'Vesayet' federasyonu mu, seçilmiş federasyon mu?
Yaz ayları dünyadaki bütün futbolseverler için “transfer toto” oynandığı dönemdir. Takımlarının hocası değişecek mi, takımlarından hangi futbolcular gidecek, hangi futbolcular gelecek, gelen oyuncular takıma nasıl uyum sağlayacak gibi sorular bu dönemin sohbet konularının değişmezleridir.
Memleket genel medyasının içinde bulunduğu konum nedeniyle, bizim taraftarlar açısından transfer dönemleri, dünyanın geri kalan taraftarlarına göre baş döndürücü bir süreçtir. Hemen her gün, takımların içinden kim olduğunu asla öğrenemeyeceğimiz kaynaklardan elde edilen duyumlarla, “transfer bombaları” patlatılır. Yüzlerce futbolcu gelir, yüzlerce futbolcu gider, sonuçta bu kadar çok isim geçtiği için tutan 3-5 isim üzerinden de transfer sezonu sonrasında ne kadar “doğru” habercilik yapıldığı konusunda “hava atılır”. Geçen sezon bir tek Diego Ribas transferini gerçekleştiren Fenerbahçe’nin, farklı medya organlarında 42 ayrı futbolcu ile isminin geçmesi medyanın “genelinin” içinde bulunduğu durumun sadece basit bir göstergesi.
Bu sezon yabancı sınırlamasının da neredeyse kalkması nedeniyle çıkan ve çıkacak haberlerin “çeşitliliğine” hazır olmak gerekiyor. Ne de olsa Üsküp’te bulunan tiyatro binasını “Ayakkabı kutusundan çıkan parayla yapılan üniversite” yalanıyla manşete taşıyan bir medya “geleneğinin” spor sayfalarına yansımasından söz ediyoruz.
Transfer dedikodularını ve “yalanlarını” önümüzdeki on gün boyunca gölgede bırakacak olay ise Türkiye Futbol Federasyonunun başkanlık ve yönetim kurulu seçimi olacak. Bu sütunda çok yazıldı, 7 Haziran genel seçimleri eğer mevcut AKP hükümetinin devamını sağlasaydı ortada genel kurulun seçeceği bir başkan ve yönetim değil, kendini “saraya” beğendirmek için hareket eden ve “atanmayı” sağlamaya çalışan ekipler olacaktı. Mevcut “başkan” Yıldırım Demirören ile rakipleri Haluk Ulusoy ve Erdal Alkış, kendi ağızlarından “Siyasilerin hoşuna gidecek yönetim kurullarını” oluşturmayı hedeflediklerini farklı kelimelerle de olsa ifade ettiler. Bir anlamda “sarayın vesayetine” en uygun “yönetimi” kendilerinin oluşturacağı yarışına girmişlerdi. Ancak geçen haftada vurguladığım gibi, seçim sonuçlarıyla birlikte, federasyon seçimlerinin de dengeleri değişti.
Duygun Yarsuvat’ın adaylığı ve aday olurken yaptığı açıklamalarda “atanmışlık”, “seçilmişlik” vurgusunu öne çıkarması, “atanmışların” memleket futbolunu getirdiği durumu, bu sütunda çok sık ifade edilen biçimde, uçurumun kenarına getirdiğini belirtmesi, değişen dengelerin ilk belirtisi. Her ne kadar mevcut “başkan” Demirören kendisine ait gazetelerde, “Adaylığına olan desteğin çığ gibi büyüdüğü” haberlerini yaptırsa da, o haberlerde adı geçen kulüplerin bir kısmı Duygun Yarsuvat’ın arkasına geçtiğini açıkladı bile.
Koalisyon hükümetinin kurulması federasyon seçimleri öncesine yetişir mi, nasıl bir koalisyon hükümeti kurulur şu anda net olarak bilmek mümkün değil, ancak federasyonda artık eski dengelerin bozulacağını öngörmek için kahin olmaya da gerek yok.
Bundan sonra en büyük görev, seçime girerken beyannamelerinde spor federasyonlarının genel kurullarının “demokratikleştirileceği”, katılımı daha eşitlikçi ve çoğulcu yaparak bu kurulların “pazarlık” alanı olmaktan çıkaracağını söyleyen muhalefet partilerine düşüyor.
Bir kez daha yazmakta fayda var; bu konularda adım atmak için bir koalisyon kurulmasını beklemeye gerek yok. “Passolig uygulamasının” kaldırılması için verilecek bir önergeye ya da federasyonların mali açıdan şeffaflaşmasını sağlayacak bir önergeye Meclisin mevcut çoğunluğu “hayır” diyemeyecektir.
Daha böyle bir olasılığın ortaya çıkmasının bile federasyon seçimlerindeki havayı nasıl değiştirdiğini hep birlikte görüyoruz, bu olasılığın gerçekleşmesi ile oluşacak “deprem” ise sadece uçurumun kenarına gelen futbolun kurtulmasını sağlamayacak, bütün kamu kurumlarının “saray vesayetinden” kurtulmasının ve şeffaflaşmasının da simgesel bir adımı olacak.
Yeter ki o ilk adım atılsın...
Evrensel'i Takip Et