20 Temmuz 2015

Hızır idi, Yunus idi!

Kemal Sunal’ın ‘Şabanoğlu Şaban’ filmini izleyenler bilirler. Gizli hafiyeler Şaban ve Ramazan (Kemal Sunal ve Halit Akçatepe), nazırın konağında çalınan elmasla ilgili “Laz enişte”yi (Şevket Altuğ)  sorgulamaya giderler ama daha adını sorar sormaz pişman olurlar. Laz kaptan, doğumundan sonra ana tarafı ile baba tarafı arasındaki ad tartışmasını anlatmaya başlar: Hızır idi, Yunus idi… Hızır idi, Yunus idi…

Bizim solcuların Rojava’da devrim oldu mu, olmadı mı tartışması da Yunus Kaptan’ın ad tartışmasına benziyor biraz. Rojava devrimi dördüncü yılına girerken Sol’dan Özkan Öztaş yine bu konuyu tartışmaya açmış. Öztaş, “3. Yılında Rojava Devrimi: Var mıydı yok muydu neydi ne oldu?” yazısında başlığa çıkardığı soruya şöyle yanıt veriyor: “Rojava’da üretim araçları işçi sınıfının iradesine geçmemiş, üretim bir bütün olarak işçi sınıfının çıkarları doğrultusunda örgütlenmemiştir” dolayısıyla “Marksist açıdan bir devrim tanımından bir hayli uzaktır.” Hatırlanırsa Mart ayında Grup Yorum üyelerinden biri de Rojava’yla ilgili soruya “ Ben Marksist Leninist bakış açısına sahip bir devrimci olarak, devrim olarak nitelendirmiyorum” yanıtını vermişti. Grup Yorum’un, Halk Cephesi’nin “Rojava devrimi denen şey, Suriye’de emperyalizmin beslediği çetelerin saldırısı sonucu oluşan boşluktan faydalanan PYD’nin denetimi ele geçirmesidir” görüşünden ilham aldığı sır değil. Bu tartışmaya katılan Birleşik Haziran Hareketi’nden Fatih Yaşlı “Marksist-Leninist kuram açısından bakıldığında Rojava’da devrim yok” derken, HTKP’den Mehmet Karaoğlu da “Rojava’da demokratik kazanımlar olmakla birlikte bunların devrim olarak adlandırılamayacağını” söylüyordu.  

Gördüğünüz gibi “sosyalist” solda Rojava’da devrim olmadığını göstermek için Marksizm-Leninizm (M-L) uzmanı kesilen epey bir çevre var. Ancak maalesef söz konusu çevreler Kürt ulusal demokratik mücadelesiyle aralarına koydukları mesafeye “devrimci gerekçeler” bulmak adına M-L’nin en temel ilkelerini çarpıtmaktan geri durmuyorlar. Çünkü iktidarın ele geçirilmesi anlamına gelen ‘politik devrim’ ile üretim-sınıf ilişkilerinin değişmesine dayanan ‘sosyal/toplumsal devrim’i birbirine karıştırmakta, dahası aynılaştırmaktadırlar. “Üretim işçi sınıfının iradesine geçmemiş ve üretim işçi sınıfının çıkarları doğrultusunda örgütlenmemmişse devrim yoktur” demek, sosyalist devrim dışında bir devrimin mümkün olmadığını söylemek demektir. O zaman Rusya’da Ekim Devrimi’nden önce ‘Şubat devrimi’ olmamıştır ya da sosyalist devrimler dışında dünyada hiçbir devrim gerçekleşmemiştir!

Peki, Rojava’da ne olmuştu?

Rejim güçleri 19 Temmuz 2012’de Rojava’dan (Suriye Kürdistanı’ndan) çekilmek zorunda kalmışlardı. Bu süreçte iktidarı ele alan Kürtler, demokratik Rojava yönetimini ilan ettiler. Rojava Anayasası’na göre Rojava’da üç kantona (Kobanê, Cizîr ve Efrîn) bölünmüş ve kantonlarda yaşayan halkların-inançların eşitliğine dayalı demokratik bir yönetim bulunmaktadır.

Şimdi soralım: Rojava’da iktidar el değiştirmiş midir? Buna ‘hayır’ derseniz, Rojava’da IŞİD’e karşı halkları neden kanton yönetimlerinin savunduğunu ve neden YPG’nin (Halk Savunma Birlikleri) savaştığını izah edemezsiniz. “Ee rejim güçleri kendileri çekildi” diyenleri de duyuyoruz. İyi ama ister Tunus’ta olduğu gibi diktatör kaçsın, ister rejim geri çekilsin, eğer devrimin temel sorunu Lenin’in söylediği gibi “iktidar sorunu” ise; Rojava’da iktidar el değiştirmiş ve demokratik kanton yönetimleri inşa edilmiştir. Dolayısıyla Rojava’da olan, bal gibi devrimdir (Hızır-Yunus tartışmasını ağzında geveleyip duran ama adı çoktan konmuş olan “Laz kaptan”a kızan Şaban’ın dediği gibi : “Yunus ulan Yunus!”). Elbette bu devrim, kapitalist üretim ve sınıf ilişkilerini ortadan kaldıran sosyalist bir devrim değildir ve bu bakımdan “demokratik özerklik modeli” tartışılmaya-eleştirilemeye muhtaçtır.

Uzun lafın kısası; “sosyalist” dostlarımız ya sosyalist devrim dışında bir devrimin, demokratik devrimin olanaksız olduğunu söylüyorlar ya da söz konusu Kürtler-Rojava olunca M-L’nin abecesini unutuyorlar. Tamam, Rojava’ya devrim demeyebilir ve Kürt hareketiyle demokrasi mücadelesinde birliktelikten uzak durabilirler ama bari sınıfsal ve ulusal baskı ve sömürüye karşı mücadele tarihinin en ileri değerlerini temsil eden ve kurtuluşun yolunu gösteren M-L’yi bu işe karıştırmasınlar!

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Yoksulluk sınırı kırmızı çizgi

Yoksulluk sınırı kırmızı çizgi

600 bin işçiyi kapsayan kamu toplu sözleşmesi görüşmeleri dün başladı. Ek iş yapmadan geçinemez hale gelen işçilerin temel talebi yoksulluk sınırının üzerinde ücret. Kamuda 4 ayrı kuşaktan savunma sanayi işçilerinin aktardığı deneyimler de taleplerin ancak birlik olup, mücadeleyi göze alınca kazanılabildiğini gösteriyor.

Ücretler yoksulluk sınırının üzerine çıkarılsın

Vergi kesintileri yüzde 15’le sınırlı tutulsun

İkramiye ve ek ödemeler vergi kesintisi dışında bırakılsın

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
Mardin’de kayyım 3 ayda 301 işçiyi işten attı.

Evrensel'i Takip Et