12 Temmuz 2015 00:51

Çingeneler zamanı ya da buçuk millet

Çingeneler zamanı ya da buçuk millet

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Ansiklopedik bilgilerde “Çingeneler, günümüzde ağırlıklı olarak Avrupa’da yaşayan, aslen Kuzey Hindistan kökenli olan göçebe bir halktır. 1050 civarında Hindistan’ın Pencap-Sind (Pakistan, Karaçi) nehir havzası boyunca Pakistan ve Afganistan’ın da içinde bulunduğu bölgelerden İran ve Anadolu üzerinden dünyaya yayılmışlardır” yazsa da Türkiye’de tercümesi, evleri ateşe verilebilen, mahalleleri sabahın köründe (Keşan’da) 1000 polisle ırkçı söylem ve marşlar eşliğinde basılabilen halk olarak okunabilir.

Çingene göçünün V-XI. yüzyıllar arasında farklı dalgalarla Hindistan’dan İran’a olduğu, buradan Batı ve Güney olmak üzere ikiye ayrıldığı biliniyor. İkiye ayrılan bu Çingene göç hareketinin bir kısmı, Suriye ve Ermenistan üzerinden Anadolu’ya geçmiş. Onların Türkiye’ye kesin geçiş tarihleri bilinmemekle birlikte, 820 - 834 yılları arasında Araplar tarafından Bizans İmparatorluğu sınırları içinde bulunan Anazarva’ya (Ain Zebra) sürülen, orada Ermenilerle bağlantı kuran Catların Çingenelerle akraba oldukları kabul edilir.
Bazılarının 1071’den önce de Ermenistan üzerinden Anadolu’ya geçmiş olabileceği düşünülmektedir. Bizanslı tarihçi Nichephoros Gregoras’ın, Çingene akrobatlarının 1322 yılında Konstantinapol’e ulaştıklarını kaydettiği biliniyor. Ayrıca bu tarihten çok önce, X. yüzyılda Konstantinopol’e demirci ve seyis olarak geldiği de kaydedilmektedir. Bu haberlerin ışığında Çingenelerin Anadolu’ya girişlerinin IX. ve XIV. yüzyıllar arasında olduğu söylenebilir.

FAŞİZME İNAT RENGÂRENK HAYAT

Rengahenk demişti Can Yücel, şiirine ve kitabına ad olarak. Farklılıkların, zıtların birliğinin yarattığı ahenk ve zıtların mücadelesi hayatın diyalektiğini, dönüşümü sağlıyordu. Fakat her dönem hayatın farklı renklerine tahammül edemeyen tekçi zihniyeler oldu.

Faşizm döneminde Almanya ve Avrupa’da yarım milyon Çingene gaz odalarında yakıldı, ‘tıbbi deneylerde’ kobay olarak kullanıldı. Naziler yalnız Çingeneleri değil, üç kuşak ötesine kadar soyunda “Çingene kanı” taşıyanları da imha ettiler.

Nazilerin ırkçı ideolojisi, Çingeneleri de “yok edilmesi gereken aşağı ırklar” kategorisine dâhil ediyordu. Nazilerin iktidarında, Almanya’da yaşayan Çingeneler üzerinde de baskılar başlar. Sanat yetenekleri ve kendilerine özgü yaşam tarzlarıyla dünyanın pek çok ülkesinde kültürel bir renk olarak kabul edilen Çingeneler, Nazi Almanya’sında insanlık dışı bir nefretin hedefi olurlar.

Çingeneler de Yahudiler gibi Nazilerin toplu yok etme saldırılarının hedefi olmuşlardır. Yahudilere uygulanan tüm katliam araçları Çingenelere de uygulanır. Einsatzgruppe timleri, Çingeneleri de buldukları yerde öldürürler. “Nazi Terörünün Çingene Kurbanları” başlıklı bir makalede UNESCO yayınları, bu konuda şu bilgileri vermiştir: “Polonya’da ve Sovyetler Birliği topraklarında Çingeneler hem ölüm kamplarında hem de açık arazide katledilmişlerdir... Nazilerin geçtikleri her yerde Çingeneler tutuklanmış, sürülmüş ve öldürülmüştür. Yugoslavya’da Yahudilerin ve Çingenelerin idamları 1941 Ekimi’nde ormanlık alanlarda yürütülmüştür. Köylüler, idam yerlerine götürülmek için kamyonlara yüklenen çocukların ağlayışlarını ve çığlıklarını hala hatırlamaktadırlar”.

BUÇUK MİLLET

Çingenelerin ‘toplu imhası’ 1941 Sonbaharı’nda başlar. Bu dönemde Çingeneleri bulmak, öldürmek ya da toplama kamplarına göndermek için özel Einsatzgruppe timleri kurulur. Almanya’dan on binlerce Çingene (kadın, yaşlı, çocuk ve bebek dâhil) Polonya’ya ve oradan Belzec, Treblinka, Sobibor ve Majdanek toplama kamplarına gönderilirler. Hollanda, Fransa ve Belçika’dan yola çıkarılan 30 bine yakın Çingene de Auschwitz’e gönderilir. Bu insanların çok büyük bir bölümü Naziler tarafından öldürülür. Auschwitz Müzesi Tarih Bölümü Müdürü Dr. Franciszek Piper’e göre, Auschwitz’in bir parçası olan Birkenau’ya “23 bin Çingene transfer edilmiş ve bunların 21 bini öldürülmüştü; Çingenelerin öldürülme oranı Yahudilerinki kadar yüksekti”. Auschwitz kumandanı Rudolf Hess’in anılarında yazdığı gibi, öldürülen bu Çingenelerin arasında “çok sayıda çocuk, yaşı neredeyse yüze varan ihtiyarlar ve hamile kadınlar” vardı.

27 Ocak günü, 2. Dünya Savaşı sırasında Naziler tarafından öldürülen Çingene ve Yahudileri anma günü olarak kabul edilir. “Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, Sovyet Ordusunun, en büyük Nazi toplama kampı olan Auschwitz-Birkenau kampını ele geçirip faaliyetini durdurduğu 27 Ocak 1945 tarihine atfen, her Ocak ayının 27. gününü savaşın kurbanlarını anma günü olarak ilan edilir”. Avustralya’da faaliyet gösteren Yahudi Soykırım Müzesi ve Araştırma Merkezi ülkede faaliyet gösteren Çingene Derneğini de etkinliklere davet ederek 2. Dünya Savaşı sırasında Naziler tarafında soykırıma uğratılan Çingene ve Yahudiler çeşitli etkinliklerle anılmaktadır.

ÇİNGENELER ZAMANI

Yaşadıkları her yerde ‘öteki’ olarak algılanan Özgür ruha sahip Çingenelerin öyküsü, bu insanların renkli dünyası edebiyattan resme, tiyatrodan sinemaya sanatın bütün alanlarına yansır. Bütün dünya ülkelerinde olduğu gibi bizim resmimizde, edebiyatımızda, türkümüzde folklorumuzda da yer alır. 
Yine birçok ülke sinemasında olduğu gibi, bizim sinemamızda da birçok filme yansır Çingenelerin renkli dünyaları, insan öyküleri.

Çingene filmleri dendiğinde akla gelen ilk isimlerden biri Emir Kusturica’dır. Yugoslav yönetmen, Çingenelerin günlük yaşam hikâyelerini dönemin politik atmosferi içinde aktaran filmleriyle tüm dünyada  büyük başarı elde eder. 

Çingene filmi dendiğinde ilk akla gelen filmlerden “Time of the Gypsies” (Çingeneler Zamanı ) Kusturica’nın uluslararası platformdaki başarısını pekiştirmesini sağlamış, geniş kitlelerin beğenisini kazanmıştır. 

- Haftaya Çingene filmlerine devam…

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa