İşçiler onur yürüyüşüne nasıl en önde katıldı?
Bir maden işçisi, kendilerine yardım eden topluluğa teşekkür etmek için, bir gey barda sahnede kısa bir konuşma yapar. Şu cümlesi akılda kalıcıdır: “Kendinizden çok daha büyük, çok daha güçlü bir düşmanla savaşa girdiğinizde, varlığını hiç bilmediğiniz bir dostunuz olduğunu fark etmek, dünyanın en güzel duygusu.” Büyük düşmanlarla mücadeleye girenlerin iyi bildiği bir duygu olmalı bu; dayanışmanın, desteğin, dostluğun kıymetini yola çıkınca daha iyi anlar çünkü insan. Onur, tam da bu dayanışmanın hikayesini, özgün, sürprizli, zor ve eğlenceli bir örnekle anlatan bir film.
Olaylar 1980’lerde geçtiğinden LGBTİ kısaltması yerine yaygın olarak kullanılan ifade “gey”, kadınları dahil ettiğini vurgulamak için de, lezbiyen ve gey. Londra’da bir grup eşcinsel hareketi aktivisti, daha doğrusu birkaç gey ve bir lezbiyen kadın, 1984’ün onur yürüyüşünün hemen ardından bir araya gelir. İçlerinden Mark’ın ısrarıyla, maden işçileri için yardım toplamaya karar verirler. Madenciler, Thatcher Hükümetinin madenleri kapatmasına karşı aylardır grevdedir. Geyler, hükümetten benzer bir muamele gördüklerinden, polisin, medyanın tutumunu iyi tanıdıklarından, işçilerle empati kurmayı başarırlar. Daha doğrusu, Mark bunu anlatmak için epey çaba sarf eder. “Onlar beni her gün önlerinden geçerken döverdi. Şimdi neden destek olacakmışım?” diyerek toplantıyı terk eden de çıkar elbette. İş zordur. Sendikaya bile ulaşamazlar. Onlar da, Galler’de küçük bir kasabadaki büyük bir madeni seçer, yardımı oraya vermeye karar verir. İşçilerle yan yana gelmeleri kolay olmaz, epey tartışma, epey terleme gerekir. Ama sonunda, birlikte vakit geçirdikçe ön yargılar dağılır, utangaçlık aşılır. Ancak barikatın aynı tarafında olanların birbirine sarılacağı gibi sarılırlar. Ertesi yılın Londra’daki onur yürüyüşüne, otobüsler dolusu madenci gelip kortejin en önüne geçecektir.
Yakın tarihte yaşanmış bir hikayenin, ‘Kendini iyi hisset’ filmi denen türle birleşimi olmuş Onur. Bu kimi detayların basite indirgenmesi, çoğunlukla da ciddi konuşmaların bir iki cümlede bitip hemen eğlenceli sahnelere yer verilmesi demek. Seyircinin alışkanlıklarına hitap etmeye çalışılmış kısaca. Altyazı’daki röportajında, 1984’teki grubun üyesi Gethin Roberts, Galler’deki köyün müthiş bir enternasyonalist geleneği olduğundan, geylerin içinde bu hareketten önce de aktif sendikacılar olduğundan ve dayanışmanın tarihinden söz ediyor, yani filmde yer verilemeyen önemli unsurlar olarak anlatıyor. Madenci grevinin neden çıktığı ve memleketi nasıl etkilediği, birkaç haber cümlesi dışında belli değil mesela -ki Gethin grev için “Britanya’da neoliberalizmin tesisini durdurmak için son şansımızdı” diyor. Grev günlerinin sınıf mücadelesinin ülke çapında gözle görülür, elle tutulur olduğu bir dönem olduğunu, filmin seyirciden bilmesini ya da tahmin etmesini bekliyor.
Onur, başından itibaren gey karakterin hareketine odaklanıyor, madenci grevi de, ancak “Lezbiyen ve Geyler Madencileri Destekliyor” grubunun gündeminde tuttuğu yer kadar filme dahil. Böyle olmasının sonucu olarak, maden grevi yenildiği halde, hikaye son derece olumlu bitebiliyor, 1985 onur yürüyüşü ve ardından, İşçi Partisinin gey hakları kararını madenciler sendikasının ret oyu vermekten vazgeçmesi ile. Kısaca, gey hareketinin bir kesimi, sadece kendi dertleriyle uğraşmak ya da daha ön yargısız, kolay kesimlerle bir araya gelmek yerine, kendisini işçi sınıfının tarafında tarif ediyor ve kazanıyor, güçleniyor, adı duyuluyor, ön yargıları aşmada mesafe katediyor. İşçiler de kazanıyor elbette, girişte anılan cümledeki gibi, hiç bilmedikleri dostlarına kavuşuyorlar.
Geylerle işçilerin bir araya gelmesi gibi ifadelerle filmi tanımlamada bir yanlışlık var. Buradaki gey aktivistler içinde maden işçisi yok belki ama ne geylerin tamamı burjuva (Yine Gethin, “beyaz işçi sınıfı bir gruptuk” diyor), ne de işçilerin tamamı heteroseksüel -açık olmasalar da. İşçileri, geyleri ya da başka kesimleri birbirinin dışında tanımlamak, ortak büyük düşmana karşı dayanışmayı kolaylaştırmıyor. Muhafazakarlık, en az o dönemki kadar üstümüze çökmüş vaziyette ve bu, yan yana gelmeye alışık olmayanların mücadelesinin ortaklığını gizleyebiliyor, bugün de. Madenciler içinde geylerle yan yana gelirlerse haklarında neler deneceğini dert eden çok erkek var haliyle. Yaşadıkça, neredeyse başka destek almadıkları için, ön yargılarından vazgeçmekten başka çareleri kalmıyor. Erkek olmaya dair ezberleri bozuluyor, bir bakmışsınız o ağır abiler dans etmeye başlamış!
Nihayetinde, filmde görünen, işçilerin örgütlü bir mücadele içinde oldukları anda dahi, belli konularda ön yargılı olabildiği. Ama mücadelenin içinde alışkanlıklar terk edilip, sınıf hızla gelişince -onur yürüyüşünün en önünde yürümek gibi- her kesimin özgürlük mücadelesinin önderi olmaya da pekala hazır. Destek meselesi bizde de sıkça tartışılır: En önemlisi, işçi sınıfının tarafında yer almanın, işçiler kadar destekçinin kendisine faydası var, görüldüğü üzere.
Evrensel'i Takip Et