18 Temmuz 2015

‘Nükleer anlaşma’ bölgedeki güç dengelerini değiştirecek!

P5+1 ülkeleri ile İran arasında, İran’ın nükleer programı çerçevesinde yapılan görüşmelerde anlaşma sağlandığı 15 Temmuz çarşamba günü açıklandı.

2 Nisan 2015’te varılan “geçici anlaşma” üstünden yürütülen görüşmeler başarıyla sonuçlanmış görünüyor.

Bu anlaşmayla İran, nükleer programını Batı ülkelerinin denetimine açarken aynı zamanda bir tesis dışında uranyum zenginleştirme tesislerini kapatmayı, santrifüj sayısını üçte iki oranında azaltmayı, uranyumu zenginleştirme sınırını yüzde 3.7’de tutmayı da kabul etmiştir. Böylece Batılılar; İran’ın nükleer silah yapmasına yolu açabilecek araştırma geliştirme faaliyetlerini denetim altına almış olacaktır. Nitekim ABD Başkanı Obama anlaşmayı “tarihi bir anlaşma” olarak niteledi ve “Anlaşma olmasaydı İran’ın nükleer programının bir limiti olmayacaktı ve İran, nükleer silaha daha çok yaklaşabilecekti.” diyerek savundu.

İRAN’DA HALK COŞKUYLA KARŞILADI!

Bu anlaşmayla İran; kendisine yönelik ekonomik ambargonun kaldırılması, Batılı ülkeler tarafından el konulan milyarlarca dolarlık mal varlığı ve Batılı bankalardaki hesaplarının serbest bırakılmasını, petrol ve doğal gaz ihracatı, ileri teknoloji ürünleri ve öteki stratejik malların ithalatına, sermaye giriş çıkışlarına ilişkin tüm sınırlamaları kaldırtmış oldu.

Anlaşma; İran’da halkın coşkulu kutlamalarıyla, Batı ülkelerinde kuşkulu bir iyimserlikle, Suudi Arabistan, Mısır, Türkiye, Körfez ülkeleri gibi bölge ülkelerinde endişeyle, İsrail’de ise açık nefretle karşılandı!

Elbette Suriye, Irak gibi, İran’ın müttefiki ülkelerde de anlaşma çok olumlu karşılandı.

BATI İLE ‘NORMALLEŞME’YE DOĞRU!

İran gibi bölgede hem tarihsel ve kültürel etkiye sahip hem de ekonomik, askeri ve siyasi gücü olan büyük bir ülkenin Batı ile onlarca yıllık sorunları “normalleştirme” yoluna sokmak için bir anlaşmaya varmış olması dünya politikası, özellikle de bölgedeki dengeler bakımından son derece önemli sonuçları olacak bir gelişmedir.

Hele de bölgenin haritasının yeniden çizilmesi için; bölgede çıkar peşinde koşan emperyalist güçlerin ve bölge gericiliklerinin şeriatçı terör örgütlerini kullanmaktan iç savaşa kadar her yol ve yöntemle müdahale ettikleri koşullarda İran’ın Batı ile ilişkilerini yenilemesi, sadece emperyalist güç odakları için değil Türkiye, Suudi Arabistan, Mısır,… gibi “bölgesel güç” ya da “model ülke” olma peşindeki ülkeler için de çok önemli sonuçları olacak bir gelişmedir.

Nitekim bu ülkeler anlaşmaya İsrail gibi açıkça karşı çıkmadılar. Hatta Türkiye, yarım ağızla da olsa “iyi bir gelişme”, “İran’ın ekonomik patlamasından bize de pay düşer”  diyen açıklamalar yaptı. Ama aslına bakılırsa; Türkiye, Suudi Arabistan bir ölçüde de Mısır’ın, İsrail gibi anlaşmayı nefretle karşılayan ülkeler içinde görülmesi, bölgedeki durumu anlama, bundan sonraki gelişmelerin yönünü belirleme bakımından önemli olacaktır. Çünkü İran’ın Batı karşısındaki pozisyonunun değişmesi en çok bu ülkelerin bölge haritasının çizildiği masadaki etkisini azaltacağını söylemek hiç abartı olmaz.

BATI’NIN İRAN KOZU VE YENİ OSMANLICILIĞA TEHDİT!

Bölgedeki iç savaş ve çatışmalara İran’ın, bir tarafı olduğu; Suriye, Irak, Yemen’deki iç savaşlarda askeri gücüyle savaşlara katıldığı dikkate alındığında, bölgedeki İran etkisinin öyle diplomatik, siyasi düzeydeki bir etkiden öte bir öneme sahip olduğunu da kabul etmek gerekir. Bu yüzden de bölgede kendilerinin çıkarlarının korunacağı “istikrarlı” bir düzen kurma peşindeki Batılı emperyalistlerin uzunca bir zamandan beri, bunu Türkiye, Suudi Arabistan ve Mısır’la başaramayacaklarını gördüklerini de dikkate alırsak, İran’la yapılan anlaşmanın sadece İran’ın nükleer silah edinmesini önleyen bir anlaşmadan çok daha önemli olduğu daha açıkça görülür. Çünkü İran’ın Batılılarla ilişkilerini “normalleştirme” yoluna giren bir pozisyonda devreye girmesiyle, Batılılar sadece bölgedeki gelişmelere müdahale etme değil aynı zamanda Türkiye, Suudi Arabistan ve Mısır’a karşı da bir rakip olarak, eski müttefiklerini hizaya getirmenin kamçısı olarak İran kozunu kullanacaklardır. Bu da en çok Türkiye’nin, elbette Erdoğan-Davutoğlu’nun “yeni Osmanlıcılığı”nın bölgedeki amaçlarını tehdit eden bir gelişmedir.

İKİ CAMBAZ BİR İPTE OYNAMAZ!

Çünkü Türkiye en azından AKP’nin iktidar olmasından beri; “İslam dünyasının lider ülkesi”, olmazsa “Sünni İslam’ın lider ülkesi” olarak ve elbette bunun üstünden Batı emperyalizminin “bölgesel gücü”, “model ülkesi” olma iddiasıyla bölgede at koşturmak istemektedir.

Her ne kadar Türkiye, “yeni Osmanlıcı” bir ideolojik zeminde hareket eden ve bu tutumuyla Batı emperyalizminin bölge stratejisiyle önemli problemler içindeyse de Erdoğan-Davutoğlu’yu bölge politikası çizgisi bu amacından vazgeçmiş değildir.
Şimdi İran, “İslam’ın liderliği”, olmazsa “Şii dünyasının lideri” olarak Ortadoğu’nun haritasının çizilmesinde en önemli bölge gücü olarak sahneye çıkarak, Türkiye’nin bölgedeki amaçlarını açıkça tehdit eden bir pozisyona yönelmiştir.

Kuşkusuz ki İran, bugüne kadar bölgede arkasında Çin’in de olduğu Rusya ile ortak hareket etmiştir. Şimdi İran bu geleneksel müttefikleriyle de birlikte davranacağı için elbette kendi ulusal ekonomisinin varlığı ve büyük ekonomik potansiyeliyle Batılıların kuklası olmayan bir güç olarak sahnedeki yerini almaya yönelmiştir. Mevcut dünya koşulları içinde İran’ın bunu ne kadar sürdürebileceği tartışılır olsa da bölgedeki gelişmeler elbette İran’dan yanadır.

ÇATIŞMALARLA VE UZLAŞMALARLA İLERLEYECEK BİR SÜREÇ

Ama buna karşın İran’ın Batılı emperyalistlerle sorunları bir “anlaşmayla”, karşılıklı söylenen “güzel sözler” ve “jestlerle” kısa zamanda ortadan kalkacak kadar basit sorunlar değildir. Tersine bu süreç, Batılıların İran’ı ıslah etme, İran’ın da iç ve dış gailelerle kendi politikalarında bazen ısrar edip bazen geri adımlar atacağı, bölgedeki her gücün bu çelişkilerden yararlanmak üzere harekete geçtiği anlaşmalar ve kavgaların iç içe geçtiği, çatışmalı ilerleyen bir süreç olarak görülmelidir.

Ama bütün bunlar; Batılı emperyalistlerin bölgenin haritasını yeniden çizmek ve bölgedeki gidişata müdahalelerini kolaylaştırmak için yeni bir seçenek bulduklarını, dolayısıyla Türkiye, Suudi Arabistan ve Mısır gibi ülkelerin işlerinin daha da zorlaştığını söylemek yanlış olmaz. Ve elbette bunlardan Batı’nın geleneksel dostlarından vazgeçtiği söylenemeyeceği gibi, onları İran’la rekabete sokarak Batı emperyalizmi karşında daha seçeneksiz hale getirerek daha çok kullanabileceği de tartışılmazdır.

Evrensel'i Takip Et