Kirvem,
Yaklaşık çeyrek asırlık bir zaman diliminin ardından döne döne, gele gele nihayet gerisin geri aynı noktaya tosladık; aynı fasit daire içine hapsolup, aynı çıkmaz sokaklara doğru sil baştan rotamızı çevirdik maalesef!
 Bir zamanlar varlıklarını dahi kabullenmediğimiz halde, daha sonraları lütfedip "kardeş" diye hesapça bağrımıza bastığımız Kürtlerle ilgili "mesele"lerimiz bir türlü bitmediği gibi, şu günlerde yine tam aksine giderek tadından yenmez boyutlara ulaştı; ulaşıyor...
 Neden?
 Çünkü  “kabahat”in “samur kürk” bile olsa kimselerin üzerine giymeyi kabullenmediği şu kıçıkırık alemde “güçlü, kuvvetli” olanların borusu hep öttü; kabahat, zorla da olsa hep “gariban”ların boynundan yafta gibi asılırken, diğer yandan dünya alem indinde de bir bakıma “olmazsa olmaz” kurallar silsilesine dönüşüp ne yazık ki kök saldı...
Ancak tüm dayatmalara rağmen artık günümüzde “papaz her daim pilav yemiyor” ya da “her zaman zorla güzellik olmuyor!”
Nitekim ülke genelinde gerek dünden bakiye kalan, gerekse şu günlerde ve de şu saatlerde kapımızı çalan olaylar ve onların gidişatına bakılırsa; anlaşılan o ki, bunca yıldan beri “Kürt meselesi yoktur” deyu boş yere tepinip, dolayısıyla başımızı devekuşu misali kuma gömüp oyalanıp durmuşuz ama, bu oyalanmaların yanı sıra, keza gerçekleri halı altına süpürüp görmezlikten gelen bu tavrımız, hepimize, yani “vatan” dediğimiz bu topraklarda yaşayan tüm “yurttaş”larımız için hiç de sık sık dillendirdiğimiz gibi “ cennet vatan” olmamıştır, olamamıştır!
Olamamıştır; zira Osmanlı'nın mirasını devralan ecdadımızın daha ilk günlerden itibaren bir nevi “ fıtrat” ına dönüşüp onu esir alan “İttihatçı zihniyet”, günbe gün giderek memleket sathında yayılıp “ tek”çi hegemonyasını yerine göre zorla, inatla sürdürüp, hani deyim yerindeyse, hani mil pardon bir çuval inciri berbat etmiş, dolayısıyla başımız sıkıştığında zırt pırt kapısını çalıp, eşiğini aşındırdığımız, dahası da her geçen gün kabak tadı veren o “ birlik ve bütünliük” hikayesine bizatihii kendi tekçi zihniyetiyle “nifak tohumları” ekmeyi farkında olmadan başarmıştır!
Birlik ve beraberliğe şu ya da bu gerekçelerle ihtiyaç duyduğunda bunu güzellemelerle, övgülerle, kasidelerle dillendirip, akabinde de sadece kendi zihnindeki birlik ve beraberliğin sınırlarını kendi kavlince ve de paşa gönlünce belirleyen bu zihniyetin, sadece bu ıgünlerde değil, yıllardan beri kafasında belirleyip, kırmızı çizgilerini çektiği bu beraberliğin ne denili fasa fiso olduğunu şimdi hep beraber yaşayıp, bunun sıkıntısını, daha da açıkçası bunun acısını mezarlıklara yolculadımız gençlerin ardından ağlayıp çekiyorsak, demek ki bu tekçi zihniyetin iflas ettiğinin ne yazık ki henüz farkında değiliz!
“Kürt meselesi yoktur; Alevi  sorunu yoktur; Roman, Ermeni meselesi ha keza!”
 Okey! Amenna! Peki bütün bu falan feşmekan sorunların hiçbiri ülkemizde yokken, o zaman birbirinin peşi sıra dizilp günlerce ülkenin gündemini lüzumsuz yere “meşgul” eden o meşhur “açılım paketleri” acaba neyin nesi kimin fesiydi ka yavrum!
  Sahi şu meşhur Avrupa Birliği'nin yolu neden mesela Edirne veya Tekirdağ yerine Diyarbakır'dan geçiyordu! Adları sanları “ kart-kurt” kütüğüne kayıtlıyken, nerden nereye birdenbire “ Kürt realitesini tanıyoruz!” cümlesine şıpınişi dönüşüyordu!
 Samimiyetten yoksun, aynı zamanda da alavere dalaveralarla “et ve tırnak” masallarıyla, “kardeş”lik tanımlamalarıyla, hele hele hangi tarafından bakılırsa bakılsın eninde sonunda “utanç” duyulması gereken şu “kız aldık, kız verdik” sığlığıyla hesapça kurulması gereken bu birlik ve bütünlük düzeninin “ hayırlara vesile” olmasını beklemek acaba saflığın ta kendisi mi ne!
 Birlik ve bütünlüğünün temelini evrensel insan hakları yerine, illa da  zoraki “akraba”lık ilişkilerine veya kız alıp kız vermelere indirgeyip, dolayısıyla bu “maya” dan hamur yoğurmaya çalışanlara sadece bu ölümlü dünyada değil, “ahiret” te de Allah güç versin Kirvem!

Evrensel'i Takip Et