25 Haziran 2015

Futbol, demokrasi ve federasyon seçimi

Bu yazı yayınlandığı gün Türkiye Futbol Federasyonu (TFF) genel kurulu yeni başkanı ve yönetim kurulunu seçmek üzere toplanmış olacak. Geçen hafta 4 olan aday sayısı, başvuru süresinin bitiminde 7’ye yükseldi. İlk bakışta bir “seçim” gibi görünmesine rağmen aslında bir “atama” yapılacağını futbolu yakından izleyenlerin hepsi biliyor. Sözde “özerk” aslında ise “Beştepe’deki saraydan” işaret edilerek “seçim görüntüsüyle” atanacak bir yönetimden söz ediyoruz.
Genel seçimler sonrası AKP’nin mutlak iktidarını kaybetmesi, siyasette iklim değişikliğinin habercisi oldu. Ancak koalisyon hükümetinin nasıl şekilleneceğinin henüz belirsiz olduğu bu süreçte, siyasetteki değişimin federasyon seçimlerine yansımasının kısmi olacağı ve var olan genel kurul bileşiminin hâlâ Demirören’in “vesayet yönetimi” için el kaldıracağı görülüyor.
En azından “havuz” medyasının ve Demirörengillerin gazetelerinin yansıttığı hava bu yönde.
Zaten, Yıldırım Demirören’de şimdiden seçilmiş gibi bundan sonra yapacaklarını söylemeye devam ediyor.
Başarısızlığı nesnel verilerle ortada olan, futbol kamuoyunun bütünü tarafından “sevilmeyen”, üstelik sezon boyunca bütün kulüplerin hışmını üstüne çeken bir başkan, tekrar seçileceğinden nasıl bu kadar emin konuşabiliyor?
Bunu anlamak için federasyon genel kurulunun yapısına kısaca bakmak bile yetiyor. Milyonlarca taraftarı doğrudan ilgilendiren, ceplerimizden verdiğimiz vergilerle finanse ettiğimiz, memleketin en popüler spor dalı olan futbolun nasıl yönetilmesi gerektiğine karar veren genel kurul delegelerinin sayısı sadece 294. Bu delegelerin 126’sı süper lig kulüplerinin, 144’ü 1, 2 ve 3. lig kulüplerinin, 54’ü ise taban örgütleri olarak adlandırılan, hakem, teknik direktör ve futbolcu derneklerinin temsilcisi.
Bu genel kurulda futbolun en büyük bileşeni olan taraftarların, dernekler veya benzeri sivil toplum örgütleri aracılığıyla temsil edilmesi söz konusu bile değil.
Daha ilginci ise, oy kullanan delegelerin sadece yüzde 20’si antrenör, hakem ve futbolcu, yani futbolun içinden gelen bileşenler, geri kalan yüzde 80’i ise çoğu yönettiği kulübü mali olarak “batırmış”, ayakta durabilmek için “siyasal iktidarın” desteğine ihtiyaç duyan çeşitli sektörlerden “iş adamları.” Böyle bir yapının “özgür iradesi” ile oy vereceğini düşünmek için oldukça saf olmak gerekir.
Bu “seçim tiyatrosuna”, olası “seçim kazalarını” engellemek için uygulanan yüzde 20 barajını da eklememiz gerekiyor. Evet, yanlış okumadınız memleket ahalisi genel seçimlerde uygulanan yüzde 10 seçim barajının antidemokratikliğini konuşurken, federasyon seçiminde baraj yüzde 20. Yani başkanlığa aday olan 7 kişinin her birinin seçime dahil olması için 60 delegenin imzasını alması şart. Her delege tek bir aday için imza verebildiği için mevcut durumda imzalar eşit dağılsa bile sadece 5 aday seçime girebilecek. Kaldı ki Demirören iddia ettiği gibi 235 imzayı tamamladıysa mevcut adaylardan sadece 1’i daha seçime girebilecek demektir.
Örneğin, bu seçime, Demirören’in tam aksine “siyaset” ile “futbolun” arasındaki göbek bağını kesmek gerektiğini söyleyerek aday olan Duygun Yarsuvat’ın 60 imzayı bulması şu an için çok zor gözüküyor.
Bütün bu tablo, milyonlarca liranın dolaşımda olduğu futbol sektörünün “siyasal iktidarlar” tarafından nasıl incelikli yöntemlerle kontrol edildiği gösteriyor.
Adaylardan hangisi seçilirse seçilsin bugünlerde siyasal hayatımızda moda olan deyimle futbolda da acil bir “restorasyona” ihtiyaç var. Federasyon genel kurulunun taraftar ve taban örgütlerini kapsayacak demokratik bir yapıya dönüştürülmesi, federasyonun bütçesinin, gelir ve giderlerinin şeffaflaştırılıp kamusal denetime açılması, taban örgütlerinin demokratik bir yapıya kavuşturulması ilk elde acil olarak atılması gereken adımlar.
Muhalefet partileri seçim bildirgelerine de aldıkları bu düzenlemeleri bir koalisyon beklemeden sadece yasama faaliyeti ile Mecliste gerçekleştirebilirler.
Taraftarın cebinden aldıkları paralarla sürekli iflas eden yönetimlere imza atan, federasyon genel kurullarını pazarlık alanına dönüştüren, elini taraftarın cebinden çekmeyen sözde “iş adamı” yöneticilerden başka türlü kurtuluşumuz yok...

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Çayırhan’da çakal sofrası

Çayırhan’da çakal sofrası

AKP iktidarının özelleştirmek istediği Çayırhan Termik Santrali ve maden işletmesinin ‘adrese teslim’ ihalesi bugün gerçekleştirilecek. İşçiler ve kamuoyu özelleştirmeye karşı çıkarken, adrese teslim ihaleye sicili kabarık patronların katılması bekleniyor. Çayırhan’ı yutacak sofrada IC İçtaş, Cengiz, Kolin, Limak, Alagöz, Ciner, Yıldızlar SSS var. Ödenmeyen işçi ücretleri madenin satış fiyatından fazla!

317.36 milyon TL: Yunus Emre Termik Enerji Santralinin son 3 ayda ürettiği elektriğin değeri

204.9 milyon TL: Aynı dönemde 1000 işçinin ortalama ücretlerden patrona 'maliyeti'

0 TL: Şirket 2021, 2022 ve 2023 yıllarında hiç vergi ödemedi

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
2 Mart 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et