15-16 Haziran’ın 45. yılında metal işçisinin dikkatine!
Bugün, Türkiye işçi sınıfının büyük 15-16 Haziran direnişinin 45. yılı.
Evet, işçi sınıfının tarihinde iz bırakan büyük olayların dersleri, sınıfın her ileri atılışında mücadeleye ışık tutar. Bu ışık bazen bir projektör gibi mücadelenin karmaşıklığı içinde her şeyi aydınlatır, gerçekleri açık seçik görmemize yardımcı olur. Bazen de küçük bir aralıktan sızan bir hüzme olarak belli belirsiz bir görüş için yardımcı olur.
İşçi sınıfımızın 15-16 Haziran direnişi, özellikle de bu direnişin üstünde yükseldiği 1967-70 arasındaki büyük işçi mücadelesinin ortaya koyduğu gerçekler, bugün metal işçilerinin başkaldırısına projektör etkisinde bir ışık tutacak mahiyettedir dersek abartı yapmamış oluruz.
İçinden geçtiğimiz dönemden bakıldığında, bugün hatırlamamız gereken en önemli derslerden birincisinin, “işçi inisiyatifinde bir mücadelede ısrar” olduğudur. Yani mücadelenin taleplerine, o taleplerin elde edilmesinin nasıl gerçekleşeceğine işçi yığınlarının kendi iradeleriyle karar vermesidir. Eğer sendikal harekette işçilerin inisiyatifi yoksa başarılı olunamaz. İşçiler kararlarını kendileri alıp mücadelenin nasıl yürütüleceğine, kendi aralarındaki tartışmalar sonucunda kendileri karar vermiyorsa, o mücadeleden kimseye hayır gelmeyeceği, bize her önemli işçi mücadelesinin gösterdiği gerçektir. 15-16 Haziran’a gelen “işçi fırtınası” sürecinin bize öğrettiği en önemli derslerden birincisi budur.
Eğer işçiler; aralarında birleşerek kararlar alıyor bu kararları hayata geçirme iradesini gösteriyorlarsa, bu eylemlerini değerlendirerek aldıkları dersleri konuşup tartışıyor sonuçlar çıkarıyorlarsa, bu mücadelenin yenilmesi olanaksızdır.
15-16 Haziran direnişinin yıl dönümü vesilesiyle hatırlamamız gereken derslerin ikincisi ise; mücadele içinde öne çıkan, inisiyatif alan işçilerin, patronun, sendika bürokrasisinin ve polisin şerrinden korunmalarıdır. Aslında işçiler, irili ufaklı her mücadelede, önder işçileri koruma iç güdüsüne sahiptir ama bugün bu bilince çıkarılarak, eylemin bir talebi ve olmazsa olmaz şartı olarak benimsenmelidir. Özellikle de mücadele yığınsalsa ve uzun sürecek bir mücadeleyse bu daha da önem kazanır.
Metal işçileri, bunu önceki mücadelelerinden de biliyorlar. Ve bu son eylemde; “Bu eyleme katıldığı için işçi atılmayacak” maddesini koyarak, buna ne kadar önem verdiklerini gösterdiler. Çünkü işçi mücadelesi, evet, işçilerin ana kitlesi mücadeleye ne kadar katılıyorsa o kadar sınıfa yakışan bir çizgide ilerleme şansına sahiptir; ama bir kez harekete geçildikten sonra belirleyici olan, mücadelenin önünde yer alan işçilerin deneyimleri ve mücadeleyi yönetmekte gösterdikleri kararlılık ve beceridir. Bu yüzden de istikrarlı bir mücadeleden söz edeceksek aynı zamanda istikrarlı bir önderlikten de söz etmemiz gerekir. Nitekim Türk Traktör işçileri önderlerinin tasfiyesini önleyemedikleri için şimdi yeniden toparlanmak için daha çok emek vermek zorundadır. Ya da TOFAŞ işçileri, Çelik-İş tarafından sözcülerinin atılmasına göz yuman bir çizgiye çekildikleri için mücadele planlarını yeniden yapmak zorunluluğu ile karşı karşıya kalmıştır.
Kısacası; “1967 hatta 1965’lerde başlayan Türkiye işçi sınıfının örgütlü bir sınıf olmaya doğru attığı adımlarla sonraki beş yıllık dönemin başarılı mücadelelerle geçen bir dönem olmasının en önemli nedenlerinden birisi de mücadele edilirken önder işçileri korumada gösterilen başarıdır” denmesi yanlış olmaz.
Burjuvazi de bunu fark ettiği için; mücadeleyi bastırmak için 15-16 Haziran direnişini bahane ederek ilan ettiği sıkıyönetimde kimi sendikacıları ve işçi önderlerini cezaevine atarak, yargı önüne çıkararak asıl saldırısını başlatırken, o beş yıllık mücadelenin içinde yetişen ileri işçileri işyerlerinden atarak bastırmaya yönelmiştir.
Kısaca söylersek; metal işçileri bugün mücadelenin öne çıkardığı önderlerini koruyabildiği ölçüde ilerleyebilir. Bunu 50 yıl önceki mücadeleleriyle bugünkü genç işçilerin dedeleri bize göstermişti. Günümüz işçileri bu mirasa sahip çıkıp geliştirdikleri ölçüde başarılı olacaktır.
Şimdi o yoldan yürümek, metal işçilerine düşmüştür ve onların deneyimleriyle de bu sınıf mirası yaygınlaşıp, gözden kaçırılmayacak biçimde bir “ilke” olarak yerleşecektir; yerleşmek zorundadır da. Ve bugünkü işçi kuşağının da inisiyatif alıp sendikal bürokrasiyi kenara iterek girdiği yol o 50 yıl önce, 15-16 Haziran direnişini yazan kuşağın ”inşa ettiği” yoldur. Bugün metal işçileri ve onları izleyecek her sektörden işçiler bu yolda ilerledikleri ölçüde başarılı olacaklar, önlerine kurulacak hiçbir barikat onları durduramayacaktır.
Evrensel'i Takip Et