da azalan bir partidir. Bu yüzden de iki yıl, bir yıl, altı ay, hatta iki ay sonra ne kadar eriyeceği tartışılan bir partidir AKP. Bu yüzden de AKP’nin tezi geçmişe doğru gidildiğinde doğru olsa bile geleceğe bakıldığında hiç de geçerliliği olmayan bir tezdir.
Evet oy oranları, partilerin iktidar istekleri, yakın ve uzak çıkarları ya da egemenlerin nasıl bir koalisyon istedikleri…. üstünden bakıldığında pek çok koalisyon seçeneği üstünde tartışılabilir. Ama şu bir gerçek ki, bu köşede koalisyon tartışmaları daha başlarken belirtildiği gibi, bugün herhangi bir koalisyon seçeneğinin en büyük engeli Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın AKP ile ilişkisinin biçimi ve diğer partiler karşısında almış olduğu tutumudur. Bütün bunlardan da öte; Cumhurbaşkanı olmasından beri sergilediği, “sorumsuz” ama her şeye karışma yetkisi olan “fiili başkan” olarak davranma tutumudur.
Seçim sonuçlarının belli olmasından hemen sonra başlatılan bir “AKP-CHP koalisyonu” amacını da içinde barındıran “Baykal hamlesi”nin yanı sıra Erdoğan ve Davutoğlu’nun, basın ve sermaye, siyaset alanında “Makul bir siyaset tarzına dönüş” olarak karşılanan üslup ve önerileri üstünden yapılan yorumlar ve koalisyon seçenekleri üstünden yapılan tartışmalar klasik parlamentarizm manevralarıdır. Ve bu manevralarla halkın kafası ne kadar karıştırılır, kamuoyu ne kadar oyalanırsa o kadar kârdır! Asıl sonuç ise kapı arkalarında alınacaktır.
AKP ve Erdoğan’ın, “Yasal-anayasal bir çizgiye geçecekleri” ise eğer bir “dilek” değilse, aldatmacadır ve bilerek ya da bilmeyerek “AKP’nin kendisinin merkezde olacağı bir koalisyon” ve “AKP azınlık Hükümeti” dışındaki seçenekleri yok etme, daha da olmazsa “erken seçime” meşruiyet kazandırma hamlelerine dayanak sağlamaktır.
Nitekim Erdoğan da Davutoğlu da bir koalisyona yanaşmayanları daha şimdiden; ülkeyi hükümetsiz bırakma sorumsuzluğu ile suçlamaya başlamışlardır. Ki, bunun bir adım sonrası “Vatan hainliği”, “Dış ve iç karanlık güçlerin komplolarına alet olma”, “Üst aklın yönlendirmesine girme” suçlamasıdır! Ki, buraya gelmeye çok mesafe yoktur.
Kısacası bugün koalisyon çalışması; bir yanda kamuoyunda ortaya çıkan partiler tablosu üstünden parti sözcülerinin, analistlerin ve yorumcuların masa başı dilek ve spekülasyonlar üstünden öte yandan da “Baykal hamlesiyle” suyun üstündeki bölümünü gördüğümüz egemen güç odaklarının girişimleriyle kapalı kapılar arkasında sürmektedir. Ancak her iki girişimin önünde de aynı engel; Cumhurbaşkanının “Fiili başkanlığı” ve “Fiili AKP liderliğini sürdürme” tutumu vardır.
Eğer Cumhurbaşkanını “Geleneksel sınırlarına çekecek bir çözüm” üretilemezse, her iki girişimin de başarı şansı görünmemektedir.
- ‘Devlet benim’ demek yetmedi; ‘Türkiye benim, İslam benim’ diyor 28 Ağustos 2018 01:00
- Korkak kim, cesur kim; gerçek nerede? 24 Ağustos 2018 01:00
- 'Çocuk istismarı'na karşı mücadele 09 Nisan 2018 01:00
- İfade özgürlüğünün ne ‘alanı’ ne de ‘sınırı’ kaldı! 15 Şubat 2018 00:55
- Doların yükselişinin faturasını kim ödeyecek? 04 Aralık 2016 05:44
- Mücadeleye daha ileri bir bilinçle devam! 23 Kasım 2016 00:59
- Kılıçdaroğlu barışı mı savunuyor çatışmayı mı? 20 Ağustos 2016 00:58
- ‘Muhatap millet’ demek ‘muhatap yok’ demektir! 27 Ocak 2016 01:00
- Haritadan silerek birlik mümkün mü? 11 Kasım 2015 01:00
- Mücadeleyi yenileme zamanı! 07 Kasım 2015 00:56
- Bir kez daha; Birimizin derdi hepimizindir! 06 Kasım 2015 01:00
- ‘Sistem’ dayatıp ‘fiili başkanlığa’ razı etmek! 05 Kasım 2015 01:00