13 Temmuz 2015 01:00

SYRIZA'cı kimse kaldı mı?

SYRIZA'cı kimse kaldı mı?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

“Dış politika aynı zamanda iç politikadır”. Bu, sadece egemenler ve hükümetlerinin izledikleri dış politikanın iç politika bağlantılılığı bakımından doğru değildir. Şüphesiz muhaliflerin iç ve dış politikaları da birbirleriyle bağlantılıdır. Ülke içinde barışı savunan kolay kolay dışarıda savaş yanlısı bir politika öngöremez örneğin.
SYRIZA, en çok gadre uğramış ezilenlerle temsilcileri gönüllerinden öyle geçtiği için“gümbür gümbür” gelmiş... Hükümet kuruşu yüceltilip abartılmış... Kimi kravat kullanmayışı ve Kilise önünde yemin etmeyişiyle övünürken kimi de borç kıskacındaki Yunan halkının derdine derman olma iddiasını, halkın gözlerinde parlamasına karşın SYRIZA’ya atfedilen umut ışığını sevmişti. Nasıl sevilmesindi ki; krizin vurduğu Yunanistan acil bir “çözüm reçetesi”ne ihtiyaç duymakta, halkının yaşam ve geçim koşulları kötüleştikçe kötüleşmekteydi. Üstelik halkın ihtiyaç ve taleplerinin sahiplenilmesi ve dert kaynağı Troyka ve ardındaki tekeller ve emperyalizme karşı “birlik ve mücadelesinin savunulması”na yapılan gönderme nasıl önemsiz sayılabilirdi ki?
Yunan halkının derdi büyük ve talepleriyle mücadelesi tabii ki saygıdeğerdi. Eski düzen partileri güç kaybetmiş, komünistler sekterlikle halkın talepleri ve birlik ve mücadele ihtiyacı karşısında ilgisiz kalınca aradan –KKE’den ayrılanların oluşturdukları– SYRIZA sıyrılmıştı.
Egemenler ve özellikle muhafazakar milliyetçi temsilcileri bir tarafa… Türkiye’de neredeyse SYRIZAcı olmayan kişi, eğilim, akım ve parti yok gibiydi. Geniş bir sol yelpazeyi birleştiren SYRİZA hemen herkesin gönlünde taht kurmuş, paylaşılmaz olmuştu. CHP de SYRIZA sempatisini gizlemeyip açığa vurmuş, onun yapmakta olduğunu yapacağını belirtmişti.. ÖDP ile HDP de. Eskiden “bağımsız sosyalistler” olarak tanımlanıp şimdi belirli “şemsiye” partiler içinde kendilerine yer bulan, kimi CHP’liliğini çoğunluğuysa HDP sempatisi ve eğilimini açıklayan “önemli isimler” belki de SYRIZA ve bunca tantanalı zuhrundan ziyadesiyle hoşnut olanlarının başında gelmişlerdi. Onun “başardığı”, Türkiye’de öngörüp yapmak istediklerinin iyi bir örneğiydi!
En başta köklü bir değişiklik, bir devrim ve bunun için bir iktidar değişikliği istemeyen, AB’den, hatta Euro-Zone’dan ayrılmayı bile ağzına almayan SYRIZA ile “aynı topun kumaşı” olmak, savunulan görüş ve politikaların “komşu”da hükümet oluşunun sağladığı örnek övünme vesilesiydi?
SYRIZA’nin kapitalizme dokunmayan sosyal iyileştirmeciliği, sınıf mücadelesi kaygısı gütmeyen “sol birlikçilik”i ve iktidar talep etmeyip düzeni çerçeve bilen/edinen liberal solculuğu bizim liberal solcuları ayağa kaldırmıştı. Savunageldikleri platform dayanaksız değildi –SYRIZA bunu kanıtlamıştı! Yunan halkının derdine derman arayışından çok, yüreklerini soğutan, kendi kanıtlanmaları olan “örnek”ti!
Ama fiyaskoyla karşılaşıldı! “Fos” olduğunu bağıra bağıra, alttan ala ala gelen SYRIZA kısa sürede fos çıktı. “Bu kadarı da olmaz” dedirten bir pespayelikle, liberalizmin geçerliliğini değil ama tersini, burjuva, küçük burjuva liberalizminin yaşadığımız neoliberal kapitalizm koşullarında küçücük bir çare bile olamayacağını/olmadığını kanıtladı SYRIZA!
Çipras ve SYRIZA’sı halkı referanduma çağırıp en başta kesintilerden oluşan AB dayatmalarına karşı “hayır” oyu kullanmasını istedi. Halk “hayır” dedi, ama SYRIZA sanki dayatma ve kesintilere “evet” denmiş gibi, referandum öncesinden daha ağır dayatmaları kabullenip krizin faturasını halkın sırtına yıkan kesintilere “evet” dedi!
Önemlisi, bir dizi “sol” gruptan bileşen ve küçümsenmeyecek bir “sol kanadı” olan SYRIZA’dan yükselen karşı ses 3 (üç) milletvekiliyle sınırlı kaldı! “Sol” SYRIZA da “sol kanadı”da nasıl sol olunmayacağını kanıtladılar!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa