Biraz sanat biraz kültür
Güngör Uras bir hafta kadar önce Milliyet’te yazmıştı. Önce okudum, geçtim. Ama yazdıkları zamanla daha çok etkiledi beni. İçime işledi.
Fazıl Say, bir mektup yazmış dostlarına. Özetle Fazıl Say’ın mektubundan aktarılanlar şunlar:
Girne Kültür ve Sanat Günleri Fazıl Say’ın Serenat Bağcan ile verdiği “İlk Şarkılar Konseri” ile başlamış. Konseri iki bin beş yüz kişi izlemiş. Daha önce Fazıl Say’ın Mozart Maraton’u varmış beş gün 5 farklı mekanda Mozart’ın 5 farklı eserini seslendirmiş. Yaz boyunca da 18’i yurt dışında 28 programa çıkacakmış.
Zaten son iki ayda 28 konser vermişti: İspanyada 8, ABD’de 2, Almanya’da 6, Avusturya’da 2, Çin’de 2, Macaristan’da 2 İsviçre’de 1, Kore’de 4, Türkiye’de 1 .
Bu 60 günde Salzburg’ta 6 CD’lik tüm Mozart Sonatları kaydını bitirmiş ( 6 saat 23 dakika müzik), bir oda orkestrası eseri (Chamber Symphony) bitirmiş. 10 konserde çalınmış. “Yeni Şarkılar Albümü de yayımlanmış. Bir de bunun karşılığı var elbet.
Kayıtlar için koşuşturmalar, uçak tren yolculukları, provalar....Ve Fazıl Say için açılmış dört dava.Türkiye’deki orkestraların programlarından Fazıl Say’ın eserlerinin çıkartılması.
Yetmiyor, Katar gibi etkimiz olabilecek , nazımız geçebilecek bir ülkedeki konser listesinden adının çıkartılması, “Fazıl Say çok para ister/istedi iftiraları, dedikodular.
Fazıl Say 24 yılda dişiyle, tırnağıyla kazıyarak geldiği yerde resmi destek yerine resmi köstek görünce epey kırılmış olmalı.
Avrupa’da müzik konusunda inanılmaz geniş ve başarılı bir kadromuz var. Leyla Gencer’in açtığı kapıdan alkışlarla Zehra Yıldız, Dorukhan Doruk, Can Çakmur, Doğa Altınok, Kamuran İnce, Mahir Cetiz, Zeynep Gedizlioğlu, Özgü Aydın geçti. Kimi sesiyle kimi bestesiyle. İdil Biret, Suna Kan, Gülsin Onay, Hüseyin Sermet, Güher ve Süher Pekinel neredeyse kanıksadığımız adlar. Ayrıca Ceren Necipoğlu’nun, Şefika Kutluer’in, Kutsi Erguner’in başarılarına da kanıksanma ölçüsünde alışıldı. (Biz yurt dışında klasik müzikte başarılı olmuş sanatçılarımızı pek umursamıyoruz ki, diyeceğim dilim varmıyor. )
Konservatuvarları kapatmıyoruz, ama ciddi müzik eğitimi alanlara konser verecekleri yerler eksiliyor. Atatürk Kültür Merkezi ya da Opera sahnesi çürümeye terk edildi. Konservatuvarlarda gerçek mehter eğitimi alan gençlerden askerde olsun yararlanmak gelmiyor aklımıza.
Fazıl Say o arkadaşına yazdığı mektupta “Kendi ülkemde , hapislere atılmak, sanat camiasından devlet eliyle silinmek tehdidi sürekle tepemde. Hem Kültür Bakanlığının hem Dışişleri Bakanlığının bu enerji kaybettiren tavrının önüne geçme gayretindeyim. Bu büyük kırgınlık yaratıyor ister istemez . Güneşin altında yapayalnız kalınca kırılıyorum, kızıyorum” demiş.
Bir dinleyicisi olarak (baba dostu da diyebilirim) şunu söylemek isterim Fazıl Say’a ,
“Sevgili Oğlum Fazıl, ne güneşin altında ne adı silinme tehdidinin karşısında yalnızsın. Türkiye’nin yaratan, üreten her emekçisi ister sanat ister zanaatla uğraşsın bir takım karanlıkları rahatsız eder. O yüzden dört koldan saldırırlar üstüne. Ne küs, ne darıl, ne de kırıl. Üretmene devam et. Bil ki seni dinlemiş herkes yanındadır. Sen nasıl onların yanındaysan!”
Evrensel'i Takip Et