13 Ağustos 2015 01:00

Güçlünün hukuku ve ahlakı

Güçlünün hukuku ve ahlakı

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Güçlü derken her şeye rağmen iktidarı elinde tutmak için her yolu deneyen(ler)i kastediyorum. Bu anlamda güçlünün hukuku tam anlamıyla temel hukuk ilkelerinin çiğnenmesi, güçlünün ahlakı ise tüm ahlaki ve sosyal değerlerin oya ve paraya tahvil edilmesi anlamına geliyor bence.
Resmi yalanlarla beslenen bir ülkede gerçeğin ve gerçeği savunanların sesinin boğulması için gerekirse savaş da çıkarılır. Şu an böyle bir süreci yaşıyoruz.
Savaş hali zaten hukukun ayaklar altına alındığı ve ahlaki değerlerin çöktüğü bir anormalliktir. Böylece görece demokratik yollarla sindiremediğiniz muhalefeti ezebilir ve yapılan resmi ahlaksızlıkların üstünü kolayca örtebilirsiniz. İtaat etmeyenleri hain diye yaftalarsınız ve gözaltı/tutuklamaları olağanlaştırabilirsiniz. 7 Haziran Genel Seçimi sonucunda ortaya çıkan iradenin meclise yansımış halini de böylelikle “oyun dışı” bırakabilirsiniz.
En kötü haliyle siyasi partiler ve seçim yasalarının hiçe sayıldığı ve TBMM’nin süresiz tatile çıkarıldığı kısaca parlamenter hayatın komada olduğu bir dönemi yaşamaktayız. Adaletsiz ve haksız yüzde 10 seçim barajına, seçim sürecinde onlarca silahlı ve bombalı saldırıya rağmen ortaya çıkan meclis aritmetiğinin tanınmadığı bir darbe dönemindeyiz adeta!
Mahkeme kararlarının uygulanmamasını da olağanlaştıran geçici hükümet şimdi Anayasa Mahkemesinin (AYM) kararlarına karşı direnmektedir. Alınan yanlış ve partizanca kararlarla yazboza çevrilen “milli eğitim sistemi” AYM’nin aldığı karara karşı zamana yayma ve çürütme yolunu seçmiştir. Öğrencilerimizin geleceğini etkileyen kararların ne kadar ciddiyetsizce alındğı, akla ve bilime meydan okunduğu açık iken durumdan memnun olmayanların hain ya da terörist ilan edilmesinin çok kolay olduğunu defalarca yaşayarak öğrendik.
İnsan hayatının çok değerli olduğunu kabul etmemiz ve bu kabule dayalı bir yapılanmaya gitmemiz gerekiyor. Devleti kutsayıp vatandaşı ezilmesi gereken mini canlılara indirgeyen zihniyeti değiştirmemiz gerekiyor. Öğrenilmiş çaresizliği gündelik hayatın ayrılmaz bir öğesi olmaktan çıkarmamız gerekiyor. Bunu ancak eğitim sistemini yeniden yapılandırarak başarabiliriz. Para ve oya tahvil edilen değerleri ancak insan haklarına saygılı ve üretime yönelik eğitimle onarabiliriz.
Düşmansız yaşamanın mümkün olduğunu korkusuzca anlatabilmeliyiz. İç düşman kavramını kara ya da kırmızı kitaplardan çıkarmalı anayasal eşitlik/vatandaşlık kavramını yerleştirmeliyiz. Bu çabalar kalıcı bir barışın tesis edilmesi için de olmazsa olmazlardır.
‘Milli irade’ ve ‘milli eğitim’ gibi ırkçı, kutuplaştırıcı ve dışlayıcı adlandırmalardan arındırmalıyız aklımızı ve yasalarımızı. Sivil vatandaşlıkla askerleri/askerliği özdeşleştiren militarist aklı reddetmeliyiz. Hayatımızı ve toplumsal düzenimizi militarist akla göre değil temel insan haklarına saygılı, çok sesliliğe açık, kucaklayıcı ve birleştirici akla göre tasarlamalıyız. Bu ciddi kararları parlamentoyu hiçe sayan, mahkeme kararlarını uygulamayan, savaşçı politikalara rant uğruna kolayca atlayan bir geçici hükümetin kolayca alamaması gerekirdi.
Çözümde belirleyici olanın eğitim olduğunu tespit ettiğimize göre okumamız, araştırmamız ve bilinçlenmemiz gerekliliği ortaya çıkmaktadır. Sanal ortamlardaki paylaşımlardan, yalan ve yanlışlarla dolu gazete haberlerinden, resmi yalanlarla doldurulmuş ders kitaplarından değil nesnelliğe önem veren kitap, dergi ve makalelerden yararlanarak bilinçlenebilir ve güçlünün çok yönlü saldırılarını savuşturabiliriz.
Ülkemizi savaş cehenneminden çıkarmak; her gün yollarda, işyerlerinde, sokaklarda, evlerde, dağlarda ve yerleşim bölgelerinde yaşanan ölümlere son vermenin yolu alternatif bir eğitim sürecini inşa etmekten geçmektedir. Güçlünün hukukuna ve dayattığı ahlaki çöküntüye karşı en güçlü karşı çıkış bilinçli vatandaşların sayısının artması ve ortaklaşmasıyla sağlanabilir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa