Kimi insanlar başkalarını incitmek istemez; kimseyi incitmemek için çok çaba gösterir. Çaba gerekir çünkü başkalarını incitmek elbette yalnız davranışlar, sözler ile olmaz. İnsanları incitmek oldukça kolaydır ve onları istemeden de olsa incitmemek için titizlenmek gerekir.
Kimi insanlar yalnız insanları değil, diğer canlıları da incitmemeye çalışırlar. Karıncayı bile incitmemek işte bu gibi insanlar için söylenmiştir. Hiçbir canlıya zarar vermemek kimi inançlarda en önemli kurallardan biri olarak kabul edilir.
Ama insanlar çok kalabalık, çok sıkışık ortamlarda çok daha bencil, çok daha özensiz olurlar. Hele ki içinde yaşadıkları ortam aslında her gün yaşanan bir kaosu andırıyorsa, yani yaşam olağan bir kaosa dönüşmüşse... Elbette olağan kaoslar kendiliklerinden ortaya çıkmaz. İnsanların adaletsizliklerle kuşatıldığı bir düzen kurulmuşsa, günlük yaşam kitleler için bir koşuşturmacaya dönüşür. Anlamsız bir koşuşturmaya...
Bu koşuşturmacanın ne kadar anlamsız olduğunu anlamak zor değildir ama koşturmaktan yorgun düşen birçok insan durumu kavrayamaz. Kavramamaları için büyük medya kuruluşları, tüketim oyuncakları vb. çalışır durur. Ama gün gelir, koşuşturmacalar ne kadar anlamsız ortaya çıkar. Bir gün bir an buna yeter; bu anlar her insanın önüne çıkar. Bazen bir öykü dinlemek bile yeterli olur.
***
Orta yaşın üstünde, artık emekli olmuş bir çiftin kimi tahliller için hastaneye gitmesi gerekir. Tahlil yapılacağı için hastaneye aç gidilecektir. Sabah erkenden kalkar, otobüse biner ve hastaneye giderler. İşlemler tamamlandıktan sonra beklemeleri gerekecektir. Bir şeyler yemek için hastanenin kantinine giderler ve birer tost isterler. Tostlar hazırlanınca, birer bardak çay alıp bahçedeki banklardan birine otururlar.
Otururlar ama hastanenin bahçesinde hemen her zaman olduğu gibi köpekler vardır. Tam tostu ısıracakken köpeklerle göz göze gelirler. Köpekler tam gözlerinin içine bakmaktadır. Tostun tadı işte o an kaçar. “Bu köpekler gözümüzün içine bakarken, biz onların gözünün içine bakarken bu tostu nasıl yiyebiliriz ki?” deyip kalkarlar.
Kalkmaları köpeklerin bakışlarından kurtulmak, tostları içeride yemek için değildir. Kalkıp köpeklere de birer tost yaptırırlar. Tostlar hazır olduğunda artık herkesin payına bir tost düşmektedir. Tostun tadı geri gelir. Kimsenin gözü bir başkasının tostunda, kimsenin aklı “Karşımdaki aç mı?” sorusunda kalmaz.
***
Seçim sonuçları açıklandığından beri bu öykü kafamda. Türkiye’de köpeklere tost yaptıranlar var. Karşılarında duran milyonlarca insanın gözünün içine bakarak tost üstüne tost yemeyi bir marifet sananlar, yoksullaşan kitlelere “kalkınma” “büyüme” hatta “adalet” masalları anlatanlar ise balkondan düştüler.
Çift dikiş mitingler yaptılar, devletin her türlü olanağını seferber ettiler, THY ve Anadolu Jet’i bile birer seçim maskarasına çevirdiler ama yetmedi. Bitmek bilmeyen, kof reklam filmleri ile televizyon kanallarını doldurdular ama yetmedi. Çanakkale, bayrak, hatta Kur’an gibi simgeleri bile kullandılar ama olmadı...
Artık çanak çömlek patladı; baraj yıkıldı. Bu ülkede kardeşliğin ve dayanışmanın anlamını bilen insanlar mücadele ettiler ve edecekler.
Bu topraklarda çocuklara severek anlatılan masalların hiçbirinde “kalkınma, büyüme, istikrar” yok. Olmayacak da. Yalanların masalları olmuyor, olsa da tutmuyor. Dün olduğu gibi bugün de çocuklar köpeklere tost yaptıran insanların öykülerini seviyor.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Metal tokat

Metal tokat

Renault işçileri, yaşadıkları sorunlar karşısında patronların yanında duran şube yönetimine karşı harekete geçti: Delege sayısının 3 katı aday çıktı, seçimlere katılım rekoru kırıldı, şubenin belirlediği adaylar geride kaldı. 200 bin metal işçisini ilgilendiren MESS grup sözleşmesi öncesi Metal Fırtına’nın amiral gemisi Renault’da yapılan seçimler sendikal bürokrasiye tokat oldu.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
12 Mart 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et