19 Haziran 2015 00:55

Gazeteciyi susturmak

Gazeteciyi susturmak

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Şanlıurfa Valisine soru sordukları için gözaltına alınan gazetecilerin haberi çok enteresan bir zamanda ulaştı bana. Gazetemiz Evrensel’in Muhabiri Hasan Akbaş, Cumhuriyet’ten Pınar Öğünç ve Alman Die Welt Gazetesi Muhabiri Deniz Yücel, Valiye Akçakale sınır kapısından kaçak giriş yaptıkları söylenen IŞID militanlarının bölge için bir tehdit oluşturup oluşturmadığını sormuşlardı. Babalarının hayrına değil, kamu yararı için, mesleklerinin gereğini yapmak için. Gazeteci bu; soru soracak elbet. Ama biz tabii gazetecilerin soru sormasının devlet erkanı tarafından abesle iştigal olarak karşılandığı bir dönemdeyiz. Dumurlar Türkiye’sindeyiz. AKP Türkiye’si devlet-gazeteci ilişkisini böyle tuhaf noktaya getirdi ve bir valiye, kendisine soru sordular diye gazeteciyi gözaltına aldırabilecek gücü verdi. 

Neyse, ben de tam o gün Almanya’da bir üniversitede bir grup öğrenciye Türkiye’de basın ve ifade özgürlüğünün durumu hakkında konuşma yapıyordum.  Karşımda 50’ye yakın Avrupalı öğrenci ve akademisyen var; onlara durumu anlatıyorum. Die Welt muhabirinin soru sorduğu için gözaltına alındığını duymak, normalde tepkilerini anlamanın pek mümkün olmayan Almanların yüzünde bile bir dehşet ifadesi uyandırdı.  Bir ülkede gazeteci devlet erkanına soru sordu diye gözaltına alınabiliyorsa, o ülkede basın ve ifade özgürlüğünün neresinden başlayıp neresine varacağız. Daha baştan dibi görmüşüz zaten. Aslında konuşmayı orada bitirmek lazımdı, ama biz uzun uzun konuştuk tabii. 

Hep söylediğim şey şu: Türkiye’de asıl sorun artık devlet-hükümet baskısıyla gazetecilik yapmanın imkansız hale gelmiş olması değil. Asıl sorun, tüm zorluklara rağmen mesleklerini yapmak için kendilerini tehlikeye atan, canhıraş sorulması gereken soruları soran, gerekirse bu uğurda gözaltına alınmayı, tutuklanmayı, hapse atılmayı göze alan gazetecilere kamunun sahip çıkmaması. 

Salı günü Akçakale’de yaşanan gözaltılar, sadece gazetecilere değil, aynı zamanda halkın haber alma özgürlüğüne yapılmış bir saldırıdır. Şanlıurfa Valisi bir yandan Akçakale sınır kapısından giriş yapan sivillerin IŞID zulmünden kaçarak Türkiye’ye sığındıkları hakkındaki gerçeği tahrif etmeye çalışıyor. Ülke topraklarında kafalarına göre cirit atan ve göz tanıklarının ifadelerine göre bir de kesintisiz lojistik destek alan IŞID militanlarıyla ilgili gerçeğin dile getirilmesinden hoşlanmıyor. Bu nedenle de, halk adına devletten hesap soran gazetecilere gıcık oluyor. “Alın şunları!” emriyle onları gözaltına aldırıyor. Silahın gücü karşısında, kalemin gücü zayıf kalıyor. Resmi şiddetin var olduğu noktada akıl ve bilinç istifa ediyor. 
Gazeteciler gözaltına alınmadan evvel çevrelerini saran ve onlara “Soru sormayın, gidin buradan!” diye bağıran şuursuz kalabalık da bir diğer şiddet unsuru. Kimdir bu devletin resmi yalanlarına sahip çıkan insanlar? Gazetecinin orada bireysel çıkarı için değil, halkın güvenliği adına soru sorduğu düşünülürse,  onlara “Burada güvenlik sorunu yok, saçmalamayın!” diye çıkışan o örgütlü kalabalık kimin menfaatini kollamaktadır? Hakikaten, bu korku filmi gibi ortamlarda mesleklerini onurlarıyla icra etmeye çalışan gazetecilerin durumu içler acısıdır. 

Bu ülkede soru sormak, sorgulamak, eleştirmek, uyarmak için gazetecilik yapılamıyor artık. Basın mensupları arasında can güvenliklerinin olmadığı noktada kelle koltukta görevini yapmaya çalışan çok az kişi kaldı. Onların değerini bilmemiz gerek. Buna rağmen, kamuda habere ulaşmak, gerçeği öğrenmek, gerçeği kendisine ulaştıracak olan adanmış gazeteciye sahip çıkmak için gerekli enerji yok. Halk habere olan ilgisini yitirmiş. Gerçeklikle bağları kopmuş. Haber kendi canını yakacak bir olay olmadığı takdirde kimsenin uzakta olan bitenle alakası yok. Bence basın ve ifade özgürlüğü söz konusu olduğunda gelmiş olduğumuz en tehlikeli nokta bu. Çünkü devlet silahıyla, askeriyle, polisiyle, yargısıyla her zaman, her yerde halkın gerçeklere ulaşmasını engellemek ister. Ama eğer o ülkede yaşayan insanlar demokratik haklarına ve bilgi edinme özgürlüğüne sahip çıkıyorsa devlet de kendisine çeki düzen verecektir. Halk habere sahip çıkmadıkça, insanlarımız kendileri adına soru soran, sorgulayan gazetecinin hakkını savunmadıkça, devletin temsilcilerinden doğru bilgiyi talep etmedikçe, bu kısır döngüden çıkışımız yok. Almanya’daki öğrencilerle bunları konuştuk dün.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa