Barış blokunun başarısı için mücadeleye
Cumhurbaşkanı Erdoğan ve 7 Haziran seçiminin düşürdüğü AKP Hükümeti, ülkeyi bir “savaş hali ortamına” sürükleyerek yönetmek istiyor. Oluşması muhtemel “koalisyonu”, olmazsa da “erken seçimi” de böyle koşullarda yapmayı planlıyorlar. Çünkü böylece halkın korkularını kullanarak kendi etraflarında birleştirirken hırsızlık ve yolsuzluk suçlamalarından çöken iç ve dış politikaya, ekonomik politikalara kadar her sorunu, “savaş hali ortamında” daha kolayca katakulliye getireceklerini hesaplıyorlar. Dahası ABD de; IŞİD’e karşı mücadele adı altında, bölgedeki askeri güçlerini yeniden mevzilendirirken siyasi ve diplomatik olarak da “bölge halklarının kurtarıcısı” rolünü sürdürmek için savaş tamtamlarının daha yüksek perdeden çalmasını istiyor.
Seçim sürecinde ve seçimden sonraki tablo içinde;
1- Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AKP’nin niyetinin iyice anlaşılması,
2- Kobanê ve Til Ebyad’ın, IŞİD’den kurtarılması ve Suriye sınırı boyunca Kürt güçlerinin denetiminin sağlandığı yeni bir yönetim oluşturulması,
3- Bu gelişmeler karşısında “TSK’nin teyakkuza geçirilmesi” ve savaş hazırlıkları çerçevesindeki girişimlere hız verilmesi,
4- ABD’nin ve batılı emperyalistlerin bölgedeki mevzilenmesini kalıcılaştırmak istemesi ve Türkiye ile askeri ilişkilerini derinleştirme girişimleri, Türkiye’nin demokrasi güçleri için de yeni bir mevzilenmeyi zorunlu hale getirdi.
Son haftalarda bu doğrultudaki girişimler, önceki gün yapılan açıklamayla, kamuoyuna duyuruldu.
Gazetemizde ve internet sitemizde ayrıntılı biçimde yer aldığı gibi, Türkiye’nin barıştan, demokrasiden, özgürlüklerden yana olan ve ülke ve bölgede halkların kardeşliği için mücadele eden güçleri; pek çok siyasi parti ve çevrenin, DİSK, KESK başta olmak üzere çeşitli sendika ve meslek örgütlerinin, onlarca kitle örgütünün, milletvekillerinin, aydınların… içinde olduğu bir “Barış Bloku” oluşturulmuş bulunuyor.
“Barış Bloku”nun ilan edildiği bildirgede; blokun oluşturulma amacı şöyle belirleniyor: “Ortadoğu uzun süredir emperyalist çıkarlar doğrultusunda dayatılan politikaların eseri olan bir ateş çemberinin içerisinde. Bu çatışmaların yarattığı vahşetin doğrudan sonuçlarını yaşayan ülkelerden biri de Türkiye olmuştur. … 7 Haziran seçimlerinde kendi geleceğini güvenceye alabilecek rejim değişikliğinin yolunu açma fırsatını bulamayan Saray ve Hükümet, … milliyetçiliği, şovenizmi ve mezhepçiliği kışkırtarak, Rojava’daki mücadeleyi etkisizleştirme ve Suriye’ye müdahale etme hesapları yapmaya girmiştir. Bu kirli savaşı sınırlarımıza taşıyacak karanlık maceralara hazırlananlar karşısında siyasi partiler, sendikalar, meslek odaları ve sivil toplum kuruluşları olarak ‘Barış Bloku’ oluşturduğumuzu ilan ediyoruz. Girişimimizin temel hedefi savaş kışkırtıcılarının karşısına dikilmek, ülkenin içinde ve Ortadoğu’da barışı savunmaktır….”
Kuşkusuz ki Türkiye’nin gerçeklerine, bugün savaş ortamı oluşturmak isteyen Cumhurbaşkanı Erdoğan ve ırkçı şoven kimi marjinal odaklar ile büyük sermayenin bazı klikleri dışında geniş halk kesimleri; barıştan, ülkenin demokratikleşmesinden yana olduklarını her vesile ile göstermektedir.
Bu yüzden önceki gün ilan edilen “Barış Bloku”nun genişlemesi için hiçbir engel yoktur. Hele de yerelin özelikleri dikkate alındığında “Barış Bloku”nun yerelde çok daha zengin bir bileşime ulaşması hiç de şaşırtıcı olmaz.
Aslına bakılırsa böylesi geniş bir “cephe” oluşması Türkiye’de yeni de değil.
1 Mart Kararnamesi’ne karşı böyle geniş bir cephe oluşmuş, o günün savaş karşıtı propagandasının, “ötekileştirmek” için formülleştirdiği, “Solcular ve mankenler birleşti, Kararnameyi reddettirdiler” tespiti aslında, o gün oluşan savaş karşıtı cephenin genişliğinin itirafıdır.
Bugün, o günlerin de deneyimiyle ve az çok belirlenmiş bir stratejiye sahip olarak “Barış Bloku”, Mart 2003’teki “Savaşa hayır cephesi”ne göre çok daha ileriden işlev görmeye adaydır.
Yeter ki, şu ya da bu ön yargılar, grupçuluk, benmerkezcilik, vb. hastalıklarla malul hale getirilmesin!
Ötesi, 7 Haziran seçiminin yarattığı imkan ve bilinç açıklığı ile metal işçilerinin emek mücadelesine koyduğu “yeni çıta”yla emek mücadelesinin de birkaç adım sonra siyasetin (savaş ve barış sorunlarının) barikatlarıyla da hesaplaşmakla yüz yüze kalacağı dikkate alındığında, “Barış Bloku”nun düne göre çok daha geniş, etkin ve işlevsel olacağını söyleyebiliriz.
Elbette burada en önemli sorumluklardan birisi de barış ve demokrasiden yana medyaya düşmektedir.
Evrensel burada, “Barış Bloku”nun başarısı için üstüne düşeni yerine getirecektir.
Evrensel'i Takip Et