Aşil tendonundan kalkan!
Yunanistan’ın “finansal liberalizasyonun” -siz uluslararası finans kapitalin tahakkümü diye okuyun- yarattığı krizi beş yıldır aşamaması, kamarat kamarasında yer bulduğu AB gemisinin kaptan köşkündekileri bi’hayli rahatsız etti. Oysa, kapitalist-emperyalist saldırganlığın hem askeri hem de ekonomik yayılımında -tıpkı Türkiye gibi- sadık bir “stratejik ortaktı” Yunanistan da! Bu sadıklık sadece NATO süngüsüne namlu olmaktan değil, uluslararası finans-kapitale de sadık müşteri olmaktan geçiyordu.
Finans-kapitale müşteri olmak, borçluluk ilişkisini doğru yönetmekle mümkündü. Dünyanın birçok geç kapitalistleşen ülkesinde olduğu gibi, Yunanistan’da da özellikle 70’lerden itibaren neoliberal saldırganlıkların yerel denetleyicileri olarak çalıştı hükümetler. Onların yıllar içinde biriktirdiği irin, artık taşınamaz hale gelmişti.
Tüm gel-git’ler içinde SYRIZA’nın çokluk hareketi olarak ortaya çıkması en azından Yunanistan halkı için bir umut oldu. Sadece Yunanistan halkı değil, tüm Avrupa halkları için de bir dönüşüm beklentisini besliyordu bu hareket.
SYRIZA’nın seçim başarısı ve ardından gelişen süreci geçen hafta yazmıştım. Daha fazla tekrara girmek istemiyorum ama şunu da hatırlayalım ki, seçimi AB’nin dayatmalarını kabul etmeyeceği vaadiyle kazanan ve sonrasında Troyka’nın dayattığı borç paketini kabul etmemek için referanduma giden ve hemen ardından da tahakküm sözleşmesini imzalayan SYRIZA’nın artık sonbaharda erken seçimle iktidarı devretmeye hazırlandığı ortada.
Peki, gözlerimizin önünde bir film gibi (tür olarak dram) seyrettiğimiz bu tarihsel olaylar içerisinde SYRIZA’yı savunmak mümkün mü? Bu soruyu sorarken, sevgili Ergin Yıldızoğlu Cumhuriyet gazetesinde dün çıkan yazısıyla imdadıma yetişti. Öyle ya, SYRIZA seçimden galip çıkınca üç tip tepki vardı. Tam karşı olanlar (sol sekterler), eleştirel mesafede duranlar ve tam destekleyenler (reformist hareketler). Şimdi SYRIZA bir avuç inciri berbat etti diye bu üç eğilim ortadan kalkmayacaktı.
Ergin Yıldızoğlu’nun yazısının başlığı “Aşil’in kalkanı”. SYRIZA’yı son(!) direniş noktası olarak görüyor ve bunu görmeyen herkesi de baştan beri bu kitle hareketini yok sayan sol sekterlikle betimliyor.
Şöyle diyor Ergin Yıldızoğlu: “Syriza’yı, olduğu gibi kabul edip hükümetinin getirdiği yeni durumdan, kazandırdığı zamandan nasıl yararlanırız diye düşünmek yerine başından beri yeterince radikal olmadığı için, diğer bir deyişle, gerçeklikle ilgisiz bir bakışla suçlayan kamp, sosyalist hareketin tarihsel olarak birbirinin can düşmanı iki akımının kimi temsilcilerini de buluşturdu; hep bir ağızdan, ”ihanet, ihanet” diye bağırdılar…”. Ergin Yıldızoğlu’nun SYRIZA üzerine yazdıkları oldukça indirgemeci. Yukarıda da söyledim: Üç tip yaklaşım vardı SYRIZA’ya karşı. Birisi Ergin Yıldızoğlu’nun bahsettiği ve Yunanistan Komünist Partisinin de takındığı, dar programcı yaklaşımdı. Ama bu eğilim geneli yansıtmıyor ya da öyle bir eğilimin olması SYRIZA’yı “Kazandırdığı zamandan nasıl yararlanırız diye düşünmeyi” gerektirmemektedir!
SYRIZA mevcut teslimiyetçi yaklaşımıyla Yunanistan işçi ve emekçilerine hangi zamanı kazandırmıştır? Ne için zaman kazandırmıştır? Borçları ödeme konusunda mı? “Bu lanet olası kapitalist saldırganlıktan kaçış yok o zaman bir şekilde Sosyal Avrupa hayal edelim” düşünü kurma zamanı mı?
Bu sorulara -en azından Yunanistan halkı için- “evet zaman kazandırmıştır” demek mümkün değil.
Peki, nedir Ergin Yıldızoğlu’ya göre SYRIZA’yı Aşil Tendonu değil de Aşil Tamponu yapan?
Şöyle diyor yazısında: “AB projesinin istikrar kazanması için süreci ilerletecek bir liderliğe, modele gereksinim var. Almanya’nın liderliği, neo-liberalizmin de modeli sunamadığı ortaya çıktı. Yunanistan krizi, AB için merkezi öneme sahip Almanya-Fransa ilişkilerini zayıflattı. IMF üzerinden ABD’nin devreye girmesi, Yunanistan’ın Almanya liderliğini aşan, jeostratejik (Rusya ve Balkanlar) önemini vurguladı. Avrupa Merkez Bankası’nın Almanya’dan (bir olasılıkla Fransa-İtalya bağı üzerinden- IMF’den destek olarak) bağımsızlaşma çabaları Almanya’nın hegemonya projesine bir darbe daha vurdu.”
Şimdi oldu!
Yunanistan’ın SYRIZA’sı AB’nin kalkanı! Aslında, AB iyi ama içindeki Almanya kötü! Yoksa AB projesi çok sosyal, çok refahçı! Bir an için kapitalist üretim ilişkilerinin olmadığını ve tekelci eğilimlerin bulunmadığını düşünürsek bu gerçek olabilir.
Ergin Yıldızoğlu’nun yazısında en steril haliyle betimlediği SYRIZA süreci, aslında şunu gösteriyor ki, sınıfsal dayanaklardan ve mücadele dinamiğinden kopuk çokluk hareketleri, her ne kadar popülerlik kazanıp göz boyasalar da esas olarak, kapitalist üretim ilişkilerinin devamı için “kalkan” görevi görmekte ve öte yandan işçi sınıfı, emekçiler ve yoksul halk kesimleri için “Aşil tendonu” olarak en zayıf noktayı oluşturmaktadır.
Evrensel'i Takip Et