20 Temmuz 2015 00:52

Bülbülü öldürmek

Bülbülü öldürmek

Fotoğraf: Envato

Paylaş

“Bülbülü Öldürmek” ile bir çocuk kitabı yanılsamasıyla ilişkim okul öncesi başladı yanılmıyorsam. Bademcik ameliyatı olduğum yıl, yani 1964 olmalı. Genel anesteziye çok güvenilmediğinden olsa gerek, oldukça hırpalayıcı bir ameliyat sonrası babamın beni mutlu etme çabası içinde elinde o zaman bulunması hayli zor küçük bir iki tekerlekli bisikletle eve girdiğini hatırlıyorum. Boğazım ağrıdığı için sevincimi yeterince gösteremediğim, annemin “hasta çocuğa bu alınır mı?” ifadesiyle kendi sevincini mahcup bir gülümseme ile gizleyen babam için üzüldüğüm gün. Bisiklete binmek için kalkmaya yeltenince, babamın verdiği ikinci hediye oldu Harper Lee'nin ilk ve birkaç gün öncesine kadar tek kitabı olan “Bülbülü Öldürmek”. İlk şömiz ciltli kitabımdı, aslına bakarsanız ilk kapsamlı romanımdı. Sosyal adaletsizlik, ırkçılık kavramlarıyla ilk kez tanıştım böylece. Kapaktaki kız çocuğu resmine bakıp yanılmıştı belli ki babam. İyi ki yanılmışız, çünkü ilk edebiyat tanışıklığımın bu kitapla olmasının bugün yalnız edebiyatla değil, hayatla ilişkimde de bir belirleyiciliği olduğu muhakkak.

Bu yılın başında Harper Lee'nin ilk yazdığı kitabın “Go Set A Watchman - Git, Bir Gözcü Dik*” olduğunu, sonra yayıncısının önerisiyle o kitaptan bölümleri de kullandığı “Bülbülü Öldürmek”i yazdığını, sonradan bulunan ilk kitabın da 14 Temmuz'da yayınlanacağını öğrenince hevesle beklemeye başladım ve 14 Temmuz’da bekleme listesinde olan kitabım elektronik kitabıma yüklendi. Sevinçle okuyorum, okurken geçmişe gidiyorum yazının başından da anlayacağınız gibi. Bir dönem Maarif Kolejlerinde ders kitabı olarak okutulduğunu hatırladım örneğin. Bizim dönemimizde olmasa da, bu kitabın okutulmuş olması ne kadar önemli.
Gençlerle sevincimi paylaştığımda fark ettim ki, ilk yayınlanan kitabı da kimse okumamış. Çok şaşırdım önce, sonra derslerde öğrencilerle hekim sorumluluğu üzerine yaptığımız tartışmalar geldi aklıma. Bir süredir öğrencilerin önemli bir bölümünün ısrarla vurguladığı “vicdani ret” kavramının kürtaja uygulanması ile boğuşuyorum. Özellikle tecavüz sonucu gebe kalıp, bebeğin zorla doğmasını onaylayan sesler yükseldikten sonra daha bir güç kazandı bu vicdani ret ısrarı. Üstelik etik derslerinde de bu durumun onaylandığı iddiası var. Yasalarla güvence altına alınmasına rağmen 10 haftaya kadar olan gebeliklerin isteğe bağlı sonlandırılmasında çıkartılan güçlükler, İstanbul'da yalnız 3 kamu hastanesinde kürtaj yapılıyor olması bu vicdani ret algısı ile doğrudan ilişkili görünüyor. Kürtajı vicdanen reddettiğini söyleyen hekimler yetiştiriyoruz. Bu hekimler kadın doğum alanında uzmanlaşıyor. Eğitim içeriklerinde kürtaj da var ama vicdani retçiler. Kamu hastanesinde çalışıyorlar ve görev tanımları içinde kürtaj da var ama vicdani retçiler. Sonuç; parası olanın vicdani retçi olmayan bir hekim bulmak üzere özel hastanelere yönelmesi, uygun olmayan ortamlarda en ucuzunu bulmaya çalışması ve hatta eski zamanların süpürge çöpü ile geçmişe yolculuk. Döverek öldürdüklerimiz yetmedi, süpürge çöpü verelim "vicdan"i retlerimizle. Hekimin vicdani retçi olması, bir zamanlar askerliğin reddi idi yalnızca!

Bülbülü Öldürmek’in Jean Louise ya da takma adıyla Scout'u ile babası Atticus Finch’in çok özel bir ilişkisi vardır. Yalnız kendisinin değil ama tüm kasabanın temel direğidir Atticus. Vicdan gözcüsüdür. Aslında bir ilk kitap olan ama 1950'leri yani Bülbülü Öldürmek'in Scout’unun erişkin bir kadın olarak bu vicdan gözünün kapanışına tanıklık edişini anlatıyor Git, Bir Gözcü Dik. Kasabanın eski vicdan gözcüsü yerine gözleri fal taşı gibi açık bir başka vicdan gözcüsü yetiştirmiştir gene de... Hiç eskimeyen bir kitaptı benim için Bülbülü Öldürmek, Vicdan sözcüğünün anlamının hayli değiştiği bu günlerde çok denk düştü.

*Kitab’ı Mukaddes'in Eski Ahit ya da Tanah kitabından Isaiah 21:6: “... Git, bir gözcü dik.”

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa