Kirvem,
Şu sıralar kıdemlilerin yanı sıra, keza özellikle de bu dönem ilk kez seçilip milletin yüce meclisine kapağı atan çiçeği burnunda vekillerimiz hep beraber harıl harıl çalışıp çabalayıp, dolayısıyla ülkemizin şu an içinde debelenip durduğu “kaos”a çözüm üretmek için terleyip duruyorlar.
Ortalıkta dolanan laflara, daha da doğrusu siyaset dünyamızın “pir”lerine ya da “kurmay” takımına göre, içinde bulunduğumuz ahvalin koordinatları muhtemel bir “koalisyon”dan ziyade “erken seçim” den yana uyarı sinyalleri veriyor...
Halkımızın büyük çoğunluğu koalisyon veya erken seçimden ziyade, en kısa zaman zarfında atılacak adımların, alınacak tedbirlerin, verilecek kararların öncelikle aş, iş, ekmek, kısacası “geçim”le ilgili dertlerine derman olmalarını isterken, beri yandan “ kasap et, koyun can derdinde” misali Ankara’nın havası da fırıldak gibi hangi tarafa döneceği belli değil...
Aslında on üç yıllık iktidarları boyunca memlekette hemen her şeyi tam bir “enkaz” halinde devraldıklarını beyan edip, daha sonraları ülkeyi tam anlamıyla güllük gülüstanlığa dönüştürdüklerini, hatta cumhuriyetin ilk günlerinden itibaren hemen her alanda böylesine hummalı bir çalışma yapılmadığı için bütün yükü kendi iktidarlarının seve seve yüklendiğini, bunu da önce Allah’ın izniyle, sonra da azimle, imanla başardıklarını zırt pırt dillerine pelesenk ettikleri şu sloganla dillendirip durdular;
“Nerdeen nereye!”
Atalarımızın, “Yiğidi öldür ama hakkını da ver!” Deyiminden yola çıkıp gerçekten de bu “yiğit”lerin hakkını vermek gerekirse, iktidarlarının daha ilk günlerinden itibaren özellikle ve de öncelikle Avrupa Birliği’nin kapılarını aşındırıp, dolayısıyla bu birliğin “ standart” larına uyum sağlamak için gösterdikleri çabalara halkımızın kahir ekseriyeti şapka çıkarıp bunu büyük bir hevesle destekledikleri halde, daha sonra bu iş için yola çıkan yiğitlerimizin, Evropa’lı gavurların olmazsa olmaz babındaki “koşul”larına giderek kulak tıkayıp çeşitli bahanelerle yan çizmelerinden anlaşıldı ki, bu işe aslında daha ilk andan “kerhen” soyunup sadece “rol” kesmişler...
Nitekim, bir bakıma göz boyamaktan zerre kadar öteye gitmeyen yollarla hesapta anayasanın kimi maddelerini güya tıraşlayıp bu kulvarda yol alırken, öte yandan ülkemizin en önemli sorunlarına gebe olup, dahası da yıllar yılı “baş ağrısı” niteliğindeki maddelerini es geçip, bunun yerine işin kolayına kaçıp, böylece “açılım” paketleriyle oyalanıp durdular.
Birbirinin ardından piyasaya sürülen, dolayısıyla kimisi yarım yamalak yürüyen demokrasimizi, kimisi Alevi, Roman, Ermeni ve en önemlisi de senelerden beri ülkenin gündeminden düşmediği gibi, tam aksine giderek çıkmaz yollara sapan Kürt meselesini çözmek adına açılan bu paketlerin İçleri; tıpkı puç, tıpkı kof cevizlere dönüşünce, hemen akabinde devreye sokulan “Birlik ve kardeşlik” paketinin akıbeti de öncekilerden farksız olunca, bu kez de gelsin “çözüm süreci” hikayesi...
Olmadı; bu “masal”da tutmadı...
İşte şimdilerde hani nasıl derler “tek tabanca”lı iktidarlarını kaybetmeyi içlerine bir türlü sindiremedikleri gibi, keza bunun “nimet”lerinden tıpkı “yağma Hasan’ın böreği” misali artık yeterince “nema”lanamayacaklarını nihayet anlayan bu  “yiğit” ler, hırslarının, kibirlerinin kölesi kesilen bu “usta” ve onların “çırak”ları,memleket sathında yaratılan bu “kaos”un sanki esas sorumluları değilmişçesine, etraflarında suçlu arayıp kendilerini temize havale edip zemzemle yıkanmaya soyunuyorlar!
Mesela Bu “yiğit”ler tayfasının kıdemli sözcüsü, duygusallığını sıkça ağlayıp sergileyen bu zat-ı muhterem, geçenlerde televizyon ekranlarından birinde demeç verirken “çözüm sürecinin ismini değiştirmek gerekir, giderek anlamını yitirdi” mealinde laflar geveleyip, böylece dolaylı da olsa barıştan, çözümden yana beklentilerinin kalmadığını, bir bakıma rafa kaldırıldığını bu veciz ifadesiyle noktaladı.
Barış ve huzurun temini için sadece ellerini taşın altına koymakla yetinmeyip, gerektiğinde bu yolda “kefen” giymekten asla çekinmeyeceklerini sabahtan yatsı namazına kadar en az beş kez tekrarlayıp bu hususta yemin billah edenler, orda burda, sağda solda “suçlu” aramaktansa, acaba öncelikle aynaların karşına geçip gül cemallerini seyretmeleri mi gerekir, kim bilir Kirvem!

Evrensel'i Takip Et