Ellerini taşın altına koyanların bitmeyen meselesi
Kirvem,
Seçimlerin akabinde “sandık”lardan çıkan sonuçlara bakılırsa; önceleri güya “milli irade”yi tek başına temsil eden iktidar partisinin tümüyle olmasa da şimdilik en azından pabucunun bir teki hafiften hafife damı boyladı!
Nitekim bu durum karşısında kimi vatandaşlarımız daha şimdiden, yani ortada henüz fol, folluk, yumurta yokken “Ne olacak şu bizim memleketin hali” diye kendilerince dertlenmeye başladılar.
Öte taraftan her faninin kolay kolay ulaşamayacağı gibi, keza “Her aileye en az üç çocuk, dördüncüsüne Allahkerim” düsturuyla yakında seksen milyonu sollamaya namzet anlı şanlı büyük bir devletin cumhurbaşkanlığı koltuğuyla yetinmeyip, bunun yerine illa da “Başkanlık”tan yana saz çalan, aksini düşünenleri patates misali haşlayan cumhurumuzun başının bu “dua”sına, “amin” demeyenlerin sandığa yansıyan “gayri milli irade”leri, ecdadımızın “Aza kanaat etmeyen çoğu bulamaz” deyimini “usta”mızın kulağına bu vesileyle belki de küpeçiçeği diye asmış mıdır, kim bilir...
Neyse...Memleketin hal ve ahvalinin bundan sonraki “koalisyon” dönemlerinin başlamasıyla birlikte nasıl ve hangi rotada yürüyeceği şimdilik belli değilken, diğer yandan bilumum siyaset erbabının vatan millet aşkıyla yanıp tutuşup, dolayısıyla ülkeyi şu veya bu şekilde düzlüğe çıkarma konusunda verdikleri beyanatlarına bakılırsa; anlaşılan o ki, milletçe “Elimizi taşın altına koymamız” ülkemizin istikbali için kesinlikle şart!
Aslında “fıtrat”ları mucibince gerçekten de aza kanaat edip, böylece kıt kanaat geçinme konusunda hayli deneyimli olan halkımızın kahir ekseriyeti zaten oldum olası hemen her konuda ellerini taşın altına koyup dururken, buna mukabil “kader”leri nedense zırnık kadar değişmezken, öte taraftan kimi “muktedir”ler, kimi vatan evlatları memleket sathında fırdolayı dolanıp durdukları halde ne hikmetse ellerini altına koyabilecekleri bir tek taş dahi bulamamanın hüznünü yaşayıp, içten içe kahrolup, timsah gözyaşları döküyorlar...
Milletin yüce Meclisine kapağı atan “turfanda” vekillerin yanı sıra, keza bu bapta “eskimiş kaşer” misali kaşerlenip, böylece Meclisin koridorlarını arşınlayan deneyimli vekillerin yakalarına iliştirdikleri milletvekili “rozet”leriyle övünüp bunun heyecanını bir taraftan yaşarken, şunun şurasında iki gün sonra çıkacakları kürsüden namus ve de şerefleriyle edecekleri “yemin”e ne denli bağlı, veya kimlerin lıkır lıkır içtikleri bu yemine “ihanet” ettiklerini ellerini taşın altına koymaktan başka seçeneği olmayan halkımız yıllar yılı seyrettikleri bu filmi başa sarıp ibretle izleyeceklerdir ama, özüme kalırsa bu “gariban”ların alınlarına nal mıhıyla çakılan “kader”leri dün olduğu gibi, bugün bu saat yine zerre kadar değişmeyecektir!
İşte mal ortada; bunun en bariz delili geldi çattı mübarek ramazan!
Seksen milyona doğru kapı aralayan nüfusuyla hesapça Ortadoğunun gülü, bülbülüyken, ancak ne eskisiyle, ne de son zamanlardaki adıyla yeni Türkiye’de yaşayan halkının milyonlarcası açlık ve de yoksulluk sınırında debelenip, dolayısıyla ailecek sıcak bir tas çorba içmek için “on bir ayın sultanı” ramazan çadırlarının yollarını gözlüyorsa; çok affedersiniz ama kimseler ne tek başına iktidarlarıyla veya geçmişte kalan koalisyonlarıyla bu sefalete yıllar yılı çare bulamamışsa, o zaman kimseler seçim meydanlarında attıkları nutuklarla ortalarda gezinip, “Vatan kurtaran Şaban’lık maskaralığına lütfen soyunmasın!
Neden?
Çünkü bu topraklarda ellerini gerçekten taşın altına koyanların sadece elleri değil, yürekleri de eskiden beri kanıyor Kirvem!
Evrensel'i Takip Et