Yaşlı kadın ateşi yaktı. Akşam üstü başkaları çeşit çeşit koşuşturmacalar, işlerle uğraşıyorlardı. Ama onun acelesi yoktu. Zaman bu mahallede farklı akıyordu belki de. Yaşlı kadın biraz uzaktan ateşin alevlerinin yanışını izledi. Sanki alevler de acele acele yanıyordu. Aceleci alevlerin boyu posu azalınca yaşlı kadın ateşe yakından baktı. Yeterli olduğuna karar verince gidip verandada duran mısırları getirdi. Aceleci alevlerin görünmez olmasını sabırla bekledi. Bir süre sonra rengi açık sarıdan koyu sarıya ve sonra hafif siyaha dönmeye başlayan mısırların kokusu mahalleyi sarmaya başlayacaktı.
Dolores ve arkadaşları top oynadıkları yerden koşarak soluk soluğa döndüler. Hepsi de çok susamıştı. Evleri yakında olanlar evlerine koştular. Evi uzakta olanlar birilerinin peşine takıldılar. Çocuklar evlere dağılırken mahalleyi saran tanıdık mısır kokusu neşelerini daha da arttırdı.
Dolores, ya da herkesin kullandığı adıyla Lola, bağırarak bahçeye daldı; “Nine, ben geldim” dedi. Ninesinin bir şey söylemesine olanak vermeden koştu, eve girdi. Ama kana kana su içip geri gelmesi kısa sürdü. Lola akşam üstü sefasına hazırdı. Yaz boyu süren mısır sefasına…
Birazdan bahçe şen şakrak çocuklarla doldu. Kargaşaya pek gerek yoktu çünkü her zaman herkese yetecek kadar mısır olurdu. Nine çocukları da, mısırı da çok severdi. Çocukların mısırsız kalmamasını sanki kendine görev biliyordu. Hiç acele etmeden tek tek çocukları çağırdı; her nasılsa, o her çocuğun adını bilirdi. Mısırını alan her çocuk, tatlı bir gülümsemeyle ninenin yanağına tatlı bir öpücük kondurdu.
Birazdan çocuklar bahçeden ayrılıp sokağa çıktılar. Mahalleye mısır kokusuyla birlikte mutlu çocuklar da dağılıyordu. Ellerinde mısır, yüzlerinde hafif bir gülümsemeyle. Nine ise bahçedeydi, közlerin altına patates yerleştirmekle uğraşıyordu. Keyfi pek yerindeydi.
***
1960’ların sonunda, Porto Riko’daki bir mahallede çocuklar mutluydu çünkü onlara közde mısır yapan bir nineleri vardı. O zamanlar İzmir’de de çocuklar daha mutluydu. Onlara közde mısır yapan, akşamları onları eğlendiren, yatmadan közde patates ile sevindiren büyükleri vardı.
Eskiden Tatavla’da yoksul çocuklar daha mutluydu çünkü onları düşünen ve sevindiren bir yoğurtçu vardı. Hüseyin Irmak o yoğurtçuyu şöyle anlatır: “Ev kadınları genellikle yoğurdu kaymaksız aldıkları için yoğurtçu onları tepsinin bir kenarına toplardı. Benim sevdiğimi de bildiğinden annemin getirdiği tabağa koyardı. Ben de afiyetle yerdim. Yoğurtçu kaymağa para istemezdi.” (Yaşadığım Kurtuluş: İstanbul’da Bir Kadim Semt. Aras Yayıncılık, 2003; s.34)
***
Bunların üzerinden 40-50 yıl geçti. Türkiye’de kurulan kokuşmuş düzenin acımasızlığı çocuklara da yöneldi. Dört yıl önce, Temmuz 2011’de olduğu gibi. Samsun Havza’da Gökhan Çetintaş jandarmanın açtığı yaylım ateşi sonucu öldü. Hem de bir düğünden dönerken... Silopi’de polisin attığı gaz bombası başına isabet eden ve ağır yaralanan 13 yaşındaki Doğan Teyboğa ise kaldırıldığı hastanede öldü. Doğan, gaz bombasına hedef olan ne ilk, ne de son çocuk oldu. Türkiye’de öldürülen çocukların sayısı arttıkça arttı. Öldürülen çocukların adları artık duvarlara yazılıyor.
***
Eskiden çocuklar közde mısırla, közde patates ile mutlu olurdu. Yoğurdun kaymağıyla, vişnenin karadutun boyadığı parmaklarla havalara uçardı. 
Ama artık Türkiye’nin kokuşmuş düzeni çocukları hedef alıyor. Çocuklar mayın, havan topu ile havaya uçuyorlar. Türkiye’nin çocukları biraz büyüyüp güzel gençler olduklarında bir canlı bombanın hedefi oluyorlar, parça parça ediliyorlar. Onların ölümlerinden savaş siyaseti üretilmeye çalışılıyor. Temmuz 2015’de bu ülkenin vicdanı paramparça…
Şimdi bu kokuşmuş düzen karşısına dikilen diğer güzelim gençleri ve önüne çıkan tüm çocukları, “barış, barış, barış” diye bağırıyor olsalar bile hedef alacak. Sonra gencecik askerleri savaşa sürecek. “Yurtta savaş, bölgede savaş” politikası yürürlüğe konulacak.
Çocuklar ve gençler öldürülürken sessiz mi kalacağız sanıyorlar?

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Metal tokat

Metal tokat

Renault işçileri, yaşadıkları sorunlar karşısında patronların yanında duran şube yönetimine karşı harekete geçti: Delege sayısının 3 katı aday çıktı, seçimlere katılım rekoru kırıldı, şubenin belirlediği adaylar geride kaldı. 200 bin metal işçisini ilgilendiren MESS grup sözleşmesi öncesi Metal Fırtına’nın amiral gemisi Renault’da yapılan seçimler sendikal bürokrasiye tokat oldu.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
12 Mart 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et