05 Ağustos 2015 00:57

İşçiler neden savaşa karşı çıkmalıdır?

İşçiler neden savaşa karşı çıkmalıdır?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

AKP-CHP koalisyonu için son aşamaya gelindi. Bu hafta içinde bir AKP-CHP koalisyonunun olup olmayacağı anlaşılacak görünüyor. Eğer AKP-CHP koalisyonu geçekleşmezse, gözler “AKP-MHP koalisyonu”na dönecek ve muhtemeldir ki, belirli bir süreliğine, iki parti için en uygun bir zamanda “erken seçim” yapmayı da içeren bir koalisyon kurulacak! Çünkü son yapılan anketlere göre, “hemen bir erken seçim”de AKP ve MHP’nin oylarının daha da düşebileceği, HDP’nin ve CHP’nin oylarının ise yükseleceği görünüyor.  

Kuşkusuz ki, iki-üç hafta önce, “AKP-MHP koalisyonu kurulacakmış” dense “Yok canım, buna cesaret edemezler. Çünkü böyle bir koalisyon ülkeyi iç savaşa götürür, kaos çıkar, bu yüzden AKP bunu göze alamaz” denirdi. Ama bugün bu koalisyon, “AKP-MHP koalisyonu fiili olarak kurulmuş” bulunuyor. Ve iki haftadan beri, üç yıl öncesinde olduğu gibi asker, polis ve gerilla anneleri, babaları, eşleri, çocukları, yakınları haber bültenlerini yeniden yürekleri ağızlarında izlemeye başlamış bulunuyorlar.
Düşmüş AKP Hükümeti ne kadar savaş naralarını yükseltiyor, savaş davulları çaldırıyorsa, toplumun çeşitli kesimlerinde de giderek daha güçlenen biçimde “Savaşa hayır”, “Savaş politikalarına hayır”, “Savaş hükümetine hayır”, “Barış istiyoruz” talepleri yükseliyor. 

Ve toplumun her kesiminden de Hükümetin savaş politikalarına bu politikaların sürdürücüsü olacak bir AKP-MHP koalisyonuna da tepkiler yoğunlaşıyor. Siyasi, sendikal, mesleki, pek çok örgütün temsilcileri, Hükümetin ve muhtemel hükümetin “savaş politikalarına karşı barışı” “halkların eşitliği ve kardeşliğini” savunacağını ilan ederek “sahaya inme” işaretleri veriyorlar. Nitekim dün de HDP-HDK bileşenleri, iki tarafa da ateşkes çağrısı yaptılar. İleri işçi kesimleri ve DİSK, KESK ve kimi bağlı sendikalardan bu doğrultuda açıklamalar var. Yine Kayseri, İzmir, İstanbul’da çeşitli örneklerini gördüğümüz girişimlerle işçiler de tavırlarını ortaya koyuyorlar. Ama şu da bir gerçek ki işçiler, “Savaşa ve savaş politikalarına hayır” demede en geriden geliyorlar. Dahası savaş politikalarının mimarı ve sürdürücüsü olan (MHP bugüne kadar daha çok teşvikçiydi) iki parti, AKP ve MHP işçilerden en çok oy alan partilerdir. Bu yüzden de işçilerin, “Savaş politikalarına hayır” diyerek “barıştan yana” tutum almaları güç dengelerini tamamen değiştirecek düzeyde önemlidir.

Bütün bunlardan da öte işçiler savaştan, savaş politikalarından bütün diğer sınıf ve tabakalardan etnik ve mezhep kesimlerinden çok daha fazla zarar görürler. 

Çünkü işçiler;

1- Diğer toplumsal kesimler gibi savaşın yarattığı ölümler, acılar, artan fiyatlar, düşen gelirler, açlık, artan yoksulluk, sağlık, eğitim, sosyal güvenliğe ayrılacak fonların savaş tarafından yutulması, halkların birbirini boğazlayarak düşmanlaşması gibi pek çok sıkıntıdan büyük zarar görürken,

2- İşçi sınıfı ayrıca pek çok etnik, inanç ve farklı siyasi çevrelerden gelen fertlerden oluştuğundan savaş, sınıf birliğini bozar, savaşta taraf olan cepheleşmelerin yansıması milliyetçiliği, dinciliği, mezhepçiliği, burjuva partilere göre bölünmeyi kışkırtır. Böylece sınıfın olduğu kadar bile birliğini koruması son derece güçleşir. Sınıfın içinde de savaş cephesindeki bölünme ve karşı karşıya gelişlerin iz düşümü olan çatışmalar gündeme gelir. Bu yüzden işçiler savaşlardan, hükümetin savaş politikalarından diğer toplumsal sınıf ve tabakalara göre çok daha fazla zarar görürüler. Öyle ki, burjuvazi ve propagandacıları amaçlarına varırsa, işçiler patronlara karşı, daha önceki dönemlerde kurdukları kadar bile aralarında birlik kuramazlar.
Zaten işçi sınıfının mücadele tarihi bize göstermektedir ki, işçi sınıfı egemen güçlerin çıkarlarını gerçekleştirmek için açılan savaşlara karşı çıkmışlar, “Savaşa hayır. Halklar kardeş olmalı” demişlerdir. İşçi sınıfı enternasyonalizminin gereği de budur. Bunun tek istinası emperyalizme karşı mazlum halkların ya da sömürülenlerin sömürücü egemen güçlere karşı verdikleri savaştır. 

Bugünkü durumda AKP Hükümetinin yürüttüğü ve daha genişletmeyi istediği savaş, Türkiye’yi yöneten gerici güçlerin çıkarlarını gerçekleştirmek için sahneye koydukları bir savaştır. Bu yüzden bu savaşı reddetmek her yurtseverin, her insanseverin, ille de işçi sınıfının baş görevidir. 

Bu yüzden işçiler arasında irili ufaklı demeden her imkanı değerlendirerek savaş politikalarını teşhir etmek, barış mücadelesinde birleşmeyi, savaşa karşı mücadeleyi yaygınlaştırmak da sınıf partisinin en önemli sorumluluğudur. 

Basının iki temel görevi, haberleriyle kamu adına her tür iktidarı denetlemek ve gerçeğe ulaşmak için her türlü görüş ve sesin kamuya ulaşmasını sağlamaktır. Bu görevlerden biri sınırlamaya uğrarsa ülkede basın ve ifade özgürlüğü, dolayısıyla demokrasiden söz etmek imkansız hale gelir. Bugün gazetelere, haber ajanslarına, televizyon ve internet sitelerine getirilen sansür, kısıtlama ve baskılar özgür medyanın işlevini hedef almaktadır.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa