'Kurtarıcılar'ın elinden kurtulmak için
Fotoğraf: Envato
Dün bu yazının yazıldığı saatlerde, içinde AKP ve CHP’nin yer alacağı bir Koalisyon Hükümeti’nin kurulup kurulamayacağına karar verecek olan Davutoğlu ve Kılıçdaroğlu henüz bir araya gelmemişti. Ama Davutoğlu-Kılıçdaroğlu görüşmesinden bir gün önce (önceki gün), Cumhurbaşkanı Erdoğan dört yüz dolayında muhtarı Saray’da toplayıp,”Tekrar seçime hazır olun!” diyen bir konuşma yapmıştı. Tabii “Çözüm Süreci”nin “buzdolabına konulduğu”na ve ülkenin her yanına sıçrama alametleri gösteren çatışmaların sürdürüleceğine de vurgu yaparak!
Siyaseti az çok izleyen her TC vatandaşı bu toplantıyı ve konuşmanın da mahiyetini dikkate alarak; “Cumhurbaşkanı muhtarları Sarayına toplayıp, ‘seçilmişlerin’ önemine vurgu yapıyor, muhtarlara yeniden yeniden ‘görevlerini’ hatırlatıyorsa, memleket seçime gidiyor demektir” biçiminde yorumladı. Çünkü üstünden daha iki aydan biraz fazla geçen 7 Haziran Seçimi öncesinde Cumhurbaşkanının seçim kampanyasının önemli ayaklarından birisi de muhtarları Saray’a toplayıp “devlet sorumluluğu”, “Cumhurbaşkanına, emrine riayet”, “başkanlık sisteminin nimetleri ve muhtarlığın benzerlikleri”… üzerine “dersler” vermesiydi!
Cumhurbaşkanı bu konuşmasında “koalisyon” ve “erken seçimi” birlikte ele aldı; “Anayasada belirtilen süreç içerisinde sayın Başbakan 45 gün içerisinde kendisinin de partisinin de inandıklarıyla mütenasip olabilecek bir ortak bulabilirse ama bir tekrar seçim ama farklı bir anlayışla bir ortaklık için adım atabilir. Ama o tabii kendi ilkeleri ile de kendi düşünceleri ile karşı düşüncenin örtüşmesi lazım. Herhalde örtüşmüyorsa intihar edecek hali de yoktur!” diyerek, karışık bir ifadeyle de olsa, “koalisyon”dan söz etti ama daha da fazla “tekrar seçim”e vurgu yapan bir ifadeyle.
Cumhurbaşkanının, “tekrar seçime” de vurgu yaptığı bu konuşmanın Davutoğlu-Kılıçdaroğlu görüşmesinden bir gün önce yapılmış olması iki parti liderine de saygısızlık olduğu gibi aynı zamanda son günlerin popüler ifadesiyle “çok manidar”dır da!
Eğer dün Davutoğlu ve Kılıçdaroğlu bir sürpriz yapıp, “Koalisyonu kuruyoruz” içerikli bir açıklama yapmamışsa, bundan anlayacağımız Türkiye’nin; MHP destekli bir erken seçime (AKP-MHP koalisyonu ya da MHP destekli bir AKP Azınlık Hükümeti’yle) sürüklenmesi demektir. Ki, bu aynı zamanda çatışmaların bir iç savaşa doğru evrilme potansiyeli de taşıdığı bir ortamda yapılacak bir seçim anlamına gelecektir.
Ve bu seçim sonucunda AKP ve Erdoğan, halktan erken seçime gitmelerinin amacı olan desteği alamazlarsa, arkasından gelecek olan; Cumhurbaşkanının meşruiyetinin tartışmaya açılması olacaktır.
Çünkü Erdoğan ve onun isteklerine boyun eğen Davutoğlu, bir erken seçimi, partiler arasındaki dengelerin gerektirdiği bir seçim olmaktan çıkarıp, Hükümetin ve Cumhurbaşkanının dayatması, dolayısıyla Hükümet ve Cumhurbaşkanının tüm icraatlarının referanduma götürülmesi olarak biçimlenmesini sağlamışlardır. Bu yüzden de eğer seçimin sonuçlarından bu iki en üst icra makamının icraatlarına hayır çıkarsa, Hükümet sorunu zaten seçim tarafından kendiliğinden çözülmüş olacağından, varılacak yer Cumhurbaşkanının da yeniden seçilmesi gerektiğinin siyasi gündemin ön sırasına çıkması olacaktır.
Elbette burada, bu yazı çerçevesinde, ülkenin bugün Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AKP Hükümetleri tarafından uygulanan iç ve dış politikası ile ekonomik politikasının taşıdıkları risklerden, ülkenin bir iç savaşa doğru sürüklenmesinin seçim ortamında daha da büyük bir riske dönüşeceğinden, bu ortamda yapılacak seçimin ne ölçüde sağlıklı sayılacağı,… gibi pek çok ciddi etkenden hiç söz etmeden, sadece Cumhurbaşkanı ve AKP’sinin ülkeyi nasıl bir handikapla karşı karşıya getirdiğine dikkat çektik.
Erdoğan-Davutoğlu ikilisinin liderlik ettiği Türkiye’nin sürüklediği mecra, öylesine riskler ve açmazlarla dolu ki, bir AKP–CHP Koalisyonu kurulacak olsa bile ülkenin sorunlarının “normal”e, “katlanılabilir” bir çizgiye gelmesi çok olanaklı değil.
Ülkeyi bu hale getirmenin birinci dereceden sorumluları bugün ülkeyi bu halden kurtarma iddiasıyla ülkeyi badireden badireye sürüklemektedirler. Ve günün en önemli sorunu da ülkeyi bu “kurtarıcılardan” kurtarmaktır!
Demokrasi güçleri ülkeyi bunlardan kurtarmak, halk güçlerini birleştirmek ve savaşa, savaş politikalarına hayır demek için girişimler yapmaktadır.
Bu yüzden de bu tartışmayı önümüzdeki günlerde koalisyonun kiminle kurulduğu ya da “erken seçime” gidilip gidilmemeden bağımsız olarak tartışacağız.
- ‘Devlet benim’ demek yetmedi; ‘Türkiye benim, İslam benim’ diyor 28 Ağustos 2018 01:00
- Korkak kim, cesur kim; gerçek nerede? 24 Ağustos 2018 01:00
- 'Çocuk istismarı'na karşı mücadele 09 Nisan 2018 01:00
- İfade özgürlüğünün ne ‘alanı’ ne de ‘sınırı’ kaldı! 15 Şubat 2018 00:55
- Doların yükselişinin faturasını kim ödeyecek? 04 Aralık 2016 05:44
- Mücadeleye daha ileri bir bilinçle devam! 23 Kasım 2016 00:59
- Kılıçdaroğlu barışı mı savunuyor çatışmayı mı? 20 Ağustos 2016 00:58
- ‘Muhatap millet’ demek ‘muhatap yok’ demektir! 27 Ocak 2016 01:00
- Haritadan silerek birlik mümkün mü? 11 Kasım 2015 01:00
- Mücadeleyi yenileme zamanı! 07 Kasım 2015 00:56
- Bir kez daha; Birimizin derdi hepimizindir! 06 Kasım 2015 01:00
- ‘Sistem’ dayatıp ‘fiili başkanlığa’ razı etmek! 05 Kasım 2015 01:00