18 Haziran 2015 01:00

'Birlik' (!) hükümeti, 'iki reis' ve 'ötekiler'!

'Birlik' (!) hükümeti, 'iki reis' ve 'ötekiler'!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Seçim sonuçları üzerinden sistemin hangi tür hükümet bileşimi ile çekip-çevrileceği; ya da hakim sınıfın çıkarlarına en uygun bileşim ve biçimin ne olması “gerektiği” üzerine tartışmalar, görüşmeler, gizli-açık pazarlıklar devam ede dursun, sermaye basın-yayın organları, “en istenir olanın AKP-CHP”, o olmaz ise, “AKP-MHP” koalisyonu olduğunu ilan ettiler. Kendi istemlerinin de bu yönde olduğunu eklemeyi unutmaksızın! İlk “tercih”in ABD’nin ve TÜSİAD organizasyonu içindeki büyük sermaye kesimlerinin; ikincisinin ise MÜSİAD başta olmak üzere AKP’nin sermaye dayanağını oluşturan saldırgan-yağmacı “yeni yetme” burjuvazinin ağırlıklı önceliği olduğu da açık edildi.

Hemen belirtelim ki, bu iki olabilir “tercih” sermaye ve gericilik için akıllarına ve çıkarlarına en uygun “seçenek”tir. İki partili “yönetme sanatı”, ABD ve İkinci Büyük Savaş sonrası Avrupasının tekelci burjuvazisinin halk kitlelerine karşı ve onları yedekleyerek hakimiyeti sürdürme taktik ve stratejisinin denenmiş-kanıtlanmış politikaları arasındadır. Bu politikanın Türkiye ya da bir başka kapitalist ülkede de uygulanması, bu bakımdan ne şaşırtıcı ne de olağanüstü bir özellik gösterir. Sorun işçi sınıfının, kent-kır emekçilerinin, ülkenin tüm uluslar, ulusal topluluklar, azınlık etnisite, “inanç kesimleri” ve farklı cinsiyetlerden tüm ezilenlerinin, sermayenin kendi çıkarları için uygun görüp uygulamaya geçirdiği ya da geçirmeye çalıştığı bu politikalar, öncelikler, seçenekler karşısında naszıl bir tutum alacakları, almaları gerektiğindedir.

Burada “erken” ya da “tekrar seçim” vaazları üzerinde durmayacağız. İşçi ve emekçilerin sırtında; onların yarattığı değerleri yağmalayarak yaşamlarını sürdüren asalak sınıf ve tabakaların(dolaysız sömürücü sınıf, askeri ve sözde sivil üst bürokrasi, din bezirganı tabaka, yandaş-yalaka rantiyeler vb.) yönetme biçim ve seçeneklerinin çeşitli versiyonlarından sözedilebilir olması, onları merkeze alan tartışma platformlarıyla sınırlı kalmayı gerekli kılmıyor. TÜSİAD ve MÜSİAD; TOBB ve diğer sermaye örgütlerini “sivil kitle örgütleri”nin baş sırasına yazan liberal yazar ve yorumcuların “kamplaştırıcı yorum ve tutumlardan uzak durulmalı” yönündeki söylemlerindeki saklı-gizli burjuva çıkarcılığını göremeyen emekçilerin kendi talepleri ve hakları için mücadelesi, olması gerektiği gibi olamayacaktır. Burjuva cepheden seçim ve sonuçları bağlantılı olarak en ileriden propaganda edilen şey, “politikacıların toplumu geren, kamplaştıran ve ötekileştiren söylemden uzak durmaları”; ve “böylece huzur ve güvenin yeniden tesisi için” ekonomi ve poltika alanında atılması gekeren “düzeltici, toparlayıcı, restore edici hamleleri atmaları”dır!

Hemen herkesin, ilk bakışta “olumlu” ve “yerinde” olarak niteleyebileceği bu yaklaşımın en önemli özelliği kapitalist sömürü ve zorbalığı “olağan”-”olması ve sürdürülmesi gereken” olarak göstermesidir. Şurası açık olmalıdır ki, işsizliğin “önlenmesi”, açlık ve yoksulluk karşıtı politikaların ertelenmeksizin uygulanması, ücretlerin ve asgari ücretin yükseltilmesi, sermayeden gelirlerine oranlı daha fazla vergi alınması, halkın sırtına yüklenen %70’i aşkın vergi yükünün azaltılması, çalışma ve iş koşullarının işçi güvenliği ve halkın genel sağlığı esas alınarak iyileştirilmesi, uluslararası ve iç tekelci sermayenin halk üzerindeki yoğun sömürü ve baskısına sınır çekilmesi, emeklilerin, bakıma ihtiyacı olanların, hastaların ve engellilerin devlet bakımına alınmaları, Kürtlerin ulusal tam hak eşitliği taleplerinin karşyılanması ve yasal teminat altına alınması, kadın-erkek tam hak eşitliği(ücret ve öteki tüm alanlarda), dinin ayrımcı ve baskı aracı olarak kullanılmasına ve devletin din dayatmasına son verilmesi, Suriye başta olmak üzere komşulara karşı yürütülen saldırgan, savaşçı ve provokatif politikaya son verilmesi-ve daha da sıralanabilecek tüm halk taleplerinin karşılanması, hangi tür hükümet işbaşına gelirse gelsin, ısrarla istenecektir.

Proletarya ve emekçiler açısından, sermaye ve devletine-hükümetlerine karşı bugüne dek yürütülen mücadele içinde elde edilmiş, ancak “reis”(!) mahlası uygun düşürülmüş Erdoğan yönetimi döneminde, Türkiye tarihinin en gaddarca saldırılarıyla gaspedilerek en düşük düzeyine geriletilmiş sosyal-iktisadi ve politik hakların yeniden kazanılması için çalışma ve yaşam alanlarının tümünde direnişi yükseltmek esası oluşturmaktadır. Halkın taleplerinin karışlanması ve bununla koşullu olarak “daha iyi ve daha huzurlu bir yaşam” ancak böyle mümkün olma yoluna girebilecektir. Ötesi, burjuvazinin bin türlü yalan ve ikiyüzlülügüyle donanmış sermaye parti ve politikacılarının sürekli istismar ederek erteledikleri, bastırıp etkisizleştirdikleri, zamana yayarak unutulmasını istedikleri ya da sağladıkları “vaatler”den ileriye geçemeyecektir. bu ama, artık yeterince denenmiş olmalıdır!

Son dönemin gelişmelerini bir de bu yönüyle, bu denenmişlikler yönünden görmek gerekir. Renault işçileriyle başlayıp otomotiv ve metal işkolunun öteki alanlarında yayılan ve halkın çeşitli kesimlerinde “yeni bir yükselişin tohumlarının atılması” yönünde yorumlanan talep ve tepkilerle seçimlerde HDP’nin gördügü destek arasındaki bağ görmezden gelinemez. Kent-kır emekçilerinin, onların ileri kesimlerinin, AKP’li baş rol “reis”inin yönetimindeki zorbalık ve saldırganlıktan bıkkınlık getiren ezilenlerin birleşik kuvvet ile yarattıkları basınç ve vurdukları yumruğun yarattığı tahribat, ancak halkın çıkar ve talepleri yönünde değerlendirilebilirse, olumlu sonuçlar doğurmanın dayanağı olabilecektir. Bunun “kendi kendine” olmayacağı ‘aşikardır!

Aksi ise, “yer üstü” ve “yeraltı dünyası”nın “reisleri”nin fotoğraf karesine yansıdığı gibi, burjuva-emperyalist barbarlığın her çeşitten maskeli-maskesiz; üniformalı-üniformasız temsilcisinin halk kitlelerine yönelik ikiyüzlülük, entrika ve suikastçı politikalarının güç kazanarak, ve sermaye cephesinin tüm bölünmüşlüğüne; kapitalist rekabetin birbirlerinin kurdu durumuna getirdiği çakal takımının birbirlerine düşmanlığına rağmen, halka karşı güç birikimi ve saldırganlığın zirve yapması olacaktır.
Sözün özü, yaşamın gerçekleriyle “birbirimizle iyi geçinelim” akıl vermeleri birbiriyle uyumsuzdur ve “acımasız gerçekler”i göremeyen “ötekiler” kılıcı yemektedir!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa