Barzani'nin siyaseti
Fotoğraf: Envato
Geçenlerde Taha Akyol CNN Türk kanalında yaptığı bir değerlendirmede PKK ve PDK (Kürdistan Demokrat Partisi) arasındaki farkı basit ve açık bir şekilde ifade etti: Biri devrimci, diğeri milliyetçi-muhafazakar. Akyol’a göre bu açıdan Türk milliyetçi-muhafazakarlarının Kürt milliyetçi-muhafazakarlarını tercih etmeleri doğaldı. ABD’nin Saddam rejimini devirip Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin (KBY) kurulmasıyla beraber Türk milliyetçi-muhafazakarları Barzani liderliğindeki PDK’yi doğal bir ortak olarak görmeye başladılar. Barzani hem ABD ve İsrail gibi Türkiye’nin güçlü müttefikleri tarafından desteklenmekte, hem Irak içindeki İran etkisine karşı bir denge unsuru oluşturmakta, hem de PKK’ye karşı bir ortak olarak düşünülmekteydi. KBY’deki yatırımlar ve petrolün Yumurtalık boru hattı üzerinden uluslararası piyasalara taşınması bu ortaklığın ekonomik çıkar zeminini oluşturdu. Bu bağlamda ilginç bir siyasi konumlanmaya tanık olduk: Türk milliyetçi-muhafazakarları, ulus-devletin miyadının artık dolduğunu ve bu yüzden bağımsız bir ulus-devlet hedefinden vazgeçtiğini ilan eden PKK’ye karşı ulus-devlet hedefleyen Kürt milliyetçileriyle ittifak ettiler.
Türk milliyetçilerinin Barzani’yle ittifakta sakınca görmemelerinde en önemli etken belki de ABD tarafından KBY’nin bağımsız bir devlet olmayacağına yönelik verilmiş teminattır. Barzani sürekli bağımsızlıktan söz etse de ABD tarafından bağımsızlığın söz konusu olmadığının vurgulandığı bir gerçek. AKP hükümeti buna güvenerek olsa gerek KBY’nin Bağdat’ı devreden çıkaran hamlelerine destek veriyor. Örneğin KBY 1 Temmuz’dan itibaren Irak Milli Petrol Şirketi’ne (SOMO) petrol teslim etmiyor, kendisi pazarlıyor (Bloomberg Business, 14.07.2015; Al Jazeera Türk, 09.07.2015). Bu ticaret kuşkusuz hem Barzani hem AKP hükümeti açısından kârlı. Barzani liderliği Bağdat’tan bağımsız petrol satışının siyasi bağımsızlığa giden yolda önemli bir dönüm noktası olduğunu belirtiyor. Ancak petrol satışı sonuçta ticari bir işlemdir ve bağımsızlık için gerekli ancak yeterli bir unsur değildir. Barzani’nin iktidarının ne kadar AKP’nin desteğine muhtaç olduğunu anlamak için TSK’nin düzenlediği hava bombardımanına verdiği tepkiye bakmak yeterlidir. 25 Temmuz’da basına yansıyan demecinde Barzani “bombardımandan dolayı üzüntü” duyduğunu ifade etmektedir (Rûdaw, 25.07.2015). 1 Ağustos’taki açıklamasında da KBY Kandil Dağı eteklerinde 8 sivilin hayatını kaybetmesinden ötürü TSK bombardımanını “kınamaktadır”. Bağımsızlık ve egemenlik iddiasındaki devlet yönetimlerinin teamüllerini bilenler için bu açıklamaların tonu oldukça dikkatlidir. Bu açıklamaları TSK bombardımanını “Irak egemenliğine yönelik ağır bir tırmandırma ve saldırı” olarak niteleyen ve Türkiye’yi iyi komşuluk ilişkilerini gözetmeye çağıran Bağdat kabinesinin açıklamasıyla karşılaştırabiliriz. Tarihsel olarak Barzani’nin ABD’nin Irak işgali sırasında bölgeye girmeye çalışan TSK’ye verdiği tepki de ilginç bir kontrast oluşturabilir. Sonuçta egemenlik iddiası belirli olaylarla sınanır. KBY’nin açıklamalarında ne AKP hükümetiyle resmi bir ortaklık yaparak operasyona izin vermiş egemen bir hükümet, ne de kendi rızası hilafına topraklarına bombardıman düzenlenmiş egemen bir hükümet tavrı vardır. Bu olay bir test kabul edilirse Barzani’nin bağımsızlık iddiasının altı dolu değildir.
Peki Barzani neden böyle zor bir duruma sıkışmıştır? Cevabı muhtemelen KBY içindeki rejim kriziyle ilgilidir. 10 yıllık başkanlık süresi Haziran 2013’te dolan ve iki yıl uzatılan Barzani’nin görevi 19 Ağustos’ta sona ermektedir. Gorran ve YNK tarafınan ciddi bir muhalefetle karşı karşıya kalan PDK’nin son seçimlerden sonra aylarca hükümeti kuramadığı göz önünde bulundurulursa bu krizin nasıl çözüleceği meçhuldur. Belki de aylarca anayasal ve yasal sınırların ötesinde başkanlık makamını elinde tutacak Barzani’nin hem petrol gelirine hem de bölgesel müttefiklere her zamankinden fazla ihtiyacı vardır. Barzani liderliğine PDK içinden bile eleştirilerin yükseldiğinin de işaretleri vardır. Bu konjonktürde KBY içindeki güç dengelerinin değişip değişmeyeceği ve Türkiye’yle, Suriye’yle, İran’la ilişkilere etkisi önem kazanacaktır.
- Türkiye-Suriye ilişkisi 18 Aralık 2024 04:58
- Ortadoğu’da yeni döneme girerken vaziyet 11 Aralık 2024 04:32
- Lindner’in komplosu ve Almanya’da seçimler 27 Kasım 2024 04:40
- Trump'ın zaferi: Enflasyon algısı ve 2008 sonrası aile şirketleri 13 Kasım 2024 04:08
- ABD’de seçimler ve yeni saflaşma 06 Kasım 2024 04:51
- Yeni Yeşil Düzen’in sergüzeşti 30 Ekim 2024 04:35
- Tırmandırarak gerilimi azaltmak 02 Ekim 2024 04:16
- AfD’li sınıf fraksiyonları ve aile/cinsiyet politikaları 11 Eylül 2024 05:03
- Saksonya ve Thüringen'de seçimler 04 Eylül 2024 04:30
- AfD'nin aile politikası 28 Ağustos 2024 04:15
- Thüringen'de nüfus, aile ve siyasi eklemlenme 21 Ağustos 2024 04:39
- Taşra ve siyasi kültür: Doğu Almanya'da seçimlere doğru 14 Ağustos 2024 04:22