07 Ağustos 2015 00:51

Üfürerek olmaz!

Üfürerek olmaz!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Bu işler öyle medyanın sandığı ve dayattığı gibi, “bastır parayı, al pahalı oyuncuları sonra da Avrupa’da zaferden zafere koş” anlayışıyla yürüyecek kadar basit değil. Oysa akıl verme heveslisi anlı şanlı yorumcular turu geçme yollarını ne de güzel anlatmışlardı! “Volkan tutar, Nani atar” ve hooop Fenerbahçe Şampiyonlar Ligi’nde!

Bir yanda yıllardır büyük bir emek ve sabırla geliştirilen ve oyuncuların neredeyse gözü kapalı oynayabilecekleri kadar özümsedikleri bir oyun anlayışı, diğer yanda ilk kez bir araya gelmiş oyuncularla ortaya konmaya çalışılan yeni bir oyun anlayışı. Hangisinin ağır basacağını anlayabilmek o kadar zor olmasa gerek.

İddialı, umutlu konuşmakta, güzel şeyler vaat etmekte bir sakınca yok kuşkusuz ancak ayakları yere basmayı da unutmamak lazım. Herkesin gördüğü, bildiği gerçeklerden tamamen kopmuşçasına konuşmak, güven kaybına yol açabilir. 
Gerçekleri illa yenilgilerden sonra mı dile getirmek gerekiyor? Belli ki bazı gerçeklerden söz etmenin, umut ve motivasyon kırıcı bir etki yaratmasından çekiniliyor. Oysa tam tersine, gerçekleri açıkça ortaya koymak umudun ve güvenin temelini sağlamlaştırmaz mı?..

Öncesinde en temkinli konuşulması gereken maçlardan biriydi. Lucescu bile, “yıllarca bir arada çalışma”, “sezonu erken açma”, “deneyim fazlalığı” gibi önemli avantajlara sahip oldukları halde çok zorlu bir mücadeleye çıkacaklarını söylüyor ve Fenerbahçe’nin yaptığı transferlerle çok güçlü bir kadro oluşturduğuna dikkat çekiyordu. Kuşkusuz o da biliyordu yıldız kabul edilen pahalı oyunculara sahip olmanın iyi bir takım olma garantisi vermediğini ama bu, Fenerbahçe’de fırsatını bulduklarında skoru değiştirebilecek yetenekte oyuncuların bulunduğu gerçeğini değiştirmiyordu. 

Teknik adamlardan gerçeklerin farkında olmaları ve buna göre taktik, strateji, oyun planı belirlemeleri beklenir. Sonuçta futbol içinde sonsuz ihtimal ve “kırılma noktası” denilen anlar barındıran, buna bağlı olarak da her an akışı/gidişatı değişebilen bir oyun. Heyecanının ve güzelliğinin kaynağında her türlü sürprize açık olmasının payı büyük.

Yani istediğin kadar güçlü olduğunu düşünsen ve oyuncularına güvensen bile yine de kazanacağının garantisi yok. Bu nedenle konuşurken, içinde bulunulan şartları göz ardı etmemekte ve temkinli olmakta fayda var.
Maçtan önce bol keseden atıp tut, yenilgiden sonra ise “Henüz hazır değildik, daha dört haftadır birlikte çalışıyoruz, zamana ihtiyacımız var, yeni bir araya gelmiş oyuncularla yeni bir oyun anlayışı oluşturmaya çalışıyoruz” gibisinden laflar et. Bu gerekçeler/gerçekler zaten maçtan önce temkinli konuşmayı gerektirmiyor muydu?

Bir de “Çok cesur oynadık, oyuncularımı cesaretlerinden dolayı kutluyorum” türünden boş laflar var. Cesaret kavramının bu işle ne ilgisi olabilir ki? Bugüne kadar sahaya çıkıp da “Ben rakibimizden korkuyorum” diyen bir futbolcuya rastlanmış mıdır acaba? Korku, endişe ya da çekinme duygusu taşıyan oyuncu zaten sahaya çıkmaz. Sahaya çıkan herkes (ki sahaya çıkanların bir hastalığı ya da sakatlığı olmadığı kabul edilir) elinden gelen mücadeleyi ortaya koyar. 

Eğer cesaret sözüyle, rakibi iyi analiz etmeden ve rakibe göre bir strateji belirlemeden bilinçsizce saldırmak kastediliyorsa, o zaman durum daha da vahim demektir...

Lucescu, maçtan sonra da alçak gönüllülüğü ve nezaketi elden bırakmadan övgü dolu ifadelerle Fenerbahçe’yi onore ederken, Pereira yeni ve parlak ufuklara doğru üfürmeye başlamıştı bile! Kesin bir dille, gelecek sezon Şampiyonlar Ligi’nin en güçlü takımı olacaklarını söyledi mesela. Türkiye’deki ligi daha şimdiden bitirmiş anlaşılan!

Bir teknik adam, oyuncularında ne kadar büyük bir potansiyel görürse görsün, bu denli iddialı konuşmamalı. Yoksa futbol, alçak gönüllü, nazik, temkinli ve rakiplere saygılı olmayı bizzat öğretir. Futbol tarihi bunun örnekleriyle dolu...

Basının iki temel görevi, haberleriyle kamu adına her tür iktidarı denetlemek ve gerçeğe ulaşmak için her türlü görüş ve sesin kamuya ulaşmasını sağlamaktır. Bu görevlerden biri sınırlamaya uğrarsa ülkede basın ve ifade özgürlüğü, dolayısıyla demokrasiden söz etmek imkansız hale gelir. Bugün gazetelere, haber ajanslarına, televizyon ve internet sitelerine getirilen sansür, kısıtlama ve baskılar özgür medyanın işlevini hedef almaktadır.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa