Algı kapıları
Bir süredir Halide Edib okuyorum. Bir zamanlar Ahmet Hamdi Tanpınar’ı keşfettiğim gibi şimdi de Halide Edib’i keşfe çıktım. İlk ve çok gecikmeli olarak İpek Çalışlar’ın sığdıramadığını ifade ettiği biyografisiyle tanıdım 5 yıl önce. Tersinden okumalarla okul yıllarına dayanan tanışıklığı saymıyorum hiç. İpek Çalışlar’ın kitabındaki dip notlara takıldım okurken. Anılarını ilk olarak İngilizce yazdığını, Türkçeye çevirirken de sansürlediğini öğrenince başlayan serüveni bu yıl içinde tamamladım. “Memoirs of Halide Edib/Wisteria Covered House”, bizde bilinen adıyla “Mor Salkımlı Ev” 1926 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nde basılmıştı, baskısı çoktan tükenmiş ve sahaflarda da bulmak mümkün olmadığından aramalarım sonucunda 2005 yılında yapılan bir tıpkıbasım kopya edinebildim. Onu asıl sansürlenen ve 1928 yılında yayınlandığını öğrendiğim cildin aranması izledi. “Turkish Ordeal” Türkçede “Türk’ün Ateşle İmtihanı” adıyla ama hayli süzgeçten geçirilerek yazılıp yayınlanmış gerçekten. Sahaf taramalarından sonra ABD’de bir sahafta bulup, Türkiye’ye gelmesini de bekledikten sonra nihayet okumaya başladım.
Bu haliyle Türkçe yayınlanması mümkün değil, yoksa Halide Edib sürgünle kalmaz muhtemelen asılırdı o yıllarda. Cezasız bırakılmış da sayılmaz. Yalnız sürgüne gitmiş olmaları değil, kurucu meclisin ilk Sağlık Bakanı olan eşi Adnan Adıvar ile birlikte bir unutuluşa terk edilmiş olmaları da bu toprakların kadim algı dönüştürme başarılarından ve yaygın cezalandırma yöntemlerinden biridir. Ölümle yüz yüze ve çok ağır koşullarda yaptıkları Ankara yolculuğu sonrası kurucu meclis çalışmalarından işgale karşı yürüttükleri mücadeleye, Yunus Nadi ile başlattıkları Anadolu Ajansına, “halklar düşmanımız değil, bizim düşmanımız devletler” diyecek zihin açıklığına sahip bu mücadeleci kadının tüm emeğini görünmez kılmak gerçekten büyük bir başarıdır. Tersinden okutarak Amerikan mandacısı diye yaftalamak da bu algı dönüştürme çabasının bir örneğidir. Erzurum kongresine gidilirken Amerikan yardımına yakın duruşunu delegelerin olumsuz yaklaşımı ile yüksek sesle dillendirmeme kararı veren bir Mustafa Kemal’in var olduğunu şaşkınlıkla okuduğumu itiraf etmeliyim. Siz de şaşırdınız değil mi? Yasaklanan, sansürlenen bilgiler ile biz her zaman bize anlatılanlarla yetinmeyi ve soru sormamayı öğrendik. Tek ve bize dikte edilen doğrusu olan bir ülkede yaşayınca da zorlanıyoruz.
Şimdilerde ise yeni baskıları yapılan kitaplarıyla karşı karşıyayız Halide Edib’in. En iyi ihtimalle liberal olarak tanımlanan bir yazarın birden, yeniden hatırlanması okuduğum anılar kadar çok, hatta belki daha fazla soru sormayı gerektiriyor. Ahmet Hamdi Tanpınar’ın kitaplarını yayınlayan ve kitaplarının tanıtımını “Türk ve İslam Klasikleri” olarak yapan Dergah yayınlarının oluşturduğu algı bir yana, bu yazarların her birinin yerleştirildiği raflar, çekmeceler sorunlu görünüyor.
Sanırım bu dönüştürme çabalarının karşısında yapılabilecek tek şey algı kapılarını açık tutup, olabildiğince çok soru üretmek.
Evrensel'i Takip Et