AKP’nin saati tıkır tıkır işliyor da…
Fotoğraf: Envato
Davutoğlu’nun Hükümeti kurmakla görevlendirilmesinin üstünden 35 gün geçti. Bunun bir diğer anlamı ise Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın resmen duruma el koyarak “erken seçim” inisiyatifini tamamen eline alması için sadece 10 günü kaldığıdır.
Erdoğan’ın oyununu bozabilecek AKP ve CHP arasında süren koalisyon görüşmeleri; dağlarından, kentlerinden her gün artan sayıda ölüm haberleri gelen, her gün ülkenin üç beş yerinde ölümlü yaralanmalı çatışmalar, mahalle ve köy baskınları, toplu tutuklamalar,… yapılan, sıkıyönetimi aratmayan “güvenlik önlemleri” uygulamalarına sahne olan, halkın haber bültenlerini yüreği ağzında izlediği bir ülkede değil de her şeyin güllük gülistanlık olduğu “Patagonya adlı bir ülkede” yürütülüyormuş gibi sürdürülüyor. Öyle ki toplantıların ortasına yemek molaları eklenerek, iki görüşme arasına her vesileyle 2-3 günlük süreler konarak, (Pazartesi günkü toplantıdan sonra yeni bir toplantı için perşembe ya da cuma günü belirlendi) rahvan rahşan bir biçimde koalisyon hükümeti kurma (kuramama demek daha doğru) çalışmaları sürdürülüyor.
Elbette kimi siyaset mühendisleri sürenin bir AKP-MHP koalisyonuna vakit bırakmamak için böyle uzatıldığına dair, koalisyon çalışmalarının böyle yürütülmesini CHP açısından mantıklı kılacak gerekçeler öne sürseler de bunun böyle olmadığı, AKP’nin el altından MHP ile de “paralel görüşmeler” yürüttüğünü cümle alem biliyor.
Şunu görmek gerekir ki, bu soğukkanlı, “masadan kim önce kalkacak” oyununa dönmüş olan “koalisyon” görüşmelerinin böylece gitmesini ayarlayan Cumhurbaşkanı Erdoğan ve ona ayak uydurmaktan başka bir kaygı gütmeyen Davutoğlu AKP’sidir. Başka bir söyleyişle, Erdoğan’ın, erken seçime ayarlı olarak kurduğu saat tıkır tıkır işlemekte, AKP bu saatin tıkırtılarına göre adımlarını atarken CHP de, bu oyunda kendisine seçimde kullanabileceği bir rol çıkarmaya çalışmaktadır.
Bu Erdoğan’ın saatine bağlanmış siyasetin oluşturduğu tabloyu izleyen vatandaş da “Yahu bunlar bizimle dalga mı geçiyor?” diye sormaktadır. Ve bu sorunun yanıtı da sorunun içindedir.
Erdoğan’ın saatine ayak uyduran AKP’nin İzmir vekilleri de önceki gün İzmir’de yaptıkları basın açıklamasında, “HDP’ye oy veren seçmeni” de ortaya çıkan çatışmalardan, ölümlerden sorumlu görerek MHP’nin “HDP’ye oy verenler şerefsizdir” çizgisine geldiklerini gösterdiler. Ve koalisyon çalışmalarını sürdürdükleri CHP’li milletvekillerini de Barış Bloku’nun, çalışmalarına katıldıkları için ölümlerin, çatışmaların sorumlusu ilan ettiler. Böylece AKP’nin hızla MHP’lileşen siyasetini, milletvekili düzeyinde ilan etmiş oldular.
Erdoğan’ın saatine ayarlanan siyasetin gidişatı böyledir ama artık bu ülkede siyasetin gidişatını tek başına Erdoğan ve AKP’si belirlemiyor. Türkiye’nin demokrasi güçleri ve barış güçlerinin de bir saati var ve bu saat de siyaset gündemini ve yönünü etkilemek için işliyor.
Bu saatin güç kaynağını Barış Bloku (içinde HDP’li ve CHP’li vekillerden HDP, EMEP ve ÖDP gibi partilere, DİSK, KESK gibi konfederasyonlardan çeşitli meslek ve kitle örgütlerine, çok sayıda örgüt yer alıyor) oluşturuyor ve Barış Bloku, ilk önemli eylemini de geçtiğimiz pazar günü İstanbul-Bakırköy’de yaptı. 22 Ağustos’ta da İzmir, Barış Mitingi’nin merkezi olacak.
Kısacası bugün ülkenin ve bölgenin de geleceğini belirleyecek barış mücadelesi, dünküne göre parlamentoda çok daha geniş bir imkana sahip olarak siyasete müdahil olmaktadır. Dahası 7 Haziran Seçimi’nin yarattığı motivasyonla da barış güçleri meydanları doldurmaya başlamıştır.
Bugün Hükümet ve Cumhurbaşkanı, barış çağrılarını umursamadan, 90’ların “kökleri kazınmadan silahlar susmayacak” biçimindeki “askeri çözümcü” klişesine yeniden sarılmışlardır. Bu yüzden de mücadele, Kürt sorununu, demokrasi sorunlarını silahla çözmek isteyenlerle barışçıl yolla çözmek isteyenler arasında bir mücadele olarak biçimlenecektir. Erdoğan ve AKP Hükümeti, eğer bir “erken seçime” ya da MHP’nin desteğinde bir “Savaş Hükümeti ile yola devam” etmeye cesaret ederse, demokrasi, özgürlük ve barış isteyen milyonların alanları doldurmasıyla karşılaşacaktır.
Demokrasi güçlerinin saati de böyle işlemektedir.
- ‘Devlet benim’ demek yetmedi; ‘Türkiye benim, İslam benim’ diyor 28 Ağustos 2018 01:00
- Korkak kim, cesur kim; gerçek nerede? 24 Ağustos 2018 01:00
- 'Çocuk istismarı'na karşı mücadele 09 Nisan 2018 01:00
- İfade özgürlüğünün ne ‘alanı’ ne de ‘sınırı’ kaldı! 15 Şubat 2018 00:55
- Doların yükselişinin faturasını kim ödeyecek? 04 Aralık 2016 05:44
- Mücadeleye daha ileri bir bilinçle devam! 23 Kasım 2016 00:59
- Kılıçdaroğlu barışı mı savunuyor çatışmayı mı? 20 Ağustos 2016 00:58
- ‘Muhatap millet’ demek ‘muhatap yok’ demektir! 27 Ocak 2016 01:00
- Haritadan silerek birlik mümkün mü? 11 Kasım 2015 01:00
- Mücadeleyi yenileme zamanı! 07 Kasım 2015 00:56
- Bir kez daha; Birimizin derdi hepimizindir! 06 Kasım 2015 01:00
- ‘Sistem’ dayatıp ‘fiili başkanlığa’ razı etmek! 05 Kasım 2015 01:00