Erdoğan ‘seçim ayarları’na döndü!
Türkiye gibi bir yandan koalisyon hükümeti kurulması çalışmalarının sürdüğü, öte yandan bölgede mezhep çatışmalarının iç savaşa vardığı, dahası “Çözüm Süreci”nin ilerlememesi durumunda yeniden çatışmalı bir döneme girmenin işaretlerinin çoğaldığı bir ülkenin cumhurbaşkanı “bayram namazı” çıkışında nasıl konuşur?
Bu sorunun mantıklı yanıtı, cumhurbaşkanının bayramlarda; “Bayramlar barış, kardeşlik, birlik, hoş görünün hatırlandığı, sorunların konuşarak analaşarak çözülmesine ilham veren günlerdir…” diyen, herkesi kırgınlıkları unutmaya, barışmaya, el sıkışmaya davet eden bir içerikte konuşmasıdır.
Ama bu cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’sa ve akılında bir “erken seçim” varsa, “cami önü”ydü, “bayram namazı”ydı, “koalisyon çalışması hassasiyeti”ydi, “çözüm süreci’nin dengeleri”ydi”… gibi kural ve hassasiyetler tanımazdı!
Bu bayramda da Erdoğan, bir kez daha bunu gösterdi. İstanbul-Ataşehir-Mimar Sinan Camii’nde bayram namazı sonrasında gazetecilerin karşısına çıkan Erdoğan; hedefine HDP’yi, Demirtaş’ı, daha önemlisi “çözüm süreci”ni koydu, tıpkı seçim kampanyası sırasında yaptığı gibi tek amacı rakibini karalamak olan bir söylemle konuştu.
Ortada böyle şeyler söylemesi için hiç bir neden yokken, bayramla ilgili bir şeyler söylemesini isteyen gazetecilere Cumhurbaşkanı; “Ben Dolmabahçe mutabakatı ifadesini kabul etmiyorum. O toplantı bir mutabakat olamaz. Orada bir hükümet ve bir siyasi parti vardı. …Orada bir fotoğraf karesi içinde yer almak doğru değil. Bir taraftan sırtını oraya dayayacaksın bir taraftan biz değil Öcalan çözer diyeceksin!”, “Güneydoğu’daki kardeşlerimizi sokağa çağıranlar 50 kişinin ölümüne sebep oldu. Ondan sonra eline saz ver cici çocuk diye çıkar meydanlara…” diyerek ağzına geleni söyledi.
Yetmedi; Erdoğan, “Köylerde silme oy çıkıyor ki bu düşündürücüdür, demek ki tehditler var” diyerek 7 Haziran seçimini de şaibeli göstermeye çalıştıktan sonra aklındaki amacı açıkladı: “Eğer koalisyon çalışmalarında bir mutabakat sağlanamazsa başvuracağımız yer de sandıktır” dedi.
Peki Cumhurbaşkanı Erdoğan böyle de “hükümeti kurmakla” görevlendirdiği Davutoğlu çok mu farklı?
Bu soruya “evet” ya da “hayır” demeden, “Her hangi bir ülkede koalisyon çalışmaları yürüten, ‘Hükümeti kurmakla görevli kişi’ ne yapar?” sorusuna bir yanıt arayalım.
Elbette “atanma” koşulları, ülkenin siyasi geleneği, siyasi durum vb. pek çok konu bu kişinin neyi nasıl yapacağını, söylemini, tavrını,… az çok etkiler. Ama bu şartlar ne olursa olsun böyle bir görevi yükümlenen kişi; eğer niyeti gerçekten bir koalisyon hükümeti kurmaksa, görüşmelerin sağlıklı ilerlemesi için siyasi gerilimi düşürmeyi amaçlayan, koalisyonun kurulmasının şartlarının son derece yüksek olduğu duygusunu güçlendiren, koalisyona katılacak ya da destek verecek partilerle ilişkilerini iyileştirmeye yardım edecek bir söylem kullanır. En azından bu kişi (bugün bu kişi Davutoğlu’dur) diğer partileri tahkir etmekten geri durur; tehdit etmeyi aklından bile geçirmez; “erken seçim” sözünü ise ağzına bile almaz!
Ama “koalisyon hükümeti”ni kurmakla görevli Davutoğlu’ya bakıyorsunuz; uzun süre ayak sürüdükten sonra da olsa resmi koalisyon görüşmelerinden gayet memnun ayrılıyor; “uzlaşı” ve “koalisyona yakınlık” mesajları veriyor. Ama sonrandan, “Yahu böyle görünerek ben galiba Cumhurbaşkanına ters düşüyorum” deyip başka bir frekanstan konuşmaya başlıyor: “AK Parti’siz ne hükümet olur ne de blok. Bazıları bunu yeni anlamaya başladı. Eğer bizim gücümüz ve önemimizi anlamazlarsa koalisyon kurulmaz, erken seçim gündeme gelir. O zaman da millet onlara hesap sorar!..”
Nitekim; bayram öncesinde Cumhurbaşkanı ve “üç dönem” numarasıyla tasfiye edilmiş vekillerin öne çıkarılarak sürdürülen “erken seçim” propagandası bayramda da sürdü. Mehmet Ali Şahin’den Efkan Ala’ya bayram vesilesiyle konuşan AKP sözcüleri, adeta “Erken seçime hazır ol” çağrısı yaptılar.
7 Haziran’dan bu yana geçen 40 gün ve son koalisyon görüşmeleri etrafındaki tartışmalardan ve AKP önde gelenlerinin söyleminden anlaşılmaktadır ki, Erdoğan ve yakın çevresi, AKP’yi erken seçime sürükleme taktiği izlemektedir. Davutoğlu da seçim kampanyasında, “Başkanlık Sistemi” ve Erdoğan’ın öteki “hayalleri” için yaptığı gibi; ayak sürüse de, içinden gelmese de nüansla “liderini” izlemektedir.
Kısacası Erdoğan, bayram namazı sonrası konuşmasıyla,“seçim ayarlarına” dönmüş görünürken, AKP’yi de bu badireye sürükleme kararlılığını bir kez daha göstermiştir.
Evrensel'i Takip Et