22 Temmuz 2015

Terörün dini de mezhebi de adı da vardır!

Suruç’ta 32 kişinin hayatını kaybetmesine, 76 kişinin yaralanmasına yol açan alçak saldırı sonrasında tüm Türkiye ayağa kalktı. Pek çok ilde protesto gösterileriyle de birleşen basın açıklamaları yapıldı. Siyasi partiler ve çevreler, insan hakları savunucuları, aydınlar, demokratlar, çeşitli meslek ve kitle örgütleri IŞİD’i ve onun vahşetini lanetlediler.

Ama aynı zamanda protestolar, çok da haklı olarak, IŞİD’in bölgedeki faaliyetlerine örtülü destek verdiğine, Türkiye topraklarındaki faaliyetlerine bile hoşgörüyle yaklaştığına dair kuvvetli işaretler bulunan AKP Hükümetini de hedef aldı.
İnsanların yüreklerindeki acıyı haykırmaktan öte bir tepkiyi geçmeyen eylemleri kimi illerde polisin suyla, gazla saldırarak dağıtmaya yönelmesi ise katliamın kendisi kadar tiksindiriciydi!

Yandaş basının kimi insan soyundan sayılmasından utanç duyulacak kalemlerinin iğrenç değerlendirmeleri bir yana bırakılırsa hemen her siyasi çevreden, emek örgütlerinden ve çeşitli kitle örgütlerinden gelen tepkiler katliamın lanetlenmesi yönündeydi. Bu anlamıyla bakıldığında, katliam sonrasında ülke sathında, IŞİD terörüne, örtülü ve açık destekçilerine, IŞİD’in faaliyetlerini hoş gören politikalara ve bu politikaların mimarı politikacılara karşı geniş bir tepki cephesinin oluştuğu söylenebilir.
Peki, bu hain saldırı karşısında, ülkeyi IŞİD’in eylem alanı haline getiren politikaların mimarı olan Erdoğan-Davutoğlu ikilisi nasıl bir tepki gösterdiler?

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kıbrıs’tan yaptığı açıklamada; “Terör nereden gelirse gelsin lanetlenmelidir. Her zaman söylüyoruz. Terörün, dini yoktur, ırkı yoktur, milleti milliyeti yoktur, vatanı yoktur. Dolayısıyla teröre karşı uluslararası bir mücadelenin verilmesi gerektiğini hep ifade ettik, ediyoruz. Terör, insanlığın huzuruna kasteden bir olaylar silsilesidir. Buna karşı da mücadeleyi dünyanın her yerinde vermeye mecburuz…” diyerek ilk bakışta “teröre” karşı topyekün savaş ilan ediyor görünse de ”Her zaman söylüyoruz” diye övündüğü “Terörün, dini yoktur, ırkı yoktur, milleti, milliyeti yoktur, vatanı yoktur” diyerek hedefi muğlaklaştırmakta, hatta IŞİD’i hedef olmaktan çıkarmaktadır. Çünkü burada, bu katliam karşısında sözünü ettiğimiz soyut bir terör değildir. Tersine, Suruç’taki son eylemiyle 32 kişiye kıyan örgütün adı vardır; dini de mezhebi de vardır. Dahası bu terör örgütü “İslam” adına ortaya çıkıp, kendine ayet ve hadiste yer bulan, “İslamcı” kategoriden bir terör örgütüdür.

Bu yüzden de böyle bir zamanda sorumluluğu “uluslararası teröre”, mücadeleyi “uluslararası terörizmle mücadeleye” havale etmek elbette ki en çok bu terörü gerçekleştiren örgütü hedef olmaktan çıkarmak anlamına gelmektedir. Dahası bu terör örgütü İslam adına ve kendi inancında görmediği Müslümanları da İslam dışı ilan ederek, kendi dışındakilere savaş açmış, “Cihat” ilan etmiştir. Bu yüzden de İslam dünyasında destek bulmakta, örgütlenebilmektedir. Eğer öyle olmasaydı, Türkiye toprakları içinde örgütlenmek için dayanak ve destek bulamazdı.

Bu yüzden de onun nasıl ve hangi inanç etrafında örgütlendiğini bilmek, görmek, “İslamcı terör“ diye adını koymak, buna göre davranmak, bu terör örgütüne, IŞİD’e karşı mücadele etmenin ilk şartıdır. Ama Erdoğan bu ilk şartı atladığı için ”teröre karşı mücadele” adına söyledikleri aslında terör örgütünün meşruiyetini artırıcı olma ötesinde bir işleve sahip olmamaktadır.
Cumhurbaşkanının söyledikleri Başbakan tarafından “Teröre karşı ortak mücadele edilmesi” adına, “Saldırı tüm Türkiye’ye yapılmıştır” diyerek tamamlandı. Başbakan Davutoğlu, tıpkı Cumhurbaşkanı gibi sert bir üslupla IŞİD’i eleştiriyor gibi görünürken, IŞİD’e karşı mücadeleyi, “Meclisteki dört partinin liderlerinin teröre karşı ortak bir deklarasyonla çağrı yapması”na getirerek, IŞİD’le PKK’yi, PYD’yi de aynılaştırıp “terör” ve “terör örgütü” söylemi etrafında tam bir kafa bulanıklığı, dahası Kürt güçleri arasında bir kargaşa ve çatışma yaratmayı da amaçladı.

Ama şu bir gerçek ki; bugün Türkiye’yi yönetenlerin IŞİD’e karşı mücadelesi, sınırdaki askerlerin 20 metre ötesinde IŞİD militanlarının hendek kazıp mayın döşemelerini seyretmesi olarak gazetelere ve TV ekranlarına yansımıştır.
Çünkü Türkiye’nin gayriresmi dış politikasında IŞİD ve onun gibiler düşman değil, başka terör örgütlerine karşı kullanılacak güçlerken, PYD, PKK, Suriye’de Kürtlerin yönetiminde bölgeler oluşturulması “ulusal tehdit”tir.
Cumhurbaşkanı ve Başbakan da bunun için “IŞİD’e karşı mücadele”yi, içi boş bir “her tür teröre karşı mücadele” edebiyatına dökmektedir.

Yüksekdağ ve Demirtaş'tan Davutoğlu'ya ortak deklerasyon yanıtı: Suçlarınıza ortak olmayız

Evrensel'i Takip Et