Madımak’ta canlar yanarken, Kobanê’de insanlık bombalanırken

2 Temmuz 1993; Pir Sultan Abdal Şenlikleri için Sivas’a giden canların çeşitli saldırı girişimlerinden sonra Madımak Otelinde, Türkiye’nin ve dünyanın gözü önünde 8-9 saat süren yakma/dumanla boğma girişimi sonucu 33 masum insanın hunharca katledildiği tarihtir. 

O tarihte, Cumhurbaşkanı S. Demirel, Başbakan ise T. Çiller idi. Cumhurbaşkanı S. Demirel, katliam sırasında ve sonrasında ‘Güvenlik güçleriyle halkın karşı karşıya getirilmediği’ ile övünürken Başbakan T. Çiller ‘Vatandaşların zarar görmediğini’ ilan ediyordu. En küçük eylemlere onlarca kişilik kuvvetlerle ve olanca teçhizatla müdahale eden devlet 8-9 saat süren bu katliamda öldürülmek için hedef seçilen Aziz Nesin’in halkı tahrik ettiği şeklindeki haksız ve yalan iddialarla avutuyordu toplumu! Ertesi gün çıkan bazı malum gazetelerin manşetinde ‘Gazanız mübarek olsun’ gibi başlıklar yer almaktaydı.

Canları tutuşturan karanlık eller ve bu ellerin kullandığı maşalar hâlâ karanlıkta. 2 Temmuz 1993’te başlayan yangın devam ediyor ve karanlık güçler katliamlarını farklı coğrafyalarda sürdürüyor ne yazık ki. 5 Haziran 2015’te Diyarbakır İstasyon Meydanı’nda masum insanları katletmek üzere patlatılan bombalarla çok yakın zamanda Kobanê’de bomba yüklü araçlarla sivillere yönelik katliamın arkasındaki karanlık güç hep aynı savaşçı ve saldırgan zihniyetin ürünleridir. Dolayısıyla Madımak’taki yangınla Kobanê’deki bombalar arasında belirgin bir çizgi söz konusudur.

Neden-sonuç ilişkisi içinde düşündüğümüzde bu çizgi daha da netleşmektedir. Karanlık güçlerin sahibi olan egemen zihniyet yıllarca ülkeyi tek tipleştirmeye, ‘tek bayrak, tek vatan, tek din’ teranesiyle toplumu kutuplaştırmaya çalıştı. Bu ‘çalışmada’ iç düşman kavramı önemli bir yer tutuyordu. İç düşman kavramı görevden vazife çıkaran memurların kafalarına öylesine kazınmıştı ki bu kavram kapsamındaki kesimlerin en küçük bir başarısına ve sevincine dahi tahammül edilemiyordu.

Daha önce de pek çok araştırmacı ve yazar tarafından söz konusu edilen ‘gizli ordu’lar egemen zihniyetin karanlık güçleri olarak saldırı ve katliamlarını sürdürmektedir. Bu karanlık güçler 1 Mayıs 1977 Taksim, 19-26 Aralık 1978 Maraş, 2 Temmuz 1993 Sivas/Madımak, ‘90’lı yıllarda özellikle Kürt coğrafyasındaki faili meçhul cinayetler, 12 Mart 1995 Gazi Mahallesi, 28 Aralık 2011 Roboskî, 28 Mayıs 2013 ve sonrasında Gezi eylemlerinde  saldırı ve katliamlarını ‘sergiliyordu.’ 7 Haziran 2015 Milletvekili Genel Seçimi sürecinde HDP’ye yönelik silahlı ve bombalı saldırılar sonunda Diyarbakır seçim mitinginde patlatılan bombalarla ‘taçlandırılıyor’du. Failler belli olmakla birlikte resmi düzlemde meçhuldü her zaman. Davalar geçiştiriliyor, şehirden şehre taşınıyor ve genellikle zaman aşımına uğratılıyordu. Adalet egemen zihniyet tarafından zorunlu izne çıkarılmıştı sanki!

Yakın geçmişimizle bugünü yan yana koyduğumuzda büyük resmi görmek ve anlamak mümkündür. Son seçim sürecinde hayata geçirilen irade ortaklığı geçmişle yüzleşme, karanlık güçleri açığa çıkarma ve yeni bir yaşam inşa etme anlamında çok önemli ve değerlidir. Bu önemli ve değerli adım Yakın Doğu’da yaşanan gelişmelerle etkileşim içindedir. Kobanê ve Gıre Spî’de sağlanan başarılar ile Türkiye’deki irade ortaklığının başarısı arasında ayrılmaz bir bağ vardır. Kobanê’de bomba yüklü araçlarla yapılan saldırılarda onlarca sivilin katledilmesi ve yaralanmasında bu bağı koparma çabası ve amacı yer almaktadır. Dün “İşte bakın, Kobani düştü düşüyor” diyenler bugün “Yakınımızda Kürt oluşumuna bedeli ne olursa olsun izin vermeyeceğiz” demektedir. Oysa yakınımızda diye andığımız Kürt coğrafyasında saldırı, tecavüz ve katliamlar yaşanırken zevkle izleyen egemen zihniyetin temsilcileri durum değişip de Kürt güçleri zafer kazanınca savaş naraları atıp tankları ve topları sınıra konuşlandırmaya başladılar. 

Madımak yangınından, Kobanê’nin bombalanmasına giden süreci analiz ettiğimizde egemen zihniyetin gizli ordularının çeşitli ‘marifet’lerini görmekteyiz. Bu orduların kime karşı ve kimden yana savaştığı çok açıktır. Sonuçta neler olduğunu görmek için Suriye, Mısır ve Libya’ya bakmak yeterli olacaktır sanıyorum. Dolayısıyla inadına barış diyerek bu karanlık orduları durdurmak ve 7 Haziran seçiminde oluşturulan irade ortaklığını, büyüterek ileri götürmek ertelenmez bir sorumluluk olarak omuzlarımızda durmaktadır. Rejim krizi ile ekonomik kriz çok uzakta değildir.

Akılcı davranarak toplumsal muhalefeti büyütmek, hem ülkemizde hem de yakın coğrafyamızdaki gelişmelerle yeni bir yaşamın inşasını kolaylaştıracağı gibi savaşçı/saldırgan güçleri de gerilecektir.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Ekmek ve hürriyet kavgası!

Ekmek ve hürriyet kavgası!

Antep’teki işçi eylemlerine yönelik yasaklar, Türkiye’nin bir süredir sıklıkla gündemine gelen hukuki ve siyasal baskıların neyi amaçladığını da daha net gösterdi. Kayyımlar, soruşturmalar, gözaltı ve tutuklamalar, Saray’a verilen olağanüstü yetkiler, basına ve gazetecilere yönelik baskılar, halkın üstüne çöken ekonomi programına ve tek adam yönetiminin siyasal baskılarına karşı yükselen itirazı bastırmak için…

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
Patronlara övgüler dizip teşekkür eden Gaziantep valisi, Başpınar’da 20’yi aşkın fabrikada başlayan fiili grevleri yasakladı. Eylemler sürüyor.

Evrensel'i Takip Et