'Kükremiş sel gibiyim' meselesi
Kirvem,
Geçen hafta kimilerimiz bu ülkenin yurttaşları olarak fevkaladenin fevkinde önemli olan bir görevimizi yerine getirmektense, evde pineklemeyi, televizyon ekranlarının karşısında kabak, kavun, karpuz çekirdeği çitlemeyi tercih ederken, kimilerimiz kırda, bayırda, salkım söğütler altında kurduğumuz salıncaklarda sallanıp veya piknik tüpüne yerleştirdiğimiz demliklerle “pazar keyfi”ni deniz kıyısında demlediğimiz çayları afiyetle içip yudumlarken, diğer taraftan kahir ekseriyetimiz de sabahın erken saatlerinden itibaren “seçim sandıkları”nın başına koşuşturup, kapalı kapılar ardındaki minik kulübelerde elimizdeki oy pusulalarına “Evet!” mührünü basıp, dolayısıyla milletin yüce meclisine “vekil”lerimizi postalayıp, böylece “vatandaş”lık görevimizi yerine getirdik…
Bunca yılık demokrasi kültürümüzün olmazsa olmaz “fıtrat”ı mucibince; kimi beldelerde, bazı yörelerde “kan”dan nasibini alan olaylar sonucunda kimi vatandaşlarımızı bizatihi demokrasi adına maalesef “öte taraf”a gönderdikten sonra ortaya çıkan tabloya, “resmi” rakamlara bakılırsa görünen o ki, daha düne kadar hesapça milletimizi temsil eden “milli irade”miz, bu seçimle beraber, hani affedersiniz ama, amiyane tabiriyle maalesef kabak kamyon lastiği gibi gümlemiş!
Ülke genelinde sandıktan çıkan oyların muhasebesine gelince, ortada ayan beyan sırıtan gerçek şu ki, zırt pırt dillendirdiğimiz şu bizim meşhur “milli irade” hikayemiz hiç ummadığı, hiç mi hiç beklemediği bir anda yine affedersiniz sanki eşekten düşen karpuz misali parçalanıp dağılmış…
Çoğulcu demokrasilerde olması gereken asgari kurallardan yoksun, öte yandan tamamen çoğunlukçu zihniyete, yani yine mil pardon “kelle” sayısına odaklı bu anlı şanlı “milli irade” efsanemizi bundan sonra tez elden nasıl “restore” edeceğimizi, dolayısıyla “Beraber yürüdük biz bu yollarda” şarkısı eşliğinde ve hangi sihirli formülle onarıp, böylece tekrar “yeni Türkiye”ye dönüştürebilecek miyiz henüz belli değil…
Elimizdeki bulgurumuzla yetinmeyip, böylece Dimyat’taki pirince gözümüzü dikip; yani kör, keçel, topal veya yarım yamalak da olsa, hatta ve hatta “yüzde on” gibi “ucube” bir “baraj” engeline rağmen yine de bildik, huyuna suyuna az çok alıştığımız “parlamenter demokrasi”yle yolumuza devam ederken, gari kim bilir hangi “hırs”, hangi doyumsuz bir “heves”in anaforuna kapılıp, hesapça “maharet”lerini biraz da başkanlık sistemiyle güya kanıtlamaya kalkışan “ustabaşı”mızın, hiç görevi olmadığı halde gerek meydanlardan gerekse ekranlardan vatandaşlara gündüz gece yirmi dört saat seslenip, Anayasa nezdindeki tarafsızlığını ve de bu bapta ettiği yemini iplemeyip, tam aksine memleketi durduk yere hallaç pamuğuna çevirmesinin ardından, şimdilerde ülke sathında “kırılan teker”i sözde onarmaya soyunup bu kez de yine ellerini kollarını sıvayıp evvelemirde verdiği “ferman”a kitakse!
“Herkes egolarını bir kenara koyup, bir an önce ülkemizde hükümet kurulmalı”
Okey! Yes! Emir büyük yerden, adıyla sanıyla giderek ünlenen Beştepe’den buyruluyor ama, her emrin demiri kesmediğini, bir gıdım daha da ileri gidip söylemek gerekirse, ikide bir sağa sola, ona buna “Eyy! Eyyy!” diye efelenmenin gari modasının çoktan geçtiğini, üstelik bunu da, geride bıraktığımız bu seçim sonuçları sanırım açıkça belirledi!
Öyle ya da böyle, genellikle hemen her şeyde “musibet” yerine “hayır” arayan yüce milletimizin “fıtrat”ı doğrultusunda geride kalan seçim sonuçlarına bakıldığında; kimi vatandaşlarımız bu durumdan kendilerince “memnun”, buna mukabil kimileri de bittabi ki “yas” tutup dövünmezken, ben özüm kendi payıma tıpkı “Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner aşarım” dizesinin sanki hakkını teslim eden şu “yüzde on”luk barajı tepetaklak eden, bunu çiğneyip aşan halkımızın bu “irade”si karşısında demokrasimiz adına şapka, külah ve de kasketimi çıkarıyorum Kirvem!
Evrensel'i Takip Et