Zambaklı padişah
İstanbul’un sıkça değişen iklimi ile ülkenin siyaseti birbirine koşut gelişiyor sanki. Her ikisine de güven olmuyor. Tetikte olmalısınız hep. Mesela mevsim yaz. Aylardan temmuz. Sabah güneşli bir güne uyanmayı beklerken bir bakıyorsunuz gri bulutlarla kaplı gökyüzü. Yoğun pus güneşi maskelemiş. Sert esen rüzgarın da kararı yok. Yıllanmış deniz emekçileri çay bahçesinde hava ve deniz üzerine tatlı tatlı tartışırken rüzgarın yönünü kestirmekte zorlanıyorlar.Yön konusunda cahilliğim ortaya çıkmasın diye soramıyorum da. Hani biz kentliler lodosu, poyrazı bilirdik. Balıkçıların konuşmalarında keşişleme, gün batısı, karayel, gündoğusu gibi sözcükler geçedursun sessizce oturuyorum yanlarında.
Konuşmalardan çıkarsadığım daha bir süre havanın da denizin de bir kararı yok. Bir öyle, bir böyle. Tıpkı ülke politikaları gibi. Hava durumu günde kaç kez değişiklik gösteriyorsa, siyasetin barometresi de adeta onu izliyor. Aslında 7 Haziran genel seçimleri aydınlık bir gelecek açısından umutlarımızı yeşertmişti. Türkiye’nin üzerine çökmüş görünen puslu, bunaltıcı, baskıcı hava dağılmış, güneşin gülümseyen, aydınlık, insanının içini ısıtan yüzü görünüvermişti.
Oysa yeni dünya düzeninin yetiştirdiği yeni politikacıları iyi tanıyorduk. Halkların iradesi umurlarında değildi. Çıkar ve sömürü çarklarını işletecek yöntemler peşindeydiler.
Seçim öncesi hak ve özgürlüklere saygı, yargı bağımsızlığı, halklara eşitlik ve barış sözü veren; yoksulun, dar gelirlinin, emeklinin yaşam standartlarını yükselteceklerini söyleyen politikacılar vaatlerini unuttular bile.
Şimdi birbirlerine nefret kusan seçim öncesi nefret dillerine döndüler. Her platformda milli iradeye saygı isteyen politikacılar,şimdi parlamentoda 80 milletvekili ile temsil edilen HDP’ye nefret oklarını yöneltiyorlar. Düzen partisi kimliği taşımayan bu siyasi kuruluşu dışlamanın, halkın gözünden düşürmenin, giderek linç etmenin hesaplarını yapıyorlar. TBMM’de yan yana oturacakları bir partinin temsilcilerini dinsizlikle suçluyorlar.
Yazılı ve görsel basındaki yandaşlarını iftira ve nefret kampanyalarına alet ediyorlar. Böylelikle halkların umutlarını karartmaya çabalıyorlar. Başarılı olamayacaklar elbette. Güneş eninde sonunda karanlık bulutları sıyırıp gülümseyen yüzünü gösterecek yurttaşlara…
Şöyle düşünürüm. Eğer politikacı, şiirle, resimle, sinema ve tiyatroyla, yontuyla, müzikle ilgilenmiyorsa eksik kalmış bireydir. Hele kitap okumuyor, dünya yazınını izlemiyorsa, merak etme, kuşku duyma, aykırı fikirlere saygı gösterme melekelerini geliştirememişse , siyasetçi olarak, seçmenin oylarını da hak etmemiş demektir.
Ve 7 Haziran genel seçimlerinin ortaya çıkardığı tablo Türkiye’nin geleceği açısından çok umutlu bir göstergedir. Gezi ruhunun parlamentoya yansımasıdır. İnanıyorum ki eski model “çamur at izi” kalsın türünden politikalar, insanları parayla satın alma yöntemleri, muhbir vatandaş yaratma uygulamalarının tümü çöpe gidecek.
Siyaset temizlenecek, şeffaf olmayan, halkına hesap vermekten kaçınan politikacı esnafı siyasetten silinecek. Siyasi partiler önce dillerini sonra da siyaset anlayışlarını değiştirmeli. Dünya hızla değişiyor, dünya halklarıyla birlikte Türkiye toplumu da…Havalara da takmayın kafanızı. Güneşli günler yakın.
Sevgili okur, Temmuz ayında yitirmiştik şiirimizin ilginç şairi Ece Ayhan’ı. (10 Eylül 1931- 12 Temmuz 2012). Mehmet Rıfat onun seçme şiirlerinden oluşturduğu kitaba, Ece Ayhan’ın bir dizesinin adını vermiş: ”Şiirimiz Mor Külhanidir Abiler” (YKY 2008)
Şanslıdır Ece Ayhan. Her şaire nasip olmayan bir okur/ hayran kitlesi vardır. İtiraf edeyim benim şairlerimden değildir. Yine de kimi şiirlerini sıklıkla okurum. Mehmet Rıfat şöyle tanıtıyor onun şiirini kitabında :
“Ece Ayhan’ın şiiri, bozuk çalar, denizlere dökülür; deşer; elin(iz)den tutar; erkek emzirir, gül kurutur; her işi yapar; irdeler; kötülükten çıkar; şiirle kalmaz; taş atar, topal çocuklarını toplar; ve yeder.“
Evet böyle tanımlanmış Memet Rifat’ın kaleminden Ece Ayhan. Onun “Zambaklı Padişah“ şiirini sizlerle paylaşarak bitirelim yazıyı.
“Ne zaman elleri zambaklı padişah olursam
Sana uzun heceli bir kent vereceğim
Girilince kapıları yitecek ve boş
Azizim güzel atlar güzel şiirler gibidirler
Öldükten sonra da tersine yarışırlar, vesselam !“
Evrensel'i Takip Et