24 Temmuz 2015

Barış Bloku'nun çağrısı

Barış Bloku, pazar günü saat 16.00’da, IŞİD terörüne, Hükümetin bölgedeki savaş kışkırtıcısı tutumuna ve Türkiye’yi mezhep çatışmasının içine çeken politikalarına “hayır” demek amacıyla bir yürüyüş için çağrı yaptı. Tarlabaşı’da TRT binası önünde bir araya gelinerek Aksaray’a yürünecek!
“Barışı biz inşa edeceğiz” demek için düzenlenecek yürüyüşü, Barış Bloku’nu oluşturan onlarca parti, siyasi çevre, sendika, çeşitli türden emek ve kitle örgütleri organize ediyor. Barış Bloku Koordinasyonu da “Savaşa ve savaş politikalarına hayır” diyecek çevreleri, örgütleri, birer birer kişileri,... tüm halkı bu yürüyüşe katılmaya çağırdı.
Hiç kuşkusuz ki, Barış Bloku çok yeni bir girişim ve daha ilk başta çok sayıda parti, örgüt, çevre ve azımsanmayacak sayıda aydının, akademisyenin katılımıyla oluşmuş olması da son derece önemli oldu. Dahası, son günlerdeki gelişmeler de Barış Bloku girişiminin ne kadar isabetli bir girişim olduğunu da ortaya çıkardı. Bu yüzden Barış Bloku’nun bu çağrısına yanıt vermek, Suruç katliamının arkasındaki güçlere bir tokat atmak, saldırganları caydırmak için olduğu gibi aynı zamanda Türkiye’de “Savaşa ve savaş politikalarına hayır” diyen güçlü bir mücadele merkezinin oluşturulmasına omuz vermek bakımından da son derece önemlidir. Onun içindir ki, Barış Bloku’nun bileşeni olan partiler, örgütler, çevreler, sadece genel ve ortalığa çağrı yapmakla yetinemezler. Tersine bu örgüt ve çevreler, katılımı örgütlü ve daha kitlesel hale getirmek için mümkün olan en geniş halk kesimlerinin katılımını sağlamak üzere özel ve etkili bir çalışma yapmakla da yükümlüdürler.
Suruç’taki vahşi saldırıda 31 gencimizi katlederek IŞİD, savaşı Türkiye topraklarına taşıdığını ilan etmiştir. Ve ortaya çıkan olgularla, IŞID’in Suriye ve Irak’ta örgütlenen “devşirme” militanlarından ibaret olmayıp bizatihi, Türkiye’de çeşitli cemaat ve dini çevreler olarak, resmi ve gayri resmi dini kurumların himayesinde, en azından hoş görüsünün duldasında beslenip büyüyen, dolayısıyla Türkiye’nin pek çok ilinde, ilçesinde eylem kapasitesine sahip bir örgütlenme içinde olduğunun görülmesi gerekir.
Dolayısıyla IŞİD’e, onun gibi dünyada bir “İslami nizam” için “Cihat” ilan etmiş olan örgütlere karşı mücadele artık sadece, “Türkiye’nin dışında olan bir savaşa karşı mücadeleyi aşmış”tır. Tersine artık “Savaşa ve savaş politikalarına hayır” derken aynı zamanda “içerideki” IŞİD ya da onunla paralel hareket eden güçlere karşı bir mücadeleyi de kapsamaktadır. Ki, bu güçlerin önemli bir bölümü de bugün seçimde ya da başka biçimlerde AKP’yi destekleyen çevrelere (cemaatlere, örgütlere,...) karşılık gelmektedir. Daha da o önemlisi, bu güçler bugüne kadar AKP’nin sağladığı destek ve kol-kanat germeden faydalanarak ekonomik ve ideolojik birer merkez haline gelmişlerdir.
Ama ne var ki, AKP Hükümeti bugüne kadar izlediği “dindar nesil yetiştirme” girişimleriyle birleşen “muhafazakar toplum inşa planı” ve dış politikasıyla IŞİD ve onun gibi güçleri büyüttüğünü kabul etmeye yanaşmamaktadır. Nitekim daha önceki gün, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç da “yandaş basın”ın günlerdir yaptığı gibi, açıkça IŞİD saldırısı olduğu güvenlik güçleri tarafından da ilan edilen saldırı üstünden, sanki bir PKK eylemi de olabilirmiş kuşkusu yaratmaya yönelik “istihbari” değerlendirme yapmıştır. Ve hem vicdanları sızlatıcı hem de akıllara seza bir biçimde, “Neden ölenler içinde bir tek HDP yöneticisi ve belediye görevlisi yoktur?” diyebilmiştir. Bu vahşi katliamın sorumlusu olarak IŞİD’e başka nasıl sahip çıkılabilir ki?
Kısacası bugün IŞİD’e karşı ve onun bölgedeki bütün ülkeleri bir mezhep savaşına sürükleme stratejisine karşı mücadele ister istemez AKP’nin dış ve iç politikasıyla da karşı karşıya gelmektedir, gelecektir de. Bu yüzden de AKP ve Hükümeti, öncelikle IŞİD’e karşı olduğunu, gereğini yaparak kanıtlamak zorundadır.
Ve elbette koalisyon görüşmelerinde de IŞİD ve Suriye politikası kapsamında bu sorun, yani AKP Hükümeti’nin iç ve dış politikası bu açıdan da tartışılmak durumundadır. Aksi halde koalisyon “soyut CHP ilkeleri” üstünden konuşulmuş olur.
Barış Bloku’nun çağrısı, bütün bu nedenlerle bağlantılı olması nedeniyle önemli ve güçlü yanıt bulması gereken bir çağrıdır.

Evrensel'i Takip Et