15 Ağustos 2015

İki haftalık tatil boyunca tabii ki ülkede olup bitenleri izledim, kahroldum! Bu yazıyı şekillendirmeye başladığımda bir kez daha kahroldum! Bu nasıl bir anlayıştır ki, bir faninin hırs ve intikam duygusu ile bir ulus karanlık bir geleceğe sürükleniyor, ya da Türkiye’ye şekil vermeye yeltenen emperyal güç içteki elemanını ayakta tutmaya mı çalışıyor! Uzun yıllar sonra Türkiye siyaset tarihini yorumlayacak olanlar, herhalde, geçmişte İstanbul Hükümeti pozisyonunu andırırcasına ülkeyi sürüklemeye çalışan iç veya dış despota değil de, sürüklenene bakacak ve bu gidişi tarihe bir kara leke olarak düşecektir.   
AKP ve fiili lideri hiçbir dönemde hukuk kural ve kurumlarına sadık kalmadı, fakat şekillendirmeye çalıştığı toplumu, ünlü savcıların firarından da anlaşıldığı üzere, hukuk kurumları ile gütmeye yöneldi. Bu bağlamda tartışacağım mesele, böyle bir gidişata başat olan nedensellik ilişkisi ve bu gidişatı kolaylaştıran toplumsal dokunun oluşumudur. Yazının özetini başta vermem gerekirse, bu tarihsel süreçte AKP araçsal bir role sahip olarak, misyonunu, maalesef, oldukça başarıyla gerçekleştirirken, tabiatıyla, ulusu sürükleme kırıntılarından da mükafatını almış, haddi aşılan yerlerde de beysbol sopasını görmüştür.
ABD, Ortadoğu’da ve AB sahası dışında kalan Akdeniz Havzası’nda Rusya, Çin ve İran ile derin ihtilaf içindedir. Ortadoğu’ya hangi güç ilk girerse, hakimiyet onun olacak idi. Bu yarışta ilk giren, Irak operasyonu akabinde Libya ve Mısır’da patlak veren Arap Baharı ile ABD oldu. Bu süreçte Türkiye ve İran’a diplomatik kanallardan duhul edilmesi planlandı. Türkiye’ye duhul, siyasilerin sırtını okşayacak bir misyonla gerçekleştirildi. Zira, Ortadoğu’ya ve Kafkaslara Türkiye üzerinden yürümek hem renk vermeme hem de İran ve bölge devletlerine karşı risk almama açılarından uygun bir politika seçeneği idi. Üstelik de Cumhuriyet’in ilk yıllarından başlayarak, 1950 kırılması ile yoğunlaşarak yükselen dincilik ABD’nin Ortadoğu projesine pek uygun idi.
Üstten yürütülmeye çalışılan bu proje tabanda da uygun ortamını buldu: kulağa hoş gelen ifadesi ile, muhafazakar dindarlık. Oysa, toplum muhafazakar olmadığı gibi, dindarlık da şekilsellikten ibaretti. Bu iş o kadar şekle dönüştürülmüştür ki, kutsal aylarda milyar paralar karşılığında meydanlarda vaaz verenlerce Nuşirevan meselleri anlatılırken, ne anlatan ne de dinleyen işin derinliğine vakıf olma iktidarını gösterebilmektedir. Daha da ileri düzeyde, seçim meydanlarında kutsal kitabı sallayanlar baş tacı yapılabilmektedir. Çünkü son yarın yüzyıldan fazla dönemde sağcı politikaların oy cambazlığı neticesinde toplum dinci bataklığının eşiğine taşınmıştır. İkinci Paylaşım Savaşı sonrasında Batı’nın sömürgeleştirici yüzü ile yakından tanışan Türkiye, uluslaşmanın temel yapı taşları olan eğitim ve ekonomi alanlarında teslimiyet içinde seyrederken, baskılanmış gerici odakların örgütlenerek filizlendiğini de görmezden geldi.
Kırılgan bir ekonomiye sahip ülkede uluslararası hassas siyasi dengeleri anlayamayan kapkaç tüccar zihniyetli siyasi kadro ne siyasetin ne de terörün dilini ve yöntemini algılayabilir. Bu körlük, binbir danışman kanalı ile örtülü dış müdahaleye açık bir kanal oluşturur. İçerde bölünmüş, komşularla ihtilaflı bir ülkede emperyalist program rahatlıkla rampaya oturtulurken, emperyalizmin emrinde devlet kurumlarını dağıtmış olan siyaset, emperyalin kadife eldivenli dürtüsünde ulusu sürükler. Açılım sürecinde siyasetin önünün siyasi liderlerce ve kasıtla tıkanmasının akabinde bazı Doğu ve Güneydoğu illerinde yönetime el koyma girişimlerinin bir NATO üyesi ülkesinde yapılabilmesi, arkada NATO’ya da hükmedebilecek bir gücün olduğunun kanıtıdır.

Evrensel'i Takip Et