26 Temmuz 2015 00:55

Güney sorunu ve yazı yazmak

Güney sorunu ve yazı yazmak

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Avrupa’da daha doğrusu Akdeniz ülkelerinde yaygın bir durumdur, Güney’in yoksulluk, cömertlik ve iyimserliği. Bunun karşısında da Kuzey’in ciddiliği, varsıllığı kibirliliği önde gelir elbet. Bunu Avrupa’yı boydan boya tirenle geçerken de fark edersiniz.Sicilya’dan Napoli’ye girdiğiniz kompartımanda mendilini serip kara ekmeğini tuzlanmış etini yiyen köylü sizi buyur edecektir yoksul sofrasına. Üstelik sofrasındaki her şeyin evde yapıldığına yemin billah ederek.  Napoli istasyonu çalışanının gömleğinin göğsüne kadar düğmelenmeyişi, derdini anlatamayınca yerel dille ana-avrat küfredişi, boynundaki altın zincir  sarışın kıvırcık saçlı delikanlıyı  Urfa’dan tanıdığınız duygusunu verir size. 
Benim Olağanüstü Akıllı Arkadaşım adlı romanın tanıtımını  yazarken bunları düşündüm önce. (Romanı Everest Yayınları bastı. 360 s. Türkçesi Eren Yücesan Cendey). Bu romanın üst başlığı olan “Napoli Romanları” adlı bir projeyle İtalya’nın güney kültürünü, hem eğlenceli ve dramatik zengin delikanlı- yoksul güzel kız çaprazından, hem mahallenin dar açısından anlatmanın iktisaden gelişmiş ülkelere ne kadar çarpıcı gelebileceğini. Böyle bir roman dizisinin içtenliğinin vampir, kan, cinayet, seks romanlarından yorulmuş olanlara iyi geleceğini. 
Okurları şaşırtabilmek için olağanüstü ögelerin gerekmediği de önemli bir öge üstelik. .. Mahallesinin dışındaki şehri  tanımayan bir genç kızın Napoli kumsalıyla karşılaşışı örneğin: “Vezüv pastel renkte tatlı bir form idi  ve eteklerinde şehrin beyaz çakılları , Castel  dell’Ovo’nun toprak rengi çizgileri ve deniz görünüyordu. Ama ne deniz. Çalkantılıydı, gürültülüydü, rüzgar nefesimi kesiyordu, giysimi üzerime yapıştırıyor, alnımdaki saçları uçuruyordu. Manzarayı seyreden küçük bir kalabalıkla birlikte yolun karşısında durduk. Dalgalar, mavi metal borular gibi yuvarlanıyor, köpüğün yumurta beyazı rengini yükseltiyor, sonra ışıldayan binlerce parçacığa bölünüyor ve onu seyreden bizlerin korkusu ve hayranlık haykırışları arasında kaldırıma kadar çarpıyordu.”  
Bu görüntü gibi şehrin baş döndürücü görüntüleri, takma adı Elena Ferrante olan bir yazar tarafından yazılmış. (Ya da bu adın arkasındaki bir grup gölge yazar tarafından).
Ben kitabın tanıtımını yazarken, önce Cudi’nin görüntüleri düştü bilgisayar ekranına sonra da Suruç’un. Ve beynim kontrolden çıktı. 
Bu romana ne kadar benzeyen yerel çizgili romanlarımız olduğundan ama dünyaya tanıtmayı beceremediğimizden başlayıp, gencecik bedenlerin gözümün önünde birer birer devrilmesinin acısıyla bir şeyler karaladım.
Yazarken duygularımı saklamayı becerememişim. Bugün kitabı hiç mi sevmediğimi soran oldu şimdi rahatça söyleyebilirim, romanı sevdim ama her biri bir roman kahramanı olan 31 insanın hayatının sona erişini çok derinden duyumsadım. Böyle durumlarda yazı yazmamam gerekirmiş. Onu da kavradım. Tökezlememi yaşıma değil, analığıma ve nineliğime bağışlayın. Barış için savaşın sarsıntısını atlatmasını gereken çocuklar için elinizden geleni yapmayı savsaklamayın. O gençler bunu istiyordu. 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa