Mücadele mi intikam mı?
Fotoğraf: Envato
Tüm mücadelelerde olduğu gibi politik mücadelelerde de tüm alan kapsanır ve alan mücadelesi yapılır. Tüm alana yayılmadan bazı hatlarda yürütülmeye çalışılan kısmi mücadelenin başarı şansı düşük olur. Ekonomik politikaların uygulanmasında olduğu kadar, mücadelelerde de sistem mantığının göz önünde bulundurulması ve stratejinin ona göre rampaya koyulması kaçınılmazdır. Aksi halde, karşıt güçler mücadelecinin zayıflığını algılar ve kapsanmayan alanlarda mevzi kazanarak mücadeleyi içinden çürütür. Ne söylemek istediğim sanırım artık açık oldu: Yunanistan’ın durumu!
Yunanistan’ın mücadele mi ettiği yoksa Avrupalı ağabeylerinden intikam mı almaya çalıştığı belli değil. Yunan hükümet yetkilileri Avrupa Birliği içinde ve Avro Bölgesi’nde kalarak mücadele kararı aldıklarında bir sistem mücadelesine girmemiş olduklarını açıkça beyan etmiş oldular. Bu beyan, daha başlangıçta Avrupa Birliği kodamanlarına çok önemli koz sağlayarak, hem mücadele hem de intikam kozunu Yunanistan’ın elinden almış oldu. Yunan yetkililerinin bu stratejiyi Birliğin ekonomik yapısı ve politik görüntüsü açısından Yunanistan’ı gözden çıkaramayacağı varsayımı üzerine oturttuğu anlaşılmaktadır. Nitekim bugün başta Almanya olmak üzere AB’nin asıl sıkıntısı Yunanistan’ın Birlikte kalması veya çık(arıl)masından çok Birliğin görüntüsünün tehlikeye giriyor olmasıdır. 280 milyon dolayındaki nüfus ve pazar olanağının dağılması, tek başına Almanya’nın ya da Fransa’nın ABD ile rekabetini ciddi tehlikeye sokabilir. Zaten Yunanistan ünlü Maastrich kriterlerini sağlayamamış olmasına rağmen birliğe alınmasının asıl sebebi de bu olsa gerek.
Önümüzdeki pazar günü belki dananın kuyruğu kopacaktır. Belki AB Yunanistan’a bazı ek koşullarla acil yardım elini uzatacak, belki de Yunanistan’ın Avro Birliği’nden çıkması gündeme gelecektir. Açıktır ki, her iki koşulda da Yunanistan bugünkü balonlaşmış ekonomik refah düzeyinden çok gerilere düşecek ve böylece sanayisiz bir ekonomik yapının gerçek veçhesine bürünecektir. Yunanistan’ın Avro Bölgesi’nde kalarak ya da kendi parasına geçerek fakirleşmesinin aşamaları ve dereceleri farklı olacak olmakla berber, bu durum sonuçta fazla bir değişiklik yaratmayacaktır.
Çünkü, Yunanistan’ın bugün karşı karşıya gelmiş olduğu durum, var olan ekonomik yapılanmasıyla kapitalist dinamiklerle işleyen varsıllar kulübüne dahil olması ile ilgilidir. Bu durumun değiştirilmesi ise çok uzun zaman ve paraya bağlıdır.
Avrupa Birliği’nin menşei olan Kömür-Çelik Birliği oluşturulurken, politik bağlamda Hıristiyan bir Avrupa modeli tartışmaları yanında, ekonomik bağlamda da bir gümrük birliğinin ekonomik birliğe dönüşme aşamasında ne tür ekonomilerin yan yana gelebileceği ya da gelmesi gerektiği meseleleri çok ciddi olarak tartışıldı. Bu tartışmalarda uzlaşmacı görüşler kadar kutuplaşma teorileri de hayli ağırlıkta idi. Bugün geriye dönük aynı tartışmaları yapma durumunda değiliz, ancak yaşadığımız deneyimlerden edindiğimiz derslerle teorileri test etme şansına sahip bulunuyoruz.
Yunanistan’ın 1981 yılında başlayan AB üyeliğinin ilk dönemlerinde oldukça başarılı ekonomik performans sergilemesi, o dönemde Türkiye’de üyelik tartışmalarını hızlandırdı ve ekonomik kalkınmada ivme kazanabilmek için AB tam üyeliğinin kesinlikle şart olduğu görüşleri bazı çevrelerde başat oldu. Marx’ın dediği gibi, olayların görüldüğü şekli ile algılanıp sonuca gidilmesi geçerli olsa idi, bilime ihtiyaç kalmazdı. Belki de bir Akdeniz ülkesi olma coşkusu içinde Türkiye’de üyelik görüşleri oldukça yaygınlaştı ve, ilk görüşlerden daha da olumsuz koşullar içerecek şekilde, birliğe tam üyelik gerçekleşmeden gümrük birliği prangası altına sokulduk. Bugün Yunanistan’ın Türkiye’ye iki açıdan ders olduğu idrak edilmelidir. Birincisi sanayileşmeden borçla ve salt turizmle 9 milyonluk bir ekonomi batabiliyorsa, 75 milyonluk bir ekonomi su yüzünde dahi duramaz. İkincisi, Avrupa Birliği’ne girilmesi bir ülkeye kendiliğinden kalkınma ve refah getirmez, tam tersine, elde olanı da süpürüp götürebilir. O nedenle, meseleleri sol bir mantıkla bilimsel açıdan algılamalı ve yorumlamalıyız.
- Akılcılığa yöneliş 16 Kasım 2024 04:51
- TÜYAP konuşmaları 09 Kasım 2024 04:25
- Cumhuriyet halk rejimidir, fakat… 02 Kasım 2024 05:08
- Kaos 26 Ekim 2024 03:57
- Kevork Ağabey, müjde, oğlun Nobel aldı! 19 Ekim 2024 04:46
- Siyasi yalan 12 Ekim 2024 05:00
- İktidarın anayasa histerisine şiddetle karşı çıkılmalıdır! 05 Ekim 2024 04:33
- Boğaziçililer günü 28 Eylül 2024 05:07
- Cinayetin siyasallaştırılarak, perdelenmesi 21 Eylül 2024 04:40
- AKP’nin özü netleşiyor 14 Eylül 2024 04:45
- AKP, politikalarını düzeltebilir mi? 07 Eylül 2024 04:56
- Siyasetin derinliği! 31 Ağustos 2024 03:37