Yeni ve bambaşka bir 'biz'
Fotoğraf: Envato
Koalisyondu, sözde kültürler mozaiğiydi derken en son geçen hafta onur yürüyüşünün gökkuşağı rengini demokrasiyle ilişkilendirdim. Geçen hafta yer yokluğundan dolayı yarım kalmış sayılırdı aslında yazı. Hülya Durudoğan’ın Bianet’te çıkan “Judith Butler ve Queer Yoldaşlığı” adlı yazısında Butler’ın görüşlerine ilişkin yaptığı yorumlardan alıntılayarak Butler’ın vurguladığı bir alternatif “BİZ”e bu hafta değinmekte fayda var. Judith Butler toplumsal cinsiyet ve cinsel kimlik üzerine yaptığı çalışmalarla tanınan bir feminist kuramcı.
Butler’a göre, her türlü kimlik farklılığına rağmen birisini yitirmenin ne demek olduğuna dair bir fikri olanları kapsayacak ve hiçbir bedeni ve hiçbir hayatı ve hiçbir kimlik aidiyetini diğerlerinden daha fazla değerliymiş ve yası tutulabilecekmiş gibi görmeden, başkalarının acıları ile özdeşim kurabileceğimiz bir ‘biz’in mümkün olabileceği türden bir demokrasiye ihtiyaç var… Çünkü herkes birbirinin ötekisi… Fikirler uyuşsa da uyuşmasa da yaşam her zaman başkalarıyla “birlikte” yaşam… Ortak kırılganlıklar, ortak acılar, ortak yaralar ve yaralanma olasılıkları yeni ‘biz’in oluşturulmasında önemli rol oynayacaklar Butler’a ve onun görüşlerini yorumlayan Durudoğan’a göre...
Bu görüşleri ve yorumları bizim toplumumuza uyarladığımızda bu yeni ‘biz’e ne kadar ihtiyaç duyduğumuz ortaya çıkacaktır. Özellikle de genel seçimden çıktığımız ve koalisyon tartışmalarının kızışmaya başladığı bu dönemde... Bu görüşlerin bugünkü koalisyon tartışmalarına ve oluşumlarına rehberlik etmesi, bu coğrafyada, kökeni cumhuriyet öncesine dayanan ve maalesef cumhuriyet projesiyle çözülmesinden ziyade daha da alevlenmesine olanak yaratılan birçok sorunun üstesinden gelinmesini sağlayacaktır. Tabii bu gelişim sürecini cumhuriyet projesi olarak adlandırmaktan ziyade ulus-devletleşme olarak adlandırmak daha doğru olacaktır.
Birbiriyle çatışan ve birbirini dışlayan tüm kimliklerin, sırf kendilerinin farkına varmak için, aslında birbirlerine ne kadar ihtiyaç duydukları, her birinin kendi acısının bir diğerinin acısı gibi algılanması gerektiği, hiçbirinin acısının diğerinin acısından daha değerli ya da daha değersiz olmadığı, birinin yasının tutulmaya değer diğerinin yasının ise tutulmaya değer olmadığı fikrinin ne kadar anlamsız olduğu, bu yeni ‘BİZ’ fikrinin sayesinde anlaşılabilecektir.
Daha da basit ve anlaşılır kılmak için diyelim, her birey diğerini kendi gibi insan bilse bu ‘BİZ’e ve dolayısıyla toplumsal barışa, eşitliğe, adalete ve özgürlüğe doğru ilerlemek daha fazla mümkün olacaktır. Hukuk devletinin biçimciliği yetmiyor çünkü. Kaldı ki, hukuk devletinin sınırlarını da kapitalist üretim biçiminin kontrolündeki parlamenter demokratik sistem belirliyor. Onun yeniden üretimini sağlayan bir de okul kurdun mu, tarihi de kendi amaçların doğrultusunda anlattın mı, al sana rekabet, al sana düşmanlık, al sana savaş ve ölüm...
Koalisyon görüşmelerine bakıldığında MHP’nin HDP’yi yok sayan yaklaşımı bu ‘BİZ’ fikrine uymuyor. Ortak acıya, yasa, yaraya dayalı ‘BİZ’ fikrinden ziyade milliyetçi, ırkçı, ülkücü ‘BİZ’ fikri insanlık değerlerinden oldukça uzak ve sahte... Hatta trajikomik sonuçlara yol açtığı bile söylenebilir. Çin’in Doğu Türkistan’daki politikalarını protesto etmek için Çin lokantasına girip Çinli diye Uygur Türkünü ve Türkiyeli emekçileri döven, yine çekik gözlü olduğunu gördükleri için Çinli sandıkları Korelileri döven, Zonguldak’ta termik santralde muhtemelen ucuza çalış(tırıl)an Çinli işçilerin sınır dışı edilmesini isteyen ırkçı anlayışın neye dayandığını söyleyebilecek bir insan zekâsı var mıdır?
Herkes sadece kendini mağdur ve haklı görüp de diğerinin acısını, yasını anlayamadığı sürece kullandığı adalet söylemi şapa oturur. Kendine solcu ve sosyalist diyenlerin ağladığı, isyan ettiği ve yasını tuttuğu katliamlar ile inanç ve milli birlik söylemini kullananların ağladığı, isyan ettiği ve yasını tuttuğu katliamların ortak noktasında aynı insan var. Dağda çarpışan ve aldığı ‘öldür’ emriyle hareket eden Türk ile Kürt aynı insan. Tüm çarpışmalarda, savaşlarda ölenlerin anası var, bacısı var, babası var, oğlu var, kızı var... Hepsinin arkasından bir ağlayanı var. Hepsinin arkasından bir yas tutanı var. Dün imparatorluklar için ölüp öldürenler, bayağı uzun bir zamandır ulus-devletler için ölüp öldürüyorlar. Sonunda kazanan ya beyler, efendiler, krallar, padişahlar oluyor ya da fabrika sahipleri kapitalistler ve onlardan beslenen siyasetçiler oluyor.
- Eğitimde reform… Kim için ve ne için? 15 Ekim 2016 00:26
- İhtisaslaşmış kölelik 17 Eylül 2016 00:11
- Meslek liselerinin devri? 10 Eylül 2016 00:56
- Mültecilik, kölelik midir? 03 Eylül 2016 00:54
- Özgürlük, adaletten başka bir şey değildir 06 Ağustos 2016 00:51
- İnsan olmak, demokrasi ve yabancılaşma 30 Temmuz 2016 01:00
- Demokrasi eğitimi ve demokrasinin neresindeyiz? 23 Temmuz 2016 00:51
- Vatandaş mı, yandaş mı, düşman mı? yoksa insan mı? 16 Temmuz 2016 00:51
- Yabancı öğretmen yetiştirme düzeni 09 Temmuz 2016 01:00
- Performans kaygısı 02 Temmuz 2016 01:00
- Maarif Vakfı Kanunu 25 Haziran 2016 00:51
- Başka bir seçenek hakkı için: ‘Yeter Artık’ 18 Haziran 2016 00:13