09 Temmuz 2015 00:55

‘Sanayinin kalbi’nde sınıf kavgası

‘Sanayinin kalbi’nde sınıf kavgası

Fotoğraf: Envato

Paylaş

7 Temmuz tarihli Evrensel’in bir spotu bu kavganın taraflarını sınıfsal kimlikleriyle dile getirmiş: “Koç Holding’e ait Arçelik LG’de direnişte olan işçilerin polis operasyonuyla fabrika dışına çıkarılmasının ardından patron işçi kıyımına başladı. Patron, Türk Metal’den istifa eden tüm işçilere iş akitlerinin feshedildiğine dair kağıt gönderirken, fabrikadaki üretime de belirsiz bir süre ara verdi. Mücadelelerini bırakmayacaklarını söyleyen işçiler ise, fabrika önündeki bekleyişlerini sürdürüyor. Tüm işçi sınıfına mücadelelerine destek olma ve kendileriyle birleşme çağrısı yapan işçiler ‘Kavgamız sınıfın kavgasıdır, birleşe birleşe kazanacağız’ dedi(ler).”

Bu spotun bulunduğu sayfa haberlerinden birinde ise, Ford Otosan işçilerinin, Arçelik LG işçilerine yönelik patron ve polis saldırısını protesto eden dayanışma ve mücadele çağrısı yer alıyor. Devlet gücünün patronların yanında, ve işçilere karşı konumlanmasını protesto eden Ford Otosan işçilerinden biri, “Devlet yasalarla bizi koruyacağına tam tersi işçilere zor kullanarak, işçilerin aleyhine yasalar çıkararak bizi mağdur ediyor. İşçilerin kendi haklarına sahip çıkmasını engelleyip, zorla, zorbalıkla suç işleyip, müdahale ediyorlar. Devlet patronların devleti olmuş”  diye, karşı karşıya geldikleri, bizzat yaşadıkları ve kendileri gibi diğer işçilerin de pratik olarak yüzyüze geldikleri bir duruma işaret ediyor.

İşçi direnişleri ve buna karşı patronlarla devlet-hükümet güçlerinin birleşik saldırılarını konu edinen öteki haberlerde de, işçilerin kendi fabrika ve işyerlerindeki durum ve eylemlerinden çıkardıkları sonuçlar üzerinden “sınıfın deneyimi”ne kattıkları “öz deneyim”leri üzerinden yaptıkları birleşme ve mücadele kararlılığı gösterme çağrıları bulunuyor. “Sermaye ve hükümetin işçileri bölme taktikleri”ne işaretle “işçilerin birliği” ve kararlılığının önemine vurgu yapılarak, “bu kavga hepimizin; bütün işçi ve emekçilerin kavgasıdır” deniyor.

SINIF KAVGASI, AĞIR SANAYİ VE METAL DİRENİŞİ

Haftalar oldu, Renault, TOFAŞ, Türk Traktör, Mako, Arçelik LG, Serapool ve irili-ufaklı birçok diğer metal-otomotiv işletmelerindeki grev, direniş ve çeşitli diğer biçimlerle sürdürülen işçi eylemleri ile bu eylemlere karşı metal patronlarının, hükümetin ve Türk Metal sendikasının-buna bir ucundan Çelik İş de katıldı-”tedbir” adı altında sürdürdüğü saldırı taktikleri, ülkede son zamanların en önemli gelişmeleri arasına girdi. Hareketli, çok çeşitli toplumsal çelişkilere ve bu çelişkiler kaynaklı gelişmelere sahne olan bir ülkede yaşıyoruz. Genel seçimler gibi tüm yurttaşların dikkatini çeken bir “yeni durum”un sonuçları üzerinden tartışmalar devam ediyor. Halk kitleleri neredeyse hergün, Suriye’yi “zapedip ecdat tarihine fatih yazılma” emeliyle yanıp tutuşan ve Kürtlerin kendi ‘kaderlerini belirleme’, yaşamlarının yönünü tayin etme özgürlüğü ve hakkına karşı tank-top gücüyle gürleyişini sürdüren “yeni Osmanlı sultanı adayının maceraları”yla yatıp-kalkacak şekilde “diken üstünde”! Böylesi koşullarda ve bu denli karmaşık iç ve dış gelişmenin girdabında bulunulmasına karşın, metal direnişi bu denli ilgi odağı olabildi ve gelişmelerin denebilirse “merkezine” oturabildi. Ya da başka türlü söylenirse, büyük patronlarla onların politik-askeri temsilcileri; hükümet-devlet gücü; polis, MİT, Özel Kuvvetler ve yardımcılarını seferber edecek denli “tehdit edici bir gelişme” olarak ciddiye alınabildi.

Hemen belirtelim ki, irili-ufaklı her işçi direnişi sadece o direnişi gerçekleştirenler için değil, aynı veya benzer koşullarda çalışan-üreten ve sömürülen tüm emekçi kesimler için de belirli bir “ders” ve tecrübe oluşturur. Türkiye işçi sınıfının Kavel, Kale Kilit, Profilo, Netaş, Zonguldak Maden İşçileri, Antep Ünaldı, SEKA, Şişe Cam, ve bunlarla aynı dönemde ya da sonrasında gerçekleşen hemen tüm işçi direniş ve eylemlerinden; 15-16 Haziran “kalkışması”ndan ve farklı toplumsal kesimlerin katıldığı milyonları kucaklayan 2013 Haziran Büyük Halk direnişinden geçerek deneyimlerini zenginleştirdiğini, bu kapsam içinde söyleyebiliriz. Ne ki, son metal direnişlerinin diğerlerinden ayrışan bir yanı da vardır: patronlara, hükümet güçlerine ve Türk Metal gibi bir patron-işçilerin söylemi ile mafya- sendikasına karşı aynı anda ve haftalara yayılan bir mücadelenin yanısıra bu farklılık, metal gibi ağır sanayi sektörünün işçi sınıfının sınıf mücadelesinde tuttuğu yer ve taşıdığı önemdir. Yayılıp tüm bir sanayi sektörünü ve hizmetlerden ulaşım-iletişim ve öteki tüm alanlara yayıldığında tekelci olanları başta olmak üzere sömürücü sınıfın nefesini değil sadece, onun devlet-hükümet gücü ve silahlandırılmış uşak takımının da nefesini kesecek bir potansiyel “sınıf merkezi” oluşu nedeniyledir ki, toplumsal sınıfların mücadelesinin bilincinde olan her kesin ve her örgütlü gücün dikkatini bu denli üzerine çekebilmiştir. Patronlar bunun için diken üstünde-aman vermez bir kıyımla göz korkutup direnişi sonlandırmak ve yayılmasını önlemek istiylorlar. Hükümet-devlet gücü bunun içindir ki, polisini, MİT ajanlarını, “Özel Güvenlik” adlı çetelerini işçilerin üzerine salmaktadır. Tür Metal bundandır ki patronlarla birlikte işten atılacak direnişçi işçileri-ileri işçi kesimlerini tespite soyunmuş; açık saldırılara girişmiştir. İşçilerin bizzat kendileri tarafından ve işçi arkadaşlarından asla kopmaksızın, onların her durumdaki denetimleri altında yeni bir sendika fikrini daha yaygın ve açıktan tartıştıkları bir durumda, patronların, hükümet ve polisinin, istihbarat örgütlerinin ve mafya sendikacılığıyla işçileri sindirmekte “ustalaşmış” sendika patronlarının işbirliği içinde seferber olmaları bundandır. Direnişin haberlerini yapmakla kalmayan, dolaysız olarak işçilerin yanında ve içinde, onların mücadelesinin bir parçası-unsuru ve gücü olduklarını bütün bir mücadele pratiğiyle ortaya koymuş sınıf devrimcilerinin düşman ilan edilerek saldırı hedefine konmaları, fiili saldırıya uğramaları, kaçırılıp ölümle tehdit edilmeleri, sınıf kavgasının işçiler lehine ve emekçilerin tümünün de kurtuluşuna götürecek bir mücadeleye evrilmesini önlemek içindir.

SINIF MÜCADELESİNİN “DOĞUM YUVASI” ÜRETİM BİRİMLERİ; FABRİKALAR VE İŞLETMELERDİR 

İşçilerle kapitalistler arasındaki mücadelenin, işçilerin ürettiği değerin ücret-kar gibi “iki ayrı bölüneni” ya da bölümü üzerinden boy vermesi ya da başlaması kaçınılmazdır. Biri ücretini; öteki karını artırmak isteyecektir. İşçilerin yaşamı, kendini ve emekgücünü yenileyip-sürdürmeye bağlıdır. Bunun için insanca yaşayabilir bir gelire=ücrete gereksinim duyar ve yaşam ve çalışma koşullarını iyileştirmek ister. Kapitalistler için işçilerin bu gereksinim ve istemlerinin karşılanması kârından düşüş, maliyetin yükselmesi ve daha az bir artıdeğere el koymak anlamına gelir. Bu, deyim yerinde ise paylaşım mücadelesi, iki sınıfın unsurlarının karşı karşıya durdukları ve geldikleri asıl alan üretim “birimi”-yeri-ünitesinden başlar ve dolaysız olarak üretim sürecinde, nesnel bir karşıtlık ilişkisi üzerinden şekillenir. İki karşıt sınıfın unsurları, kendi çıkarlarının “bilinci”yle hareket ederler. Bu bilinç işçiler açısından henüz hakları ve çıkarlarının farkına varış-farkında oluş ile bağlı bir “tohum halindeki bilinç”-”bilinç nüvesi” halindedir.

İşçi sınıfı devrimcileri için bu mücadele ve işçilerin bu “nüve halindeki” bilinci büyük bir önem gösterir. bu mücadele içinde yer almaksızın, onun unsuru olmaksızın ileri yürünemeyeceğini bilirler. Sınıfın siyasal bilincinin ancak bu tür mücadeleler içindeki deneyimler üzerinden ve toplumsal gerçekliğin bütün yönleriyle açıklanması; sınıfların ve devletin işlevi ve birbirleriyle ilişkilerinin açıklığa kavuşturulması, sosyalizm ile işçi hareketinin birliğinin gerçekleşmesi için, işe buradan başlanmasının zorunlu olduğunu akıldan çıkarmaksızın,  hareketin ve mücadelenin ilerletilmesi için çaba gösterirler. İşçi sınıfının mücadelesinin yeni bir yükseliş eğilimini açıklıkla ortaya koyduğu bu dönemde bu tutum ve “bilinç” ile hareket etmek daha da önem kazanmıştır. Emek Partisi’ne, Evrensel’e ve Hayat televizyonu’na yönelik saldırı ve tehditler ile işçilere yönelik tehdit, işten atma ve fiziki saldırıların paralelliği, işçi sınıfı devrimcilerinin, işçilerin sınıf düşmanlarını daha iyi tanımaları ve düşmanın taktik ve saldırı yöntemleri karşısında daha ileri ve daha geniş birliği sağlayarak bilinçle hareket etmeleri için gösterdikleri çabanın düşmanın dikkatinden kaçmadığını göstermekle kalmamış; işçilerin sınıf bilinciyle hareket etmesine hizmet eden nesnel gelişmelerden duyulan korkuyu da açık etmiştir. 

“Kavgamız sınıfın kavgasıdır, birleşe birleşe kazanacağız” diyen işçiler, açıktır ki, sınıfın ileri öğeleri arasındadırlar. İşçiler, direnişleri sırasında “İşçiler birleşirse, dünya tersine döner” diye slogan attıklarında da, “Burası bizim evimiz” dediklerinde de, kendileriyle üretim yaptıkları işletmelerin ilişkisini; üretimdeki belirleyici rollerini uslüplarınca dile getirmektedirler. Diğer yanadan ama onlardan biri, devletin işçi derenişleri karşısındaki konumu ve politikasına işaret edip,”Devlet yasalarla bizi koruyacağına, aksine...patronların devleti olmuş” diyerek, devlet pratiğini belirli bir ölçüde dile getirirken, devletin işlevini diyelim ki eksik bırakmış. Oysa devlet denen mekanizma ya da aygıt, kapitalistlerle işçi ve emekçiler arasındaki ilişkide ve mücadelede her zaman hakim sınıfın gücü-erki-yönetimi olarak halk kitlelerin karşısnda olmuştur. Devletin işlevi budur. Patronların yanına yeni geçmediği gibi, bundan sonra da onların yanında yer alacak ve koruyucusu olacaktır. İşçiler ve emekçiler için bu gerçek ne denli açıklık kazanırsa, mücadelelerinde ileriye yürümeleri ve hak ve özgürlük kavgasını kazanmaları o denli yakınlaşacaktır. İşçi sınıfı devrimcileri tamda bunun için sınıfın ve mücadelesinin daha çok ve doğrudan içinde olacaklardır.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa