Eşitlik! hemen şimdi!
Eğitimde cinsiyetçilik konusunda birçok çalışma ve rapor hazırlayan Eğitim Sen Kadın Meclisi, son dört aydır sürdürmekte olduğu bir anket çalışmasının bulgularını birkaç gün önce kamuoyu ile paylaştı. “Eğitimde Toplumsal Cinsiyet Temelli Şiddet Araştırması” konulu anket çalışması, Eğitim Sen üyesi olan ve olmayan 869 eğitim ve bilim emekçisinin katılımıyla gerçekleştirilmiş.
Önemli bir bölümü öğretmen ve öğretim elemanı olan katılımcıların aylık kazanç durumları, çalışmanın doğrudan konusu olmamakla beraber, eğitim emekçilerinin ücret ve geçim koşullarını hatırlatması bakımından da önemli. Katılımcıların yüzde 16.6’sının yoksulluk sınırının altında yaşam mücadelesi vermekte olduğunun altı çizilmiş.
Çalışmanın en önemli bulgularından biri erkek şiddetine uğradığını söyleyen kadınların esasen çoklu şiddete maruz kaldığı. Buna göre fiziksel şiddete maruz kaldığını söyleyen kadınların yüzde 84’ü aynı zamanda psikolojik şiddete de maruz kaldığını söylüyor. Benzer şekilde, cinsel tacize uğradığını beyan eden kadınların da neredeyse tümünün aynı zamanda psikolojik şiddet mağduru da olduğu sonucuna ulaşılmış.
Şiddet deneyimlerinin ayrıntılandırılmasıyla ortaya çıkan bir başka önemli sonuç da; toplumsal yaşam alanını kısıtlamaya dönük her türlü cinsiyetçi söylem ve politikanın eğitim alanında da doğrudan karşılık bulduğu. Örneğin psikolojik şiddet mağduru kadınların yüzde 40’ı yaşam tarzları dolayısıyla herkesin içinde aşağılandığını belirtirken, yüzde 58’i ise kıyafetleri dolayısıyla rahatsız edildiklerini beyan etmiş.
Bu kadınların maruz kaldığı bir başka şiddet biçimi ise “baba” ve “ağabey” rollerine soyunan iş arkadaşlarının onların sosyal çevrelerine müdahale etmesi. Bazı kişilerle konuşmamaları veya konuşmaları konusunda rahatsız edici biçimde uyarılıyorlarmış. Psikolojik şiddete uğrayan 359 kadından 92’si yaşadıkları çevreyi değiştirmeleri konusunda tehdit edilmiş.
Bu bulgu, kadının “namus” ve güvenliğini mahalleye emanet etmek yolundaki dahiyane fikirlerin sonuçlarını kestirebilmek bakımından özellikle zihin açıcı. Üstelik bu gibi yaklaşımlardan cesaret aldığına da kuşku yok.
Anket çalışmasının ortaya koyduğu bir diğer sonuç, psikolojik tacizin çoğu zaman çalışma hakkını doğrudan ihlal etmek biçiminde tezahür ettiği. Mağdurların yaklaşık yüzde 38’i cinsiyeti, cinsel kimliği veya cinsel yönelimi dolayısıyla diğer çalışanlara tanınan haklardan mahrum bırakıldığını beyan etmiş. Yani çalışma yaşamındaki ayrımcılık ve buna bağlı hak ihlalleri de kışkırtılmış erkek saldırganlığının doğrudan kapsama alanı içinde.
Öte yandan anket sonuçları, bir Türkiye klasiği halini alan, cinsel içerikli tehditlerden eğitim ve bilim emekçisi kadınların da azade olmadığını gösteriyor. Cinsel şiddetin okullar ve üniversiteler açısından tehdit unsuru olmaya devam ettiği ve cinsel tacizin okullarda oldukça yaygın olduğu sonucuna ulaşılmış.
Araştırmanın bulguları, sürdürülen egemen politikalarla cinsiyet temelli şiddet arasındaki ilişkiyi yeniden deşifre etmek ve kimi zaman geleneklere kimi zamansa “doğal” sebeplere sığınılarak sürdürülen toplumsal cinsiyetçiliğin gerçekte bir egemenlik ilişkisi olduğunun bir kez daha altını çizmek açısından oldukça çarpıcı.
Bu bağlamda ulaşılan sonuçlar, tüm toplumsal eşitsizlik dinamikleri ve bunları besleyen politikalara son verilmediği sürece eğitimli olma halinin kışkırtılmış erkek şiddetini baskılamak konusundaki yetersizliğini de açıkça ortaya koyuyor. Çünkü eğitim ve bilim emekçisi kadınlara şiddet uygulayanların önemli bir bölümünün okul idarecileri olduğu sonucuna ulaşılmış. Yani bu kadınlar en az kendileri kadar eğitimli olan erkekler tarafından şiddet görüyor.
Evrensel'i Takip Et