22 Haziran 2015 00:56

Ne olacak memleketin hali ya da koalisyon ihtimalleri...

Ne olacak memleketin hali ya da koalisyon ihtimalleri...

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Eskiden emekli kahvelerinin konusuydu. “Ne olacak bu memleketin hali?” sorusu ortaya atılır ve keyifle uzun uzun tartışılırdı.

En çok ilgiyi emekliler gösterseler bile aslında “ciddi iş”tir. “Memleketin halinin ne olacağı”, tabii emeklileri de, ancak bütün halkı ilgilendiren ve sadece Koç ve Sabancılarla profesyonel politikacılara bırakılamayacak kadar önemli bir sorundur.

“Ne olacak bu memleketin hali?” sorusunun alt başlıkları çeşitlidir. Pazar filesinin doldurulmasından işçi ücretlerine bölüşüm sorunlarını kapsadığı gibi Amerikalı ve Avrupalılarla ilişkileri, Kürt sorununu ve çözümünü, Suriye ve 2 milyona yaklaşan göçmenler sorununu da kapsar. Ve çeşitlenerek sorunlar listesi uzar gider. Ama özellikle “iktidar” ya da sözü edilen sorunların nasıl ele alınıp halledileceğini kararlaştırmak üzere “memleketin nasıl yönetileceği” sorusu tartışmanın can damarını oluşturur. Kim, nasıl yönetecek –bu soru özellikle seçimlerin ardından, ama yalnızca seçimlere bağlı olmadan, beğenilmeyen hükümetlerin alternatifleri tartışması yapılarak tartışılmadan edilemez.

Özetle, ciddi bir partinin “memleketin nasıl yönetileceği” sorusuna bir yanıtı olmak zorundadır. Sorunun yanıtsız bırakılması olacak iş değildir; en azından beceriksizliğe yorulur ve “beni ilgilendirmez” diyen siyasetçi siyasetçiden sayılmaz, destek ve oy da alamaz.

Memleketin nasıl yönetileceğini bilmeyen siyasetçilik olmaz –bu doğrudur. Ancak burjuva siyasetçisi değilse, her siyasetçiden Koç-Sabancı ya da burjuva parti ve siyasetçileri gibi davranması da beklenemez!
Asgari ücretin yükseltilmesi ve örneğin emeklilere iki maaş ikramiye taleplerinin belirli partilerce vaat olarak ileri sürülmesi kuşkusuz görmezden gelinemez ve iyidir. Ya da zorunlu din dersinin kaldırılması vaadi de yok sayılamaz. Türkiye’nin Suriye savaşından el çekmesi ve karışmaması vaadi de önemsiz sayılamaz. Vaatler, ama asıl talepler. Uzatılabilir: Yolsuzluk soruşturmalarının yeniden açılması.. “Başkanlık” dayatmasından vazgeçerek Cumhurbaşkanının anayasal sınırlara çekilmesi.. Toplantı ve gösteri özgürlüğü önüne konmuş engellerle polis (“iç güvenlik”) paketinin kaldırılması.. Basın özgürlüğünün üzerinde tepinilmemesi, örneğin düzmece gerekçelerle Can Dündar’a iki kez müebbed istenmemesi ve Fatih Polat’ın “Roj TV muhabirliği ve PKK üyeliği”yle suçlanmaması…

Daha Genel Af, anadilde eğitim vb. taleplerinin karşılanmasıyla Kürt sorununun çözümü vardır. Gerçek bir laikliğin benimsenmesi vardır. Yaşam ve geçim koşullarının iyileştirilmesi vardır.

Bu talepleri çözecek bir hükümet –ancak böyle bir hükümet istenip savunulabilir. Ama bir temel sorun daha vardır; bu hükümet halkın egemenliğine dayanmalı, bu egemenliği temsil etmeli; Koç’la Sabancı’nın, ABD ile Avrupa’nın ağzına bakmamalıdır.

Hangi partilerle böyle bir hükümet kurulabilir ya da koalisyon pazarlıkları sürdüren partilerle böyle bir hükümet kurulabilir mi?

AKP böyle bir parti olmadığı için çoğunluğunu kaybetmiştir; şimdi onunla yan yana gelmenin halk yararına olabileceği ileri sürülebilir mi? 

AKP’nin sultanlık saldırganlığı MHP’yi bile şirinleştirici propagandaya vesile olmuş, solculuk adına örneğin Murat Belge “MHP’li koalisyon” önerebilmiştir; ama ağız ucuyla asgari ücretin yükseltilmesi benimseme dışında MHP’nin neresiyle yan yana gelinecektir?

CHP?

Peki, “memleket hükümetsiz mi kalsın?” Hayır, kalmasın; halk egemenliğinin sağlanması için mücadele ve bunun için halkın taleplerinin savunulması başlıca iştir; halkın sırtında tepinenlerse, bu tepinmeye son verilene kadar bir yolunu bulup bir türden el ele vererek işlerini sürdüreceklerdir! Bizim işimiz hangi burjuva partisinin hangisiyle yan yana geleceği tartışmasına yedeklenip düzenin bendelerinden olmak olamaz!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa